top of page

Ä°brahim Efendi Konağı’ndaki iftarlar, Samiha Ayverdi

Adem Çevik'in Edebiyatımızda Ramazan (Sütun Yayınları: 2006) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

​

​

​

​

​

​

​

​

Ramazanda zengin, orta halli hatta fakir, herkesin kapısı ve sofrası herkese açıktı. Akraba ve yakın dostlar arasında, davetsiz olarak iftara gitmek, bir saygı ve nezaket kaidesi idi. Buna mukabil akrabalık, ahbaplık ve komÅŸuluk münasebetleri gereÄŸince yapılan iftar davetleri de gene, davet edilene karşı davet edenin alaka, itibar ve saygısının bir niÅŸanesi demekti. Onun için bir yandan eÅŸi dostu, hısımı akrabayı ağırlamak, bir yandan fakiri fukarayı kollamak için kurulan iftar sofraları Kadir Gecesi’ne kadar devam eder ve böylece otuz ramazan Ä°stanbullunun kapısı açık bulunurdu.

​

Ä°ftara yarım saat kala, evlerin içinde sessiz ve sabırsız bir telaÅŸ baÅŸlardı. Yüzler ruhanileÅŸip hafifçe solar, her zamankinden daha anlayışlı daha mülayim olurdu. Hatta tiryakilerin abus ve kavgacı çehrelerinde bile bir imanın felsefesini okumak mümkündü.

​

Ä°ftar sofralarının en cazip tarafları ÅŸüphesiz iftarlıklardı. Küçük küçük kahvaltı tabakları içinde renk renk, çeÅŸit çeÅŸit reçeller, türlü türlü peynirler, zeytinler, sucuklar, pastırmalar, susamlı susamsız simitler, ramazan sofralarının deÄŸiÅŸmez çizgilerindendi.

​

Çerez faslı bittikten sonra iftarlıklar toplanır, keyfe göre bir veya bir kaç türlü çorbadan, isteyen istediÄŸini alır, bu iÅŸ de tamam olduktan sonra kıymalı ve pastırmalı yumurta tepsisi ortaya gelirdi. Fakat yalnız iftarlıkla bile doyulabilecekken, yumurtadan sonra etler, sebzeler, börek, tatlı ve meyveler, sırasıyla konup kalkardı. Oldu olası mutfağı ile damağı arasında sıkı bir münasebet kurmuÅŸ olan bu ecdat mirası boÄŸaz düÅŸkünlüÄŸü, bilhassa ramazan aylarında alabildiÄŸine at koÅŸturur, mevsimine göre deÄŸiÅŸen oruç saatlerinin açlığını, nakil gibi donattığı sofralarla karşılardı...

​

...fazla gevşeyip oturacak, yarenliğe dalıp işi uzatacak vakit de pek olamazdı. Zira yatsı ezanı okunur okunmaz, abdestler tazelenir ve teravih hazırlığı başlardı. Bazıları camilere gider, bazıları da namazlarını evlerde yalnız veya cemaatle kılarlardı.

​

Eski insanlar namazlarını vaktinde ve bilhassa cemaatle kılmaya dikkat ve itina gösterirlerdi. Cami, kalabalıkların en kolay ve en samimi baÄŸlarla sosyalleÅŸebildikleri ve kendi aralarında bir aÅŸinalık alış veriÅŸi edip manevî bir köprü kurdukları bir mahaldi...

​

Ramazan ayında Ä°stanbul'un hemen her konağının bir köÅŸesi, bir çeÅŸit mescit haline konurdu. Otuz ramazan, teravih kıldırmak üzere güzel sesli bir imam tutulur ve konak halkından baÅŸka, civardan isteyen herkes, camiye gidecekleri yerde buraya gelebilirlerdi.

​

Ä°brahim Efendi'nin konağı da gelenek icabı bu teamüle uygun hareket ederek, selamlığın büyük salonunu teravih namazına tahsis ederdi...Her iki rekâtta salâvat getiren güzel sesli müezzinler ve ilahicilerin de iÅŸtirakiyle sabadan, bestenigârdan, hicaz ve acemaÅŸirandan ilahiler okunur maÄŸfiret ayının bu toplu ibadeti ile yürekler yumuÅŸar, bir hafiflik, bir huzur ufkuna doÄŸru kayan gönüller, iplik kabulüne ve güzellik zuhuruna elveriÅŸli bir zemin haline gelirdi.

​

​

bottom of page