Arayan İnsan
İslam'a Giriş

Kur'an'da Yer Alan Özel Durumlar
Recep Demir'in Kur'an Tefsirinde Tarihselci Yöntem (Hikmetevi: 2013) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Kur’an-ı Kerim, pek çok Peygamber kıssasına yer verir. Yüce Allah, insanlık tarihinin farklı dönem ve kesitlerinden alarak Kur’an’a dercettiÄŸi bu kıssalarla insanlara, kul oldukları gerçeÄŸini hep hatırlatmakta ve adeta tüm insanlığın bu kıssalar vasıtasıyla İnsani ortak paydadaki benzer özelliklerine vurguda bulunmaktadır. Kur’an’da yer alan bu kıssalarda Peygamberlerin kavimleriyle olan iliÅŸkileri yanında, onların bazı ÅŸahsi yönlerine de yer verildiÄŸini görmekteyiz.
​
Yine Kur’an’ın son Peygamberin savaÅŸlarından, yaptığı barış antlaÅŸmasından, eÅŸi Hz. AiÅŸe’ye atılan iftiradan ve onun ev hayatına dair bazı durumlardan da söz ettiÄŸini görmekteyiz. Kur’an’ın nüzulüne ÅŸahit olan ve yaÅŸanan bu olayların birebir içinde yer alan ilk muhataplar için bu tür ayetlerin nasıl anlaşılacağı herhangi bir problem teÅŸkil etmezken, sonraki muhataplar için farklı durumlar söz konusudur. Sonraki muhataplar için adeta kıssa formuna dönüÅŸen bu ayetler nasıl anlaşılacak? Hz. Peygamber’in kendisi tarihsel bir ÅŸahsiyet olması sebebiyle onun Mesela Hud’un (a.s.) kavmi ile mücadelesi için bkz., A’raf, 7/65 70; Nuh ve ÅŸahsıyla ilgili konulan hükümler onun vefatıyla beraber hangi çerçevede deÄŸerlendirilecektir? Mesela Hz. Peygamberin oturduÄŸu eve müminlerin nasıl girip çıkacaklarını, ev sakinleriyle nasıl irtibat kuracaklarını belirten ayetler, bugün için nasıl anlaşılacak ve yorumlanacaktır? Bu ayetlerin Kur’an’da yer alışı sonraki muhataplar için hangi açıdan anlam ifade edecektir?
​
Hz. Peygambere Ait Hususların Kur’an’da Yer Alması
Hz. Peygamber'in Evine Nasıl Girilip Çıkılacağıyla İlgili Ayet (Ahzab,33/53)
Konuyla ilgili ayet ÅŸöyledir:
“Ey iman edenler! Yemek için çaÄŸrılmaksızın ve yemeÄŸin piÅŸmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamberin evlerine girmeyin. YemeÄŸi yediÄŸinizde hemen dağılın. Yemekten sonra sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamberi üzmekte, fakat o sizden çekinmektedir. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir ÅŸey istediÄŸiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Rasulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikahlamanız asla caiz olmaz. Çünkü bu Allah katında büyük bir günahtır.”
​
Klasik müfessirlerin bu ayetleri tefsir ederken genellikle nüzul sebeplerini zikrettiklerini görmekteyiz. Müfessirler bu ayetin nüzulüyle ilgili rivayetler nakletmekle beraber bize göre bu ayet, herhangi bir nüzul sebebine ve tarihsel baÄŸlama ihtiyaç duymadan da anlaşılabilecek kadar açıktır. Her ÅŸeyden önce burada, sahabeden, izinsiz alarak Hz. Peygamber’in evine girmemeleri, yemeÄŸe davet edildiklerinde ne piÅŸirilip piÅŸirilmediÄŸine dair tarassutta bulunmamaları, yemek yedikten sonra da geç vakitlere kadar Hz. Peygamber’in evinde oturarak onu ve eÅŸini rahatsız etmemeleri, Peygamber’in eÅŸleriyle konuÅŸurken perde arkasından konuÅŸmaları ve Peygamberden sonra onun eÅŸleriyle müminlerin asla evlenmemeleri gibi ahlaki ve hukuki talimatlara uymaları istenmektedir. Bu ayetin ifade tarzından sahabeden bazılarının ayette yasaklanan hususları yaptıkları da anlaşılmaktadır ki, yüce Allah onların böyle davranışlar yapmalarını yasaklamaktadır.
