top of page

Şansa Sınırsız Güven

Teleolojik delilin dayandığı “evrende mükemmel bir düzenin var olduğu ve her şeyin belirli bir maksada yönelik olarak işlediği” argümanının sağlam bir temele oturtulabilmesi için rasyonel yöntemlerin ortaya konulması gerekir. Olasılık argümanına göre, evrenin şu andaki halinin var olması tesadüfi açıdan ele alınacak olursa imkânsız mertebesindedir. Dolayısıyla evrenin ve hayatın bir yaratıcı tarafından yaratılmış olması hesap itibarıyla da yeteri kadar açıktır.[1]

Tabiattaki hâdiseleri, şansa bağlı bir mekanizma ile açıklamak, mevcut açıklama tarzlarından sadece biridir. Modern bilimin kullandığı bu açıklamayı ciddiye almak için, kişinin ya ateist veya agnostik olması veyahut şans faktörünün gerçekleşmesi yönünde yeteri kadar güçlü bir ihtimalin bulunması gerekir. Matematik açısından ihtimallerin değerlendirilmesinde temel prensip, yüksek seviyede bir ihtimalin olmasıdır, yoksa bu ihtimal elenip diğer ihtimaller göz önüne alınır.[2]

Aksi halde, matematikçi/filozof Dembski'nin ifadesiyle “izah yetersizliğini şans ile açıklama” hatasına düşülür:

"Hâdiselerin gerçekleşme ihtimali çok küçüldüğünde, istatistik/mantık ve rasyonalite, şans ihtimalini göz ardı etmelidir. Yoksa başımız sıkışınca her şeyi şans kavramı ile açıklayabiliriz. Bilim adamları ‘izalı yetersizliğini Yaratıcı ile açıklama’ ithamından korktukları için tabiatüstü her şeyi inkâr edip, ‘bilgi eksikliğinin sebep olduğu açıklama boşluklarını şans ile açıklama’ hatasına düşerler. Bu hataya düşen bilim insanları, eksik bilginin yerini doldurmak için Yaratıcı bir kudret yerine, şans kavramını kullanmaktadırlar. ’’[3]

İlmî çalışmalarda, “Eksik bilgiyi şans ile açıklama” girişiminin ne kadar gülünç olduğunu anlamak için Dembski’nin kitabında geçen, “filmdeki şarkıcı”, “çöldeki ayak izleri" ve “daktilonun yanındaki roman” başlıklı üç örneği inceleyebiliriz:

“Filmdeki Şarkıcı” misalinde, şarkıcı yanındakilere grubunun eski bateristinin kendiliğinden yanarak öldüğünü anlatır. Bunu düşündüğümüz zaman, aslında etrafımızdaki bütün hava molekülleri aniden bize hızla sürtünürse biz de her an yanabiliriz; ama böyle bir şeyin gerçekte olabileceğini aklımızın ucundan bile geçirmeyiz." [4]

“Çöldeki Ayak İzleri” misalinde ise, bir bedevi çölde deve izleri gördüğü vakit, bunları şansa bağlamaz. Bu izlerin şans eseri olarak, rüzgârın kumları şekillendirmesiyle oluştuğunu düşünmez. Onun yerine, biraz önce oradan bir devenin geçmiş olduğuna hükmeder. Kısacası, şansa dayalı olma senaryosu, hiç olmayacak bir ihtimal üzerine kuruludur. Rüzgârın normalde oluşturduğu şekilleri bilen bedevi, kendisi deveyi gözüyle görmüş olmasa da, oradan bir devenin geçtiğinden emindir.[5]

“Daktilonun Yanındaki Roman” ise, şans kavramının düşük ihtimalIi olduğu duruma en güzel misallerden biridir. Farz edelim ki, daktilonun yanında bir roman ve romanın yanında da bir maymun gördünüz. Romanı kimin yazdığına dair bir açıklama yapma adına, maymunun tuşlara rast gele basmak suretiyle romanı yazdığını söyleyebiliriz. Halbuki şimdiye kadar edebiyattan anlayan bir maymun görülmemiştir. Eğer maymunun deneme yanılma yoluyla böyle bir romanı yