Arayan İnsan
İslam'a Giriş
"Onbir Ayın Sultanı" Tahttan İndiriliyor
François Georgeon'un "İstanbul'da Ramazan" (İş Bankası:2018) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
​
​
​
​
​
​
​
​
​
​
Cumhuriyetin ilk on beÅŸ yılında Ramazan kötü mevsime denk düÅŸer. 1926’da Mart başında baÅŸlar, 1936’daysa Kasım ortasında; bu iki tarih arasında hep kış aylarına denk gelir. Ancak İstanbul’da kış hem soÄŸuk hem de yağışlı geçer. İnsanlar sokaklarda, meydanlarda ya da BoÄŸaziçi kıyısında avarelik etmeye niyetlenemez, çayhane ya da kahvehanelerin taraçalarında da oturmak gelmez içlerinden. SokaÄŸa çıkmak yerine akÅŸamları evde kalmak, aile içine kapanmak daha uygundur. 1929 kışında, Ramazan’ın ilk günü olan 11 Åžubat’ta BoÄŸaziçi buz tutar. İstanbul ahalisi evlerine kapanır. Ne var ki bu yıllarda Ramazan ayının neredeyse ortadan kalkmasının nedeni ne mevsim ne de hava koÅŸullarıdır.
​
Söz konusu onyıl sonunda Ramazan’ı iyice deÄŸiÅŸmiÅŸ buluruz. İlk baÅŸta bizi ÅŸaşırtan nokta, İslamiyet’in mübarek ayının en azından İstanbul ahalisinin bir kısmı için mübarek yanını kaybetmesidir. Bu durum yüzyılın başında baÅŸlayıp cumhuriyet döneminde, laiklikle aşırı yüklü havanın etkisiyle hızlanan ama aslında yavaÅŸ geliÅŸen bir sürecin sonucudur.
​
1920’li yılların başındaki Sebil-ül ReÅŸad gibi İslami yayınlar Ramazan’ı zevk ve eÄŸlenceyle geçen sıradan bir ay haline sokan bu eÄŸilimden ÅŸikâyetçiydi. İbadet çeÅŸitli eÄŸlencelerin bahanesi oluyordu sadece. Zamanla durum daha da vahimleÅŸti.
​
Eski kutsallığından uzaklaÅŸtırılan Ramazan her geçen gün biraz daha, cumhuriyette yeri olmaması gereken, miadı dolmuÅŸ bir gelenek sayılmaktadır… Yirmi yıl önce geçmiÅŸe duyulan hasret, yerini alay ve aÅŸağılamaya bırakmıştır.
​
Kutsiyetinden uzaklaÅŸan, alay edilen Ramazan, kentin umuma açık alanlarının büyük kısmında yok olmak üzeredir. GördüÄŸümüz gibi Ramazan’a iliÅŸkin olup siyaset açısından kullanılabilecek adetler artık kalmamıştır. Oruç tutulan bu ay gündelik basında neredeyse hiç görülmez olur. Ankara yönetiminin resmi sözcüsü olan Hakimiyet-i Milliye Ramazan’dan artık hiç söz etmez. İstanbul basını bu kadar köklü kararlar almaz: Kıyıda köÅŸede olmakla beraber tek tük bazı haberler çıkar. ÖrneÄŸin 1936’da AkÅŸam gazetesi küçük bir fıkra ile Ramazan’ın ilk gününü haber verir. Bir ay sonra gazetenin ilk sayfasında üç satırlık kısa bir haber olarak bayramın baÅŸladığı bildirilir. İftar saatlerini, imsak sahur vaktini, teravih namazı gibi, Ramazan namaz vakitlerini de belirtmez. Ramazan’ın baÅŸlangıcıyla sonu arasında mübarek ayın tarihine dair hatıralar aktarılmaz, genç kuÅŸaklara bilmedikleri eski zaman âdetleri öÄŸretilmez; “Ramazan mektupları”, “Ramazan sohbetleri”, “Ramazan köÅŸesi” vb. gibi özel bölümler görülmez olur. Basın artık Ramazan’a yer vermez. Gazete okunur ama oruç tutulan ayın ortasında olunduÄŸunun farkına varılmaz.
​
Ramazan gazete sütunlarından neredeyse tamamıyla yok olmakla kalmaz, çalışma saatlerinin Ramazan’a göre düzenlenmesi de kalkar: Çalışma saatleri bütün yıl hep aynı kalır; dolayısıyla Ramazan’ın vesile olduÄŸu gece eÄŸlenceleri ve benzeri bütün etkinlikler önemli ölçüde azalır. Sabahleyin, sahurda yenecek yemeÄŸe kadar sürüp giden uzun geceler yok olur. Sabahın ilk ışıklarıyla fabrikaya ya da daireye gitme zorunluluÄŸunda, sabahlamak da imkânsızdır. İstanbul’da oruç tutanların sayısı hatırı sayılır derece azalır. Kahvehane taraçalarında, Ramazan’da aylaklık edenlerin hiçbir ÅŸey tüketmeden sadece gevezelik etmek ya da uyuklamak için yerleÅŸtikleri, saatler boyu kalkmadıkları boÅŸ ve çıplak masalar yoktur artık. Kentin önde gelen mahallelerinde her zamanki gibi yenilir, içilir, sigara tüttürülür, kahvehaneler ve lokantalar bütün gün açık olup pek çok müÅŸteri kabul eder sokaklara bakıp İslamiyet’in mübarek ayında olunduÄŸunu söylemek imkânsızdır artık. İnsan İstanbul’da yaÅŸayabilir ama Ramazan’ın geldiÄŸini fark etmeyebilir.
​
Ramazan kültürünü oluÅŸturan farklı öÄŸeler neredeyse tamamıyla ortadan kalkmıştır. Zaten birkaç yıldır geleneksel gölge tiyatrosu olan Karagöz can çekiÅŸme emareleri göstermektedir… Ramazan kültürü kendini yenileyemediÄŸi için kısa sürede folklorlaşır. Bu kültürden geriye tek kalan öÄŸe, son derece fakirleÅŸmiÅŸ olsa da yemeklerdir.
​
19. yüzyıl sonunda İstanbullu seçkinleri (aynı devirde Magrip’deki kolonyal seçkinleri rahatsız ettiÄŸi gibi) rahatsız etmeye baÅŸlayan Ramazan ses ve gürültülerinden geriye pek bir ÅŸey kalmamıştır. İftar vaktini bildirmek için top atılmaz artık. Davulcu da görülmez olur: İstanbul sokaklarında ne koca davulunun sesi ne de kaldırım taÅŸlarına koca sopasıyla vuran gece bekçisinin sesi vardır. Geceleri artık öyle gürültülü bir telaÅŸ da yoktur. Kentin eski kesiminden ilahiler, hatimler de duyulmamaktadır. Ramazan gecelerine bazen son derece patırtılı eÅŸlik eden geleneksel Türk musikisi ortadan çekilir; cumhuriyet yönetiminde revaçta deÄŸildir. Cumhuriyet yönetimi klasik Batı musikisini baÅŸ tacı etmiÅŸtir; söz gelimi Mustafa Kemal Atatürk 1938’de Chopin’in cenaze marşı eÅŸliÄŸinde topraÄŸa verilmiÅŸtir...
​
Ramazan sadece kentin sokaklarında suskunluÄŸa mahkûm olmakla kalmaz, radyoda da artık ondan söz edilmez. Hiçbir dini yayın yapmaz, Ramazan ayı içinde hiçbir özel program yayınlamaz; oysa günümüzde radyo ve televizyon özel Ramazan programlarıyla istila edilmiÅŸ haldedir. Ramazan kentte neredeyse görünmez olmakla kalmaz, sesi de duyulmaz olur. Tarihçilerin radarlarından kaybolur.
​
1930'ların sonundan itibaren İstanbul’un kamusal alanında oruç tutulan bu aydan geriye ne kalmıştır? Tek tük birkaç iÅŸaret sadece. ÖrneÄŸin mahyalar kalmıştır ama yazılan sözler çoklukla laik sınırlar içindedir: 1930’larda elbette ki Latin harfleriyle yazılan “Yerli malı al” tavsiyesi İstanbul’un göklerini süsler.
​
Kalan seslerden biri de, günde beÅŸ vakit duyulan müezzinin namaz çaÄŸrısıdır, ama bu da Ramazan’a özgü deÄŸildir; kamusal alanda duyulan yegâne ibadet sesi de budur ve artık bu çaÄŸrı da Türkçe yapılmaktadır... BaÅŸka deyiÅŸle, Ramazan geleneklerinden geriye kalanlar İslamiyet’in cumhuriyetçi devlete hizmet edeceÄŸi biçimde araçsallaÅŸtırılmaktadır. Eski zamanların Ramazan’ınından geriye kalan sesler ve görüntüler sadece Türk milliyetçiliÄŸiyle ilgili olanlardır. Artık oruç ayı olsa da olmasa da kent hep aynıdır. 1922’de tahtından indirilen Osmanlı padiÅŸahının ardından, on bir ayın sultanı da tahtından indirilmiÅŸtir.
​
Tahtından indirilir ama sürgüne gönderilmez. Peki ama varlığını nerede sürdürür? 1900 yılında İstanbul haritası üzerinde Ramazan coÄŸrafyasından söz etmek kolaydır. İşi kolaylaÅŸtırmak için kent merkezinde Ramazan’ın ortadan kalktığını ama çevrede kendini gösterdiÄŸini söyleyebiliriz, ne var ki bu genel ayırım da o kadar kesin deÄŸildir. Özetle kibar semtlerden kovulan Ramazan, kenar semtlerde ve sayısız müminin gönlünde yaÅŸamaya devam etmektedir.