​
Burada ÅŸu soru sorulabilir. Bu ayetin konu edindiÄŸi Hz. Peygamber’in ve onun sahabesinin hayatta olmaması nedeniyle ayet bugün kime hitap etmektedir? Veya bu ayeti, sonraki okuyucular nasıl yorumlayıp güncelleÅŸtirecekler? Ayet bize nasıl hitap ediyor?
Bu ayete Muhammed Esed’in getirdiÄŸi yorumlar kısmen de olsa bu sorulara cevap niteliÄŸindedir. Esed ayetle ilgili olarak ÅŸu yorumları yapar:
“...ayetlerde Hz. Peygamberin tebligatına yapılan atıfla baÄŸlantılı olarak Onun çaÄŸdaÅŸları arasındaki eÅŸsiz konumunu vurgulamaktadır; fakat Kuranın tarihi olaylara ve durumlara yaptığı atıflardaki genel üslubuna uygun olarak, burada öngörülen ahlaki prensip de belli bir zaman ve çevre ile sınırlı deÄŸildir. Kuran Hz. Peygamber’in ashabını, Onun kiÅŸiliÄŸine saygı göstermeleri için uyarmak suretiyle bütün müminlere onun her zamanki yüce konumunu hatırlatmaktadır; bunun da ötesinde, toplumsal hayat ile ilgili belli davranış kurallarını onlara öÄŸretmektedir: bu kurallar ilk bakışta ne kadar önemsiz görünseler de gerçek bir kardeÅŸlik duygusu, karşılıklı anlayış ve baÅŸkalarının kiÅŸiliÄŸine ve mahremiyetine saygı temeline oturması gereken bir toplumda psikolojik bir deÄŸer/anlam taşırlar.”
​
Mevdudi, mezkur ayetin “yemeÄŸe davet edildiÄŸiniz vakit, Peygamber’in evine girin” kısmını yorumlarken ÅŸu ÅŸekilde bir açıklama getirir:
“Bu emir sadece Hz. Peygamber’in (s.a.v.) evi ile ilgili deÄŸildir, fakat bu kurallar, diÄŸer Müslümanların evlerinde de genel görgü kuralları olarak kabul edilebilmeleri için ilk önce bu örnek evde uygulanmıştır.”
​
Hz. Peygamber'e Karşı Sesinizi Yükseltmeyin Ayeti (Hucurat 49/2)
Genel olarak Hucurat suresi müminlerin riayet etmesi gereken ahlaki esasları tema olarak ele almaktadır. Surenin ilk ayetinde müminlere, Allah’ın ve Resulünün ününe geçmeme ve Allah’tan korkma emirleri verildikten sonra, ikinci ayetinde de Peygambere karşı seslerini yükseltmemeleri ve kendi aralarında konuÅŸtukları gibi ona bağırmamaları; yoksa yaptıkları iyiliklerin boÅŸa gideceÄŸi uyarısında bulunulmaktadır. Bu ayete yüzeysel bir ÅŸekilde yaklaÅŸarak, Hz. Peygamber hayatta olmadığı için ayetin tatbik sahasının olmadığı ve tarihsel/mahalli olduÄŸu ileri sürülmektedir. Gerçekten bu ayet Hz. Peygamber’den sonraki muhataplar tarafından nasıl anlaşılacaktır? Bu baÅŸlık altında iÅŸte bu konuyu tartışmak istiyoruz.
​
“Seslerinizi Peygamber’in sesinin üzerine yükseltmeyiniz” ayetini bazen müfessirlerimiz, sadece nüzul sebeplerini zikrederek tefsir ederken "bazen de nüzul asrından sonraki muhataplar tarafından nasıl anlaşılması gerektiÄŸi ve onlara hangi mesajı verdiÄŸini de izaha çalışmışlardır.
Her ÅŸeyden önce bu ayette müminlere, Hz. Peygambere tazimde bulunma ve ona saygı gösterme gibi genel bir ilke verilmektedir. Çünkü nübüvvet ve risalet rütbesi, saygı duymayı ve yüceltmeyi gerektirir. Bu tazim ve saygı oldukça geniÅŸ bir alanı kapsar ve çeÅŸitli ÅŸekillerde tezahür eder. Sahabe nesli için ayetin zahir anlamında da yer aldığı gibi Peygamber’e karşı birbirlerine bağırdıkları gibi bağırmama, ona karşı seslerini yükseltmeme ÅŸeklinde tezahür ederken; sonraki muhataplar için bu saygı mesela, onun ismi anıldığında salatü selam getirmek ÅŸeklinde gerçekleÅŸebilir. Müfessir İbnu’l Arabi (ö.1148), Peygamber’in vefatından sonra ona karşı nasıl saygı gösterileceÄŸi konusunda ÅŸu yorumlan yapar.
​
Vefatından sonra Hz. Peygambere saygı göstermek hayattayken saygı göstermeye eÅŸdeÄŸerdir. Hz. Peygamber’in ölümünden sonra rivayet edilen sözü deÄŸer bakımından saÄŸlığında onun aÄŸzından iÅŸitilen söz gibidir. Nasıl ki Hz. Peygamber’in meclisinde iken o konuÅŸtuÄŸunda orada bulunan herkes sesini onun sesinden daha fazla yükseltmez ve ondan baÅŸka ÅŸeylerle ilgilenmez ise, onun sözü okunduÄŸunda da durum aynıdır. Allah Teala, “Kuran okunduÄŸunda susun ve dinleyin” ayetiyle her zaman insanların Kuran’a saygılarının devamlı olması için onlara uyarıda bulunmuÅŸtur. Peygamberin sözü de vahiydir. Kurana gösterilen saygının benzerinin Hz. Peygamber’in sözü içinde gösterilmesi gerekir.
​
M. Esed ise “sesinizi Peygamber’in sesinden daha fazla yükseltmeyin” kısmına getirdiÄŸi izahta bu ifadenin hem lafzi hem de mecazi bir anlama sahip olduÄŸunu, mecazi olarak alındığında “birinin kiÅŸisel görüÅŸleri ve tercihleri Hz. Peygamber tarafından duyurulan kesin yasal buyrukların ve/veya ahlaki kayıtların üstüne çıkmamalıdır” anlamına geleceÄŸini belirtir.
​
İbn Kayyım el Cevziyye de ayeti mecazi anlamda anlamakta ve şu yorumu getirmektedir:
Sesleri Peygamber’in sesinin üzerine yükseltmek amellerin boÅŸa çıkmasına sebep olunca, müminler görüÅŸlerini, akıllarını, zevklerini, siyasetlerini ve bilgilerini Peygamber’in getirdiklerine nasıl takdim ederler ve kendi görüÅŸlerini Peygamber’in görüÅŸleri üzerine nasıl yükseltirler? Sesi yükseltmek amellerin iptalini gerektirirse, görüÅŸlerin, akılların ve zevklerin Peygamber’in görüÅŸlerinin üstüne çıkarılması amellerin iptalini evveliyetle gerektirmez mi? Kuran ayetleri hakiki anlamda alınacağı gibi mecazi anlamda da elbette alınabilir. Biz bu ayeti mecazi anlamda anlamaktan ziyade, hakiki anlamda anlamanın daha doÄŸru olacağı kanaatindeyiz. Çünkü önceki ayet bu manayı zaten vermektedir. Ayrıca ayetin devamındaki bağırmama gibi karineler ayeti hakiki anlamda ele almayı gerektirmektedir.
​
Hz. Peygambere karşı sesin yükseltilmemesi ifadesi, Peygamberin konumu dikkate alınarak da yorumlanmıştır. Müfessirler bu ayetin en medeni toplumlarda dahi uygulanacak görgü kuralları getirdiÄŸini belirtirler. Ayrıca, alimlerin peygamberlerin varisleri olmaları nedeniyle diÄŸer insanların onlara karşı saygılı olması gerektiÄŸi ve küçüklerin kendilerinden büyük kiÅŸilerle konuÅŸurken onlarla edepli bir ÅŸekilde konuÅŸmasının gereÄŸini beyan ettiÄŸi ÅŸeklinde yorumlamışlardır.
​
Necva Ayeti (Mücadele Suresi 58/12)
Burada üzerinde durulabilecek bir husus da Hz. Peygamberde gizli ve özel görüÅŸmeden önce sadaka vermeyi emreden ayettir. İlgili ayet ÅŸöyledir:
“Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir ÅŸey konuÅŸacağınız zaman bu konuÅŸmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Åžayet (tasadduk edecek) bir ÅŸey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan, esirgeyendir.”
​
Bu ayetin nüzul sebebiyle ilgili farklı olaylar anlatılır. İbn Abbas ÅŸöyle der:
Bazı Müslümanlar Hz. Peygamberin yanına gelerek kendisiyle gizli konuÅŸmak istediler. Hz. Peygamberin bu tekliften rahatsız olması üzerine de Allah onun yükünü hafifletmek için bu emri indirdi. Bir baÅŸka rivayete göre bu ayet zenginler hakkında inmiÅŸtir. Zenginler Hz. Peygamberin yanına gelir, konuÅŸur ve bu konuÅŸmaları da oldukça uzardı. Bu durum Hz. Peygamberin hiç hoÅŸuna gitmezdi, iÅŸte bu tür konuÅŸmaları engellemek için bu ayet nazil olmuÅŸtur. BaÅŸka bir rivayette ise ÅŸunlar anlatılmaktadır: Sahabeden dileyen herkes Hz. Peygamber ile gelir özel görüÅŸürdü. Hz. Peygamber de bu görüÅŸme taleplerini asla reddetmez ve onlarla görüÅŸürdü. Hatta öyle ki bu özel görüÅŸmelerde bazen hiç de önemli olmayan ÅŸeyler soranlar da olurdu. Hz. Peygamber bunlardan rahatsız olduÄŸunu da hissettirirdi. Ayrıca o günler çevredeki kabilelerin Medine’ye saldırı için hazırlık yaptıkları haberlerinin yaygınlaÅŸtığı bir dönemdi. Bir kimse gelip Hz. Peygamber’le fısıltılı bir ÅŸekilde konuÅŸsa, bu konuÅŸmanın ardından bu adam falan kabilenin Medine’ye saldıracağı haberini getirmiÅŸ ÅŸeklinde dedikodular yayılırdı. Bu durumu fırsat bilen münafıklar da bu tür konuÅŸmaları fitne çıkarmak ve istismar etmek için ‘Muhammed duyduÄŸu her ÅŸeye inanır’ diye ortalığa yayarlardı. İşte bu sebeple, Allah bu ayeti indirmek suretiyle gizli konuÅŸmadan önce sadaka verilmesini emretti.
​
M. İzzet Derveze Hz. Peygamber’le gizli konuÅŸmadan önce verilmesi istenen sadakanın Hz. Peygamberin ÅŸahsına ait olmayıp ihtiyaç sahiplerine verilmek ve kamu yararına kullanılmak üzere devlet bütçesine alınan bir çeÅŸit vergi olabileceÄŸini kaydeder.
​
DeÄŸerlendirme
Kur’an’daki bazı hitaplar salt Hz. Peygambere aittir. Bunların muhatabı Hz. Peygamber olup onun dışındaki insanlara yönelik bir emir veya nehiy deÄŸildir. Dolayısıyla bu tür hükümlerle Hz. Peygamber dışındaki insanlar mükellef deÄŸildir. Bunlar Hz. Peygamber’in bizzat ÅŸahsıyla ilgili hükümler olduÄŸundan onun vefatıyla beraber bu hükümler de son bulur. Çünkü hükmün muhatabı ortadan kalkınca, hüküm de ortadan kalkar.
​
Kur’an’da yer alan Hz. Peygambere ait özel hükümlerin bir kısmı, izlenen teÅŸrii siyasetin bir parçası olup, Peygamber’in sahip olduÄŸu yüce makama uygun ek külfet mahiyetinde olan ÅŸeylerdir. Bunlar Kur’an metninde açıkça belirtilmiÅŸtir.
