top of page

İndirildiği Dönemde Kur’an’ın Etkisine Örnekler

 

Küfre sapanlar/inkâr edenler: "Bu Kur'an'ı (okurken) dinlemeyin ve ona karşı gürültü yapın. Belki böylece üstün geli(p duyulmasını engelle)rsiniz" dediler. (Fussilet 41/26)

 

Velid b. Muğire’nin Kararı[i]

Hac mevsimi yaklaşmıştı. Kureyş’in ileri gelenleri bir araya geldiler. Velid b.Muğire de aralarındaydı. Velid, oldukça yaşlı ve sözü dinlenir bir kimseydi. Söze şöyle başladı:

  • Ey Kureyş topluluğu! İşte Hac mevsimi geldi. Arap heyetleri yanınıza gelecekler. Tabii ki, Muhammed’in işini de duymuş bulunuyorlar. Onun hakkında size bir takım sorular yöneltecekler. Farklı şeyler söyleyip de birbirinizi yalanlar duruma düşmeyin.

  • Ey Abd Şems’in babası! Haydi, sen Onun hakkında bir şey söyle de onun üzerinde birleşelim.

  • Hayır, siz söyleyin de ben sizi dinleyeyim.

  • “Kâhindir” deriz.

  • Hayır, vallahi O kâhin değildir. Biz kâhinleri gördük. Onun sözleri kâhin sözü değil. Kehanet sahibi olan doğru da söyler, yalan da. Biz, Muhammed’in yalan söylediğini görmedik ki!

  • “Cinlenmiştir” diyelim.

  • cinlenmiş de değil. Biz cinlenenlerin alametlerini gördük. Onun ne boğulması, ne çırpınıp titremesi, ne de evhamlanması var.

  • “Şairdir” deriz.

  • Biz şiirin her çeşidini çok iyi biliriz. Onun okudukları şiir değil.

  • “Sihirbazdır” diyelim.

  • sihirbaz da değil. Biz sihirbazları ve onların yaptıkları sihirleri gördük. Okudukları, sihirbazların okuyup üflediklerine benzemiyor.

  • Ey Abd Şems’in babası! Öyle ise sen söyle, ne diyelim?

 

Velid biraz düşündü. Sonra,

  • Yine de, Onun hakkında, “Sihirbaz” demeniz akla en yakını. Çünkü Onun getirdiği söz sihir gibi. İnsanın babası ile arasını açıyor, kardeşi ile arasını açıyor, karısı ile arasını açıyor, akrabaları ile arasını açıyor.

 

Utbe b.Rebi’nın Durumu[ii]

Ebu Cehil’in de bulunduğu bir Kureyş topluluğu:

  • Muhammed’in durumu bize karışık geliyor. Siz şiir, sihir ve kehanet bilen bir adamı bulup da onunla konuşmak için gönderseniz; ola ki, bize durumunu açıklayıcı bir haber getir.

 

Utbe b. Rebia:

  • Vallahi ben şiir, sihir ve kâhinliği bilirim. Eğer durum bu ise bana kapalı kalmaz. O halde sen gir de onunla konuş.

 

Utbe, Hz. Peygamberin yanına gitti:

  • Ey Muhammed! Sen mi iyisin yoksa Kusay b. Kilab mı? Sen mi iyisin (büyük deden) Haşim mi? Sen mi iyisin (deden) Abdulmuttalib mi? Sen mi iyisin (baban) Abdullah mı? Neden ilahlarımıza küfrediyor, babalarımızı sapık, akıllarımızı akılsızlık sayıyor ve dinimizi kötülüyorsun? Eğer sen bununla riyaset peşindeysen seni başkanımız yapalım. Eğer evlenmek istiyorsan beğendiğin kadınlarla evlendirelim. Eğer mal peşindeysen aramızda mal toplayıp sana ve senden sonra geleceklere yetecek kadar mal verelim. Eğer gördüğün sana musallat olan bir cin ise seni tedavi ettirelim. 

 

Hz. Peygamber bütün söylenenleri sakin bir şekilde dinledi.  Utbe sözlerini bitirince:

  • Ey Ebu Velid, sözlerini bitirdin mi?

  • Evet?

  • Beni dinle!

  • Seni dinliyorum yeğenim.

 

Fussilet suresini okumaya başladı ve secde ayetine kadar okudu. Utbe, iki elini arkasına bırakmış diniyordu. Okumasını bitirince:

  • Ey Ebu Velid’ Okuduklarımı dinledin; işte sen, işte o.

 

Utbe bir şey söylemeden çıktı, Kureyşlilerin meclisine vardı. Kureyşliler onu görünce “Vallahi, Utbe, sizden ayrıldığı çehreyle dönmedi” dediler.  Sonra,

  • Ebu Velid! Arkanda ne var?

  • Ben Muhammed’den benzerini asla duymadığım sözler duydum.  Vallahi, o şiir değil, kâhinlik değil. Bu işte beni dinleyin,  Muhammed’i yaptığı ile baş başa bırakın. Vallahi benim duyduğum bu sözün bir yankısı olacak. Eğer Araplar onun hakkından gelirlerse zaten siz de kurtulmuş olursunuz. Eğer kral olursa zaten en mutlu olacaklar da siz olursunuz. Onun mülkü sizin de mülkünüz, onun şerefi sizin de şerefiniz.

  • Asla! Ey Ebu Velid, Muhammed seni de büyüledi.

  • Benim görüşüm budur. Nasıl isteseniz öyle yapın.

 

Hz. Ömer’in Kur’an’ı Dinlemesi[iii]
Kureyş müşriklerinin bulunduğu bir toplulukta Ebu Cehil konuşmaya başladı:

  • Ey Kureyş topluluğu! Muhammed, tanrılarımıza dil uzattı, gelip geçmiş olan baba ve atalarımızın Cehennem’de azap gördüklerini söyledi. Haberiniz olsun! Muhammed’i öldürecek kimseye benden yüz deve, bin altın ve dahası var.

 

Ömer:

  • Ben buna talibim!

  • Sen bunu yapabilirsin!

  • Ey Ebulhakem! Vaat ettiklerini vereceğine söz veriyor musun?

  • Evet!

 

Ömer, Hz. Peygamber’i öldürmek üzere, kılıcını kuşanmış olarak yola çıktı. Yolda, kendi kabilesinden olan Nuaym bin Abdullah’a rastladı:

  • Ey Ömer nereye gidiyorsun!

  • Kureyşlilerin işlerini darmadağın eden, atalarının dinini bırakıp yeni din edinen Muhammed’e gidiyorum. Öldüreceğim Onu!

  • Vallahi, ey Ömer! Nefsin aldatmış seni! Sen, Muhammedi öldürünce, Onun akrabalarının seni yeryüzünde gezer bırakacağını mı sanıyorsun? Sen önce kendi ev halkınla ilgilen!

  • Sen kimi kastediyorsun?

  • Enişten Zeyd ve kız kardeşin Fatıma’yı kastediyorum! İkisi de Müslüman oldular, Muhammed’e uydular ve Onun dinine girdiler.

 

Ömer, hemen geri dönüp kız kardeşinin evine yöneldi. Bu sırada Habbab Kur’an öğretmek için evlerine gelmişti. Üzerinde Taha suresi yazılı sayfayı okuyorlardı. Ömer’in hiddetli sesini işitince Habbab, evin bir köşesine gizlendi. Fatıma da sayfayı alıp sakladı. Fakat Ömer, eve yaklaştığında Kur’an okunduğunu duymuştu. İçeri girdi:

  • Duyduğum O şey neydi?

  • Hiç bir şey!

  • İkinizin de Muhammed’in dinine girdiğinizi haber aldım!

 

Eniştesinin üzerine yürüdü ve dövmeye başladı. Fatıma kocasını Ömer’in elinden kurtarmaya çalıştı ama aldığı darbeyle yüzü kanamaya başladı. Bunun üzerine Fatıma, Ömer’e bağırdı:

  • Evet biz Müslüman olduk! Sen istediğini yap!

 

Ömer, kız kardeşini kanlar içinde görünce yaptığına pişman oldu.

  • Okuduğunuzu verin de Muhammed’in getirdiği şeyin ne olduğuna bir bakayım.

