top of page
suleymangezer.png

Kur'an'ın Anlaşılmasında BaÄŸlamın Önemi

Prof.Dr. Süleyman Gezer'in Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Kur'an  (Ankara Okulu: 2015) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Bir sözün hangi baÄŸlamda söylendiÄŸi bilinmeden o sözü anlamaya kalkmak nereden bakılırsa bakılsın yanlış anlama riskini beraberinde getirir.

​

Metinle yorumcu arasında kültürel, dilsel, zamansal vb. farklılıkların bulunması, yorumu daha bir zorlaÅŸtırmaktadır. Bundan dolayı metin veya sözlerin bir baÄŸlama göre okunup anlaşılması gerekmektedir. Dolayısıyla günümüze kadar ulaÅŸan rivayetler, baÄŸlam tespitinde baÅŸvurulması gereken önemli bilgi ve belge niteliÄŸindedir.

​

KonuÅŸulan söz nasıl söylendiÄŸine baÄŸlı olarak maksat ve yorum itibariyle birçok farklı anlam taşıyabilir ve bir cümlecik veya hatta tek bir kelime, baÄŸlamına ve ifade ediliÅŸ biçimine baÄŸlı olarak çok sayıda iÅŸlev üstlenebilir. Bir sözcük bir tümce içindeki, bir tümce bir paragraf içindeki, bir paragraf kitabın içindeki, bir kitap da kendi edebi geleneÄŸi içinde anlaşılır. 

​

Sözün tabii baÄŸlamının tespitinde, söylenen, kendisine söylenen, söylenme sebebi, nerede ve ne zaman söylendiÄŸi gibi sorular önemlidir. Bu bahsettiÄŸimiz özelliklerin konuÅŸma esnasında fazla bir anlamı yoktur. Bu konuda örnek olarak “…sonunda yaptığını yaptın, sen kâfirlerdensin.” ifadesi verilebilir. Ayette geçen küfr kelimesinin anlamını doÄŸru tespit etmek için sözün kim tarafından, kime, ne zaman ve hangi amaçla söylendiÄŸi gibi sorular sözün tabii baÄŸlamını ortaya çıkarmaya dönük sorulardır. BilindiÄŸi gibi Kur'an’da küfr kelimesi kullanıldığı baÄŸlama göre inkâr, nimete nankörlük etmek veya herhangi bir ÅŸeyi örtmek, gizlemek anlamında kullanılmaktadır. Burada sözü söyleyen Firavun, söylenen kimsenin Hz. Musa olduÄŸu dikkate alındığında anlam daha da billurlaÅŸmaktadır. Ayrıca bu söz Firavun’un sarayında ve Hz. Musa'nın bir Kıpti'yi öldürmesi gibi nedenlerden dolayı söylenmiÅŸ olması, küfr kelimesinin inkâr anlamında olmayıp, nimete nankörlük etmek anlamında kullanıldığını gösterir.

​

Özellikle bu baÄŸlam tahmininin kolay bir ÅŸey olmadığını ve buna baÄŸlı olarak çeÅŸitli yorum ve anlamlandırmaların ortaya çıkmasının doÄŸal karşılanması gerektiÄŸini söylememiz yerinde olacaktır. Çünkü Kur'an'ın bütün ayetleri için nüzul sebebini belirlemek ve bir baÄŸlam tespit etmek mümkün deÄŸildir. Burada bu yorumu yaparken aslında Kur'an'ın bütün ayetleri için bir sebep aramamızın mantıklı olmadığını belirtmemiz gerekir. Kaldı ki olgusal alan dışındaki bazı ayetlerde bir baÄŸlamın varlığı söz konusu deÄŸildir.

​

Kültürel-Genel BaÄŸlamın Bilinmesi

BaÄŸlamın bulunabilmesi için hem dilsel olan baÄŸlama hem de dilsel olmayan baÄŸlama bakılmalı ve buna göre bir anlam ifade edilmelidir. Burada dilsel baÄŸlam derken, dilin ne söylediÄŸi veya lafzı anlam anlaşılmalıdır. Bir de dilsel olmayan veya dil ötesi baÄŸlam derken, buna o dilin kültürel anlamda baÄŸlamı diyebiliriz.

​

Kur'an' da yer alan veya almayan Hicaz bölgesi daÄŸlarının, çöllerinin, ovalarının, bulutlarının, yıldızlarının, sıcak ve soÄŸuk iklim yapısının, onun bitki ve aÄŸaçlarıyla tabiatının bilinmesi gerekir. Manevi çevre diyebileceÄŸimiz Arapların köklü geçmiÅŸleri, tarihleri, inanç türleri, sanatları, iÅŸ kolları, aile ve kabile yapılanmaları hakkında doÄŸru ve yeterli bilgi birikimine sahip olunması, Kur’an’ın neyi gerçekleÅŸtirmeye çalıştığının farkına varılması için dikkate alınmalıdır. Çünkü verilen mesaj, bu sayılan maddi ve manevi çevreyle doÄŸrudan ilgilidir.

​

Dolayısıyla konunun daha iyi anlaşılması için kültürel arka planın bilinmesi çok önemlidir. Bu konuda vereceÄŸimiz bazı örnekler, kültürel baÄŸlamın bilinmesinin, Kur'an'ın anlaşılmasında ne kadar gerekli olduÄŸunu göstermektedir.

​

Sana doÄŸan aydan soruyorlar. De ki “Onlar insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. Evlere arkalarından girmek iyilik deÄŸildir. Ä°yilik Allah'tan korkanın iyiliÄŸidir. Evlere kapılarından girin ve Allah'tan korkun ki baÅŸarıya eresiniz, umduÄŸunuzu bulasınız.

​

Bu ayet Arap örf ve adetlerine ait bir uygulamayı bize haber vermektedir. Araplar, ihrama girdikleri vakit gölgelikte oturmazlardı. Evlerine girmek zorunda kalsalar da gölge altından geçmemek için kapıdan girmez, arka duvardan açtıkları bir delikten geçip evin bahçesine girerler ve bu uygulamayı da bir iyilik sayarlardı. Kur'an, iyiliÄŸin böyle ÅŸekillerle deÄŸil, gönüldeki takva, Allah'a baÄŸlılık ÅŸeklinde olacağını belirtmektedir.

​

Bu konuda baÅŸka bir örnek olarak Bakara suresin 196. ayetini verebiliriz. Ayette Müslümanlara “Haca ve umreyi Allah için tamamlayın.” ÅŸeklinde bir hitapta bulunulmuÅŸtur. Aslında ifadenin “hac ve umre yapınız” ÅŸeklinde olması gerekirken böyle bir hitabın geçmesi Arapların zihninde daha önceden bu konuda bir uzlaşının olduÄŸunu gösterir. Åžâtıbi bu konuda Arap örf ve geleneklerin bilinmesinden söz ederek buradaki emrin haccın tamamlamasına yönelik olduÄŸunu, haccın esasına dönük olmadığını, bunun sebebini de Arapların haccı Ä°slam'dan önce yerine getirdiklerini, yerine getirirken bazı ÅŸiârlarını deÄŸiÅŸtirdiklerini, bazılarını ise eksik yapmaları olarak gösterir. Bu yüzden ayette ki emir, “hac ve umre yapın” deÄŸil de “hac ve umreyi tamamlayın” ÅŸeklinde gelmiÅŸtir.    

“Åžüphesiz Safa ile Merve Allah’ın niÅŸanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kabe’yi ziyaret eder ve onları tavaf ederse bunda bir günah yoktur."

​

BilindiÄŸi gibi Safâ ve Merve Kâbe'nin doÄŸu taralında bulunan iki kayalık tepeye verilen isimdir. Bu iki tepe arasında gidip-gelme demek olan sa'y, Ä°brahim peygamberden bu yana uygulanagelen bir gelenek olarak devam ettirilmiÅŸtir. Safâ ve Merve, Allah'ın emri ile Hz. Ä°brahim, oÄŸlu Ä°smail ve Hacer'i burada bırakarak çaresizlikten Hacer'in saÄŸa-sola gidip gelmesini sembolize eden bir yer olarak bilinmektedir. Ayrıca câhiliye dönelinde Safâ ve Merve tepelerinde müÅŸriklere ait putlar bulunur, onlar putlara tazim olsun kabilinden iki tepe arasını sa'y ederlerdi. Müslümanlar, müÅŸriklerin bu uygulamalarından dolayı Safâ ve Merve arasında sa'y etmeyi uygun bulmayarak bu konuda çekimser davranmışlardır. Hatta Ensar'dan bir grup, iki kaya arasında sa'y yapmanın câhiliye döneminden kalma bir uygulama olduÄŸunu söyleyerek bunu kerih görmüÅŸlerdir. Ayetin söz konusu bu olay üzerine indiÄŸi rivayet olunmuÅŸtur. GörüldüÄŸü gibi sadece cümle düzeyinde anlaşılmaya çalışılması, ayetin anlamım tam olarak yansıtmamaktadır.

​

Necm suresinin 49. ayetinde “Åži’râ yıldızının Rabbi O’dur.” ÅŸeklinde bir ifade geçmektedir. Aslında diÄŸerleri arasında bu yıldızın ayrıca zikredilmesi, cahiliye döneminde bazı Arapların ona tapmış olmalarıyla yakından ilgilidir. 

​

GörüldüÄŸü gibi ayetin hangi baÄŸlamda, hangi amaçlarla söylendiÄŸi önem kazanmaktadır. Yazılı metinle karşı karşıya gelen bizler, ayetlerin vürud sebeplerini, inzal sürecinde cari olan örf ve adetleri bilmeden bu ayetleri anlamamız mümkün deÄŸildir. Anlasak bile ayetin gerisinde duran anlamı yakalamanız bir ölçüde zorlaÅŸacaktır.

bottom of page