​

​
İhsan Åženocak'ın Kur'an-ı Kerim Müdafası (Hüküm:2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Kur'an'daki EÅŸya, Åžahsiyet ve Hitaplar
Tarihselcilerin, Kur’anı Kerim’in tarihselliÄŸine delil gösterdikleri tarihi ÅŸahıs ya da olaylarla ilgili ayetler, gerçekte ya genel hükümler için verilen örnekler ya da deÄŸiÅŸmez sembollerdir. Söz konusu ayetlerde geçen semboller ya meseleyi Müslümanların zihninde müÅŸahhaslaÅŸtırmak ya da hadiseye baÄŸlı olarak örneÄŸin Tebbet Süresi onlara moral vermek içindir. Bu çerçevede Firavunla Ebu Leheb aynı gerçekliÄŸe sahip küfrün sembol ÅŸahsiyetleridirler. Bu yüzden Kuranın belli bir tarih içinde inmesi, bazı tarihi ÅŸahsiyetlerden bahsetmesi, evrenselliÄŸini ihlal etmez. Çünkü, O fıtrat itibarıyla baÅŸkalaÅŸmayan insana hitap etmektedir. İnsan; konuÅŸmasıyla, gülmesiyle, düÅŸünmesiyle her devirde aynıdır. Nitekim “Tebbet Suresi”nin adına indiÄŸi “Ebu Leheb”, karakter olarak bütün zamanlarda yaÅŸamaktadır. Bu yüzden surede adı geçen ÅŸahsın “tarihi” olması, sureyi tarihselleÅŸtirmez. Çünkü Kur’anı Kerim, tarihi bir duruÅŸtan bahsederken aynı zamanda ondan evrensel hakikatler de çıkarmaktadır. Bu baÄŸlamda ‘Tebbet Suresi’nin evrensel hakikatlerine dair ÅŸunlar söylenebilir:
“Ebu Leheb” karakteri, ahlaki bakımdan bozuk olacak, İslam’a ve insanlığa ihanet edecek, zulümle abad olacak, fakat kazandıkları Dünya ve Ahirette ona fayda vermeyecek, periÅŸan bir halde cehenneme girecektir.”
​
Tarihi ÅŸahıslardan bahseden ayetlerde, yaÅŸayan ve yaÅŸayacak olan bütün insanlara dair, öÄŸütler, ibretler ve deÄŸiÅŸmez ilkeler vardır.
​
Kur’an-ı Kerim’in, ilk muhatapları olan Ashabı Kiram’ın bildikleri nesnelerden hareketle genel hükümlere ulaÅŸması, örneÄŸin hurma aÄŸacından bahsedip kara yemiÅŸten bahsetmemesi ya da deveden bahsedip ayıdan söz etmemesi, Onun tarihselliÄŸine iÅŸaret etmez. Çünkü, Kur’an’ın gayesi ne mutlak olarak hurmadan ne de deveden bahsetmektir. Asıl gaye, Cenabı Hakk’ın yaratıcı oluÅŸuna ve canlıların yaratılışlarındaki sırlara dikkat çekmektir. Hadiseye gaye çerçevesinden bakıldığında görülecektir ki, hurma ya da devenin seçilmesi ilk muhatapların bunlarla iç içe olmasından dolayıdır.
​
Özel durumlar müstesna ‘Ey Nebi’ diye baÅŸlayan ayetler, Peygamber Efendimize olduÄŸu gibi, O’nun temsil ettiÄŸi ümmet kadrosuna dahil herkesi ÅŸamildirler. Aslında sadece ‘Ey Nebi’ diye baÅŸlayan ayetlerin deÄŸil, Kur’an-ı Kerim’in tamamının ilk muhatabı Allah Rasulüdür. Bu durumda, “Bütün ayetler Hz. Peygambere hitap ediyor, dolayısıyla onlarla diÄŸer insanların amel etmeleri doÄŸru deÄŸildir” mi diyecekler?

​
Şevket Kotan'ın Kur'an ve Tarihselcilik (Beyan: 2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Örnek Gösterme
Kur'an'ın İslam modernizminin kastettiÄŸi anlamıyla tarihsel olduÄŸuna kanıt olarak gösterilen bazı ayetlere ise, kanaatimizce yanlış anlamlar yüklenmektedir. Bu söz konusu ayetlerden bazıları tamamen tarihsel hadiseleri konu edinmektedir. Mesela KureyÅŸ ve Leheb Sürelerinde geçen ayetler bu kabildendir. Bu ayetlerin tarihsel hadiselerden söz ettiÄŸi açıktır. KureyÅŸ Süresinde Allah, KureyÅŸ'e bahÅŸettiÄŸi ve Kur'an’ın muhatabı durumundaki insanların da bildiÄŸi bazı nimetleri hatırlatarak, Allah'a kulluk etmelerini istemektedir. Ama eÄŸer dikkat edilecek olursa, Kur'an' da aynı amaca yönelik olduÄŸu anlaşılan birçok Kur'an ayeti daha bulunmaktadır ki, bu ayetlerin tarihsel oldukları ileri sürülemez. Sözgelimi, örnek olarak verilecek olan ÅŸu ayet, tamamen baÅŸka bir ÅŸeyden söz ettiÄŸi halde, aslında KureyÅŸ Süresindeki ayetlerle aynı ÅŸeyi söylemektedir:
"O, sizin için yeryüzünü bir döÅŸek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yaÄŸmur indirerek bununla sizin için (çeÅŸitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse bilebile Allah’a ortaklar koÅŸmayın.”
​
Leheb Süresinde ise Ebü Leheb ve eÅŸi birer figür olarak alınırlar ve bir “mesel” kabilinden kendilerinden söz edilir. Bu ayetlerle müÅŸriklerle çatışma içinde olan Müslümanlara moral aşılanmış ve müÅŸrikler aÅŸağılanarak cehennemle tehdit edilmiÅŸ olabilir ama, bu ayetlerin anlattığı ÅŸey ile mesela Firavun’dan ve onun akibetinden söz eden ayetlerin anlattığı ÅŸey aynıdır. Bakara Süresinde, “Sonra bunların ardından Musa’yı ayetlerimizle Firavun’a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uÄŸradıklarına bir bak” denilerek devamı ayetlerde Firavun'un azgınlıkları ve akibeti anlatılmaktadır. Ebû Leheb’den söz eden ayetlerle Firavun’ dan söz eden ayetler arasındaki fark, sadece birincilerinin o gün yaÅŸayan olumsuz bir figürden, ikincilerinin ise geçmiÅŸte yaÅŸayan olumsuz bir figürden söz etmeleridir.
​
Gerek KureyÅŸ Süresindeki ayetler ve benzeri ayetler, gerekse de Leheb Süresindeki ayetler ve benzeri ayetlerde belirgin amaç, insanların “büyük hakikat” karşısında duyarsız kalmamaları olarak tezahür etmektedir. Açıktır ki, bu tür ayetlerin ne anlattığı kadar ne anlatmak istediÄŸi önemlidir. Yeri gelmiÅŸken ifade etmek gerekir ki, kıssalardaki doÄŸruluk ile tabiat olaylarındaki kesinlik de aynıdır. Çünkü bütün ayetler hak ile hakkı anlatmaktadır.
​
Kur'an'ın tarihselliÄŸine ilk bakışta kanıt gibi görünen, “onlara karşı gücünüzün yettiÄŸi kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın” ve “savaÅŸta küfredenlerle karşılaÅŸtığınız zaman onların boyunlarını vurun” gibi ayetlerdeki ifadeler ise, sembolik ifadeler olarak alınmalıdır. Birinci ayette "at”, ikinci ayette "boyun” bir manaları ifade etmek için sembol olarak kullanılmıştır. Åžayet Allah, Müslümanlara, o gün tanımadıkları fakat zamanla bulacakları birtakım muharebe vasıtalarını hazırlamasını emretmiÅŸ olsaydı, meçhule ait hayretkar iÅŸlerden, bahsetmiÅŸ olurdu.