top of page

Diğer Dinlerde Melek ve Cin İnancı

Melek inancı İslam dışındaki diğer inanışlarda da önemli bir yer tutmaktadır. Günümüzde Yahudi ve Hıristiyan teolojilerinde angeloji adı verilen ve yalnızca meleklerin şekillerini, isimlerini, görevlerini vs. araştıran bir bilim dalı yer almaktadır.[i]

 

Yahudilikte ve Hristiyanlıkta Melek İnancı

Yahudilikte iyi meleklerin yanısıra kötü melekler de vardır ve bunların başı Şeytan’dır. Yahudiler ilkin hayrın ve şerrin kaynağını tek görürken daha sonra düalist inancın etkisinde kalarak kötülüklerin Şeytan’dan geldiğini benimsemişlerdir. [ii]

 

Yahudiler Allah tasavvurunda olduğu gibi meleklerle ilgili olarak da insanbiçimci bir anlayışa sahiptirler. İslam’daki melek anlayışı meleklerin insan türünde günah işlemeleri, haz peşinde koşmaları gibi İsrailıyyâtta bahsettiği şekliyle bağdaşmaz. Çünkü melekler günâhlardan masumdurlar. [iii]

 

Melek terimi Hristiyanlıkta hem haber getiren manevi varlıkları, hem de sadece Allah'a hizmet etmeleri için insan türünden daha üstün bir formda yaratılmış ruhsal yaratıkları ifade etmek için kullanılır. Melekler farklı bedenlerde gözükebilir. Nitekim Hıristiyanlıkta Hz. İsa vaftiz olurken göğün açıldığına ve Rûhu’l-Kudüs’ün güvercin olarak bedenlenerek onun üzerine indiğine inanılır. (Luka 3/21-22; Matta 3/16-17). Melek Hz. Meryem’e de insan olarak gözükmüştür (Meryem 19/17). Hıristiyanlık açısından Meleklere iman zorunludur. Bunun nedeni temelde Kutsal Kitaplarında iki yüz yetmiş üç kez geçmesi ve Hristiyanlık tarihi açısından son derece önemli olan “Konsil” kararlarında bu konunun akide halini almasıdır. Hıristiyanlıkta da melekler, Allah ile Onun seçtiği peygamberler arasında elçilik vazifesini yerine getirmekle görevli olarak görülür. Bunun yanı sıra bazen insanlara müjdeli haberler ulaştırırlar. Bu noktada Hz. Meryem’e çocuğunun olacağının müjdelenmesini Meleğin getirdiğine inanılır. [iv]

 

Hıristiyan inancına göre hemen her şeyin meleği olduğuna inanılır; lütuf, inâyet, şifa, sevgi, merhamet, adalet, barış melekleri olduğu gibi, ayın, yıldızların, dağların da melekleri vardır. Bunun yanı sıra Hıristiyanlıkta karışıklığın, tahrip etmenin, korkunun, yolsuzluk ve rüşvetin de melekleri olduğuna inanılır. Bunun nedeni Hıristiyanlıkta mevcut olan Düşmüş veya Günahkâr melekler inancıdır. Hıristiyanlıkta melekler dört büyük melek şeklinde sıralanmaz; daha ziyade hiyerarşik bir sınıflandırma hâkimdir. Buna göre Hıristiyanlıkta üç hiyerarşi bulunur: [v]

  • En üstün hiyerarşi: Bu grupla Serafiler, Kerubiler ve Tahtlar bulunmaktadır.

  • Orta hiyerarşi: Bu grubu Egemenlikler, Faziletler ve Güçler meydana getirmektedir.

  • En aşağı hiyerarşi: Bu grubu ise Prenslikler, Başmelekler ve Normal melekler teşkil eder.

 

Buna ilaveten “Koruyucu Melekler” de bulunmaktadır. Cebrail ve Mikail Baş Meleklerdendir. İsrafil’den açık bir şekilde bahsedilmez. Hıristiyan Kutsal Kitabında Hz. Zekeriya’ya Hz. Yahya’nın, Hz. Meryem’e de Hz. İsa’nın müjdesini veren meleğin Cebrail olduğundan bahsedilir. Çoğu Hıristiyan son yargı günü Cebrail’in kutsal boynuz boruyu üfleyeceğine inanır. Mikail meleği Hıristiyanlıkta da önemli yer tutar. Hıristiyanlar Mikail’in “Kilisenin Koruyucusu” olduğuna inanırlar. Mikail, Hıristiyanlıkta şeytanı yenen, mızrağını kırıp ezen, zincirleyip uçurumdan atan bir şekilde tasvir edilir. Katolik Hıristiyanlara göre, inananların ruhlannı alan, iyi ve kötü ruh olup olmadıklarını tartan ve iyi ruhları cennete taşıyan melek Mikail’dir. Azrail ise Hıristiyanlıkta “Şeytan Meleği, Bela Meleği, Şeytanların Prensi, Yok edici Melek” isimleriyle anılır. Bunun nedeni Hıristiyanlığın ölüme yönelik olumsuz bakışıyla ilgilidir. [vi]