  • Ey kardeşim! Sen puta taptığın sürece temiz değilsin. Halbuki ona temiz olandan başkası dokunamaz!

 

Ömer kalkıp yıkandı. Ardından kendine verilen sayfayı okumaya başladı:

Ta Ha!
Biz Kur’an’ı Sana, zahmet çekmen için indirmedik.
Onu, Allah’tan korkan kimse için öğüt olarak indirdik.
O yeri ve yüce gökleri yaratan tarafından peyderpey indirilmiştir.
O Rahman ki, hükümranlığı arşı kaplamıştır.
Göklerde, yerde, ikisi arasında ve nemli toprağın altında ne varsa hepsi Onundur.
Sen sözünü açığa vursan da vurmasan da birdir. Şüphesiz ki O gizli olanı da bilir, onun daha gizlisini de.
O Allah ki, Ondan başka ibadete layık hiçbir tanrı yoktur. En güzel isimler Onundur.
(Ta Ha suresi 1-8)

 

Ömer,

  • Bu sözler, ne kadar güzel, ne kadar değerli!

demekten kendini alamadı. Habbab bunu işitince saklandığı yerden fırladı:

  • Ey Ömer! Vallahi, dün Hz. Peygamberden işittim: “Ey Allah’ım! İslam’ı Ebu Cehil ya da Ömer ile güçlendir!” diye dua ediyordu. Allah’ın bunu sana nasip edeceğini umuyorum. Ey Ömer! Allah’tan kork! Allah’tan kork!

 

Ömer, Hz. Peygamberin yerini öğrendi. Doğruca oraya gitti. Hz. Peygamber, Ömer’in geldiğini haber almıştı. Kendisini avluda karşıladı. Kuşağından tutarak kendisine doğru hızlıca çekti:

  • Ey Ömer! Ne getirdin? Allah’ın sana bir musibet indirmesine kadar bekleyeceğini sanmıyorum!

  • Ben Allah’a ve Allah’tan gelen şeylere iman edeyim diye Senin yanına geldim.

  • Bunun üzerine Hz. Peygamber tekbir getirdi. Diğer Müslümanlar da Tekbir getirdiler. Mekke sokakları tekbir sesleriyle yankılandı.

 

Tufeyl’in Müslüman Oluşu

Tufeyl anlatıyor:

Ben kendi kabilemin efendisi, şair birisiydim. Mekke’ye geldim. Kureyş’in içinden adamlar bana,

  • Sen şair ve efendi birisin. Bu adam’ın (Hz. Peygamber) seninle karşılaşıp konuşmasıyla seni çarpmasından korkuyoruz. Çünkü konuşması büyü gibidir. Dikkatli ol! Bizim halkımızın içine soktuğu fitnenin benzerini senin ve kavminin arasına da sokmasın. Sözleriyle kişiyi kardeşinden, eşinden ve oğlundan ayırıyor.

dediler. Allah’a yemin ederim ki, Onun hakkında o kadar konuştular ve dinlemekten o kadar men ettiler ki,

  • Kulağımı tıkamadan mescide (Kabe) girmeyeceğim.

dedim. Sonra kulağıma pamuk tıkayarak sabah vaktinde mescide gittim. Rasulullah’ın orada olduğunu gördüm; ona yakın bir yerde durdum. Allah bana Onun sözlerinin bir kısmını işittirmeyi dilemişti ki, kendi kendime,

  • Allah’a yemin olsun benim bu yaptığım kafasızlıktır. Oysa ben akıllı biriyim. İyiyi ve kötüyü ayırt edebilecek durumdayım. Allah’a yemin olsun ki, Onu dinleyeceğim. Eğer düzgün bir durum varsa alırım, yoksa uzaklaşırım.

dedim. Kulağımdan pamuğu attım. Onun söylediği sözlerden daha güzel bir şey duymamıştım.

 

Dedim ki,

  • Allah Allah! Ben bugün duyduğum sözden daha güzel bir şey duymadım.

 Resulullah ayrılınca Onu takip etim; onunla birlikte evine girdim. Ona,

  •  Ey Muhammed! Senin kavmin gelip bana şunu şunu söylediler

dedim ve söylediklerini anlattım.