 

Eski Arap Toplumunda Melek İnancı

Cahiliyye toplununum inançları arasında meleklerin varlığı kabul edilmekteydi. Bu inancın Cahiliyye toplumunda yer bulmasının bir sebebi, onların Hz. İbrahim’in Hanif dininin bozuk bir halini yaşıyor olmaları iken, bir diğer sebebi Yahudi ve Hıristiyanlarla olan etkileşimleridir. Bununla birlikte söz konusu melek inancı sağlıksız ve tahrif olmuş bir haldeydi. Onlarda melek inancının nasıl olduğu sorusuna en iyi cevabı Kuran’dan hareketle bulabiliriz. Cahiliyye müşriklerinin melek algısında göze çarpan en önemli özellik, onların melekleri “Allah'ın kızları” olarak görmeleridir. Araplar putlarını meleklerin sembolleri olarak görüyor, melekleri beyaz tenli kızlar ve delikanlılar şeklinde düşünüyorlardı. Kur’an’da bu husus şöyle belirtilir: [vii]

"Ve onlar meleklerin -ki Rahman tarafından yaratılan varlıklardır- dişi olduklarını iddia ederler; yoksa onların yaratılışını gördüler mi?" (Zuhruf 43/19).

 

“Şimdi onlardan sana cevap vermelerini iste: senin Rabbinin kızları var da onların yalnız erkek çocukları mı var? Yoksa melekleri dişi yarattık da onlar bunu gördüler mi?” (Sâffat 37/149-150).

 

Cahiliyye Araplannın melekleri dişi olarak görmeleriyle ilgili önemli bir diğer husus da taptıkları büyük putlar olan Lat, Menat ve Uzza’nın kendileri tarafından Allah’ın kızları olarak görülmesidir. Allah inançlanyla ilgili bu çarpık durumun Yahudi ve Hıristiyanların melekleri Allah’ın oğullan olarak görmelerinin farklılaşmış bir versiyonu olması da mümkündür. Kuran’da özellikle meleklerin ne dişi ne de eril özelliğe sahip oldukları iddiasmın şiddetle reddedilmesinin arkasında bu çarpık inançların olduğunu söylemek yanlış olmaz. [viii]

 

Cahiliyye Arapları melekleri, Allah ile aralarında aracı olarak da kabul etmekteydiler. Araplar, diğer birçok ulus gibi Allah yanında kabul görmek için Allah ile beraber bu tanrıçaların adını da anar, bunlara da tapar ve adlarına kurbanlar keserlerdi. Kâinatın yaratıcısının ve yöneticisinin Allah olduğunu kabul etmekle beraber, bu tanrıçaların O’nun yardımcısı olduğuna inanırlar ve Allah’a yaklaşabilmek için bu tanrıçalara yalvarma gereğini duyarlar; yalvarıp taptıkları bu tanrıçaların, kendilerini Allah’a yaklaştıracağını zannederlerdi. İşte Kur’ân, bu düşüncede olan insanlara göklerdeki meleklerin dahi, Allah’ın razı olmadığına şefaat edemeyeceklerini vurgulamaktadır. [ix]

 

Kuran da pek çok âyette çeşitli boyutlarıyla değinilmekle birlikte özellikle En'âm suresi Cahiliyye toplumunun melek inancı hakkında en önemli noktaları ortaya koyar... Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr etmekte direnen müşrikler, güya bu inkârlarım delillendirmek amacıyla “Neden ona (alenen) bir melek gönderilmiş değil?” (En’âm 6/8) derler. Bu iddialan bir noktada yalnızca bir bahane olmakla birlikte onların melekleri olağanüstü varlıklar olarak düşündüklerini gösteren önemli bir husustur. Bununla birlikte İsrâ suresinin 92. âyetinde açık bir şekilde müşriklerin Hz. Peygamber’e “Allah’ı ve melekleri bizimle yüz yüze getirmedikçe sana inanmayacağız" demeleri onların bu isteklerinin bir bahane olduğunu açıkça gösterir. Yine Furkan suresi 7. âyette Hz. Muhammed’in çarşıda pazarda normal bir insan gibi dolaşmasının onun peygamber olamayacağını gösterdiğini zannedip, onun peygamberliğini kabul için mucizevî bir durumla, mesela melekle karşılaşmayı istemeleri melekleri olağanüstü sayan aynı bakışın bir ürünüdür. [x]