  • Allah senin bugün söylediklerini mutlaka bana işittirmeyi murad etti ve bunların hak olduğu içime doğdu. Dinini bana anlat.

Bana İslam’ı anlattı, ben de Müslüman oldum[1].    

 

Cubeyr’in Müslüman Oluşu
Cubeyr b. Mut’im Müslüman olmasının sebebini şöyle anlatıyor:

Ben Resulullah (sav)’in akşam namazında Tur suresini okuduğunu duydum. Hz. Peygamber (sav),

Yoksa onlar, hiç bir şey (hiç bir yaratıcı) olmadan mı yaratıldılar? Yahut kendilerini yaratan (yine) kendileri mi?
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır! Onlar kesinkes inanmazlar.
Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut üstün ve hâkim olan (her şeyi idare eden) kendileri midir? Tur (52/35-37)

ayetlerine gelince nerede kalbim İslamiyet için uçacaktı.

 

Ebu Zerr’in Müslüman Olması
Ebu Zerr el-Gifarî Müslüman olmasının nedenini şöyle anlatır:

Allah’a yemin ederim, kardeşim Üneys’ten daha şair kimseyi duymadım. O, cahiliye döneminde benim de aralarında olduğum 12 şairi mağlup etti. O, Mekke’ye gidip bana döndüğünde ona “insanlar (peygamberle ilgili) ne diyorlar?” diye sordum. O da şair, sihirbaz ve kâhin” diyorlar; ancak yemin ederim ki, ben kâhinleri dinledim. Sözü onların sözlerine benzemiyor. Onu şiirin çeşitleri ile karşılaştırdım, hiç uymadı ve benden sonra da kimse onu şiire uyduramaz. O (peygamber) doğrudur; onlar ise yalancıdırlar” dedi[2]. 

 

Dammad’ın Tedavisi
Müşriklerden bazıları Hz. Peygamberin gerçekten cinlerin etkisi altına girdiğine inanıyorlardı. Dammad Mekke’den uzakta yaşayan Arap kabilelerinden birisine mensuptu. Cinler ve büyü konusunda derdi olanları şifaya kavuşturmasıyla ünlenmiş bir kimseydi. Kureyş’ten bir heyet Mekke’den kalkıp onun köyüne kadar gittiler ve yardım etmesi için ricada bulundular.

Dammad kalkıp Mekke’ye geldi:

  • Cinlenmiş dediğiniz adam nerede? Belki Allah benim elimle şifaya kavuşturur.

 

Kendisine Hz. Peygamberi gösterdiler. Dammad, Hz.Peygamberin yanına gitti:

  • Ben cinlerin zararlarını engeller, insanları şifaya kavuştururum. Allah benim elimle dilediği kimselere şifa verir.

 

Dammad’ın sözlerini dinleyen Hz. Peygamber ona şu sözlerle cevap verdi:

  • Hamd Allah’a mahsustur. Onu över, ondan yardım dileriz. Onun doğru yola ilettiğini saptıracak; saptırdığını da doğru yola iletecek kimse yoktur. Allah’tan başka tanrı olmadığına, Onun bir ve ortaksız olduğuna şahidlik ederim.

 

Dammad bu sözler karşısında şaşırmıştı. Aynı sözleri tekrar etmesini istedi. Hz. Peygamber bir kere daha tekrarladı. Üçüncü tekrardan sonra,

  • Allah’a yemin ederim ki, ben kâhinlerin, büyücülerin ve şairlerin sözlerini duydum. Fakat senin sözlerine benzeyenini duymadım. Elini uzat da sana bağlanayım.

Hz. Peygamber elini onun eliyle birleştirdi ve Dammad Müslüman oldu.

 

 

Dipnotlar

[1] Kur’an Nasıl Bir Kitaptır, 176-177

[2] Kur’an Nasıl Bir Kitaptır, 179

[i] İslam Tarihi, Asım Köksal

[ii] Kur’an Nasıl Bir Kitaptır, 173-175

[iii] İslam Tarihi, Asım Köksal

bottom of page