 

Kısaca belirtmek gerekirse Câhiliyye inancında meleklere inanmak önemli bir yer tutmaktaydı. Ama bu iman sağlıklı değildi. Melekleri Allah’a yaklaştırıcı, aracı ve şefaatçi olarak kabul ediyorlardı. Bu anlayışları sebebiyle onları ilahlaştırıyorlar, heykellerini yaparak onlara tapıyorlardı. (Bakara 2/255). Kendileri için güçsüzlük addedilen kız sahibi olmayı Allah’a atfederek melekleri O’nun kızları sayıyorlardı. Bütüncül olmayan bir melek inancının yansıması olarak ise küçük görmelerine rağmen tapındıkları büyük putları dişi melekler olarak görüyorlardı. Hem onlara tapmaları, hem de Hz. Peygamber’den melek istemeleri, onların melekleri öz olarak iyi ve mucizevî saydıklarının bir göstergesiydi. Buradan hareketle diyebiliriz ki, hemen bütün din ve inanışlarda melekler iyiliğin ve güzelliğin sembolü sayılmaktadır. Buna karşın bu inançlarda mevcut olan meleklere kötülüğün atfedilmesi ise hakiki melek inancının tahrife uğramasının bir sonucudur. [xi]

 

Diğer Dinlerde Cinler

Cinler İslam’dan önce hem Araplarda hem de diğer kültürlerde görünmeyen varlıkların ortak ismi olarak kullanılır ve sebebi açıklanamayan olayların gizli failleri olarak düşünülürlerdi. Hem Doğu hem de Batı geleneklerindeki görünmez ruhlar, cinler, periler, şeytanlar ve Yunan mitolojisindeki müzler/musalar, sirenler gibi unsurların tamamını bu kapsamda düşünmek gerekir. [1]

 

Cin inancına eski toplumlarda da rastlanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm kendinden önceki milletlerde var olan bu inancı düzelterek sınırlarını çizmiştir. İslâm öncesinde Araplar, cinleri, melek ve şeytanlarla birlikte yarı tanrısal özelliğe sahip bulunan varlıklar olarak kabul etmekte ve onların kötülüklerinden emin olmak için kurban kesip tapınmaktaydılar. İslâm dini bu anlayışı reddederek onların da insanlar gibi şuur ve irade sahibi, Allah’a karşı sorumluluğu olan varlıklar olduğunu, insanlar gibi Allah’a kulluk etmek için yaratıldıklarını, kendilerine elçiler gönderildiğini ve içlerinde inananların ve inanmayanların bulunduğunu haber vermektedir.[2]

 

Cahiliye döneminde Araplarda bazı kâhinler kendilerinin özel cinleri ve şeytanları olduğunu, bunların semadan haberler getirdiğini ve bu sayede gayba dair bilgiler elde ettiklerini iddia ederler ve halkı buna inandırırlardı. Bu tutumlarıyla, Arapların cinleri Allah’a ortak koştuklarına En’âm sûresinde işaret edilmektedir. Cinlerin Allah’a ortak koşulması, onlara tapıldığı anlamında değildir. Buradaki şirk, bazı olayları açıklamada ve anlamada, cinleri devreye sokmayı ve olaylann failliğini Allah’a değil de cinlere vermeyi veya bazı şeylerin gerçekleşmesinin gerçek sebebi olarak cinleri görmeyi ifade eder. Arapların cinleri bu şekilde düşünmeleri onların gerçekliğine işaret etmez. Aynı yanlış mantıkla, Araplar Allah ile cinler arasında soy-sop ilişkisi de kurmaktaydılar.[3]

 

Bu varlık tarzlarına ilişkin benzer algılan, Hint ve Çin gibi doğu geleneklerinde görmek de mümkündür. Hint ve Çin kültürü de, gayb âlemiyle akışkan bir trafiğin seyrettiği bir dünyaya sahiptir. Bu varlıkların bulunduğu âlemle ilişki kurabilme kudreti, Hint kültüründe kast sisteminin bozulduğu yegâne alanlardan biridir (Gardner 1995: 598-611). [4]

 

 

 

Dipnotlar

[i] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[ii] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[iii] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[iv] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[v] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[vi] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[vii] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[viii] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[ix] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[x] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[xi] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[1] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[2]İslam İnanç Esasları. Anadolu Ünv.: 2010

[3] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

[4] İslam İnanç Esasları. Şaban Ali Düzgün... Grafiker:2013

bottom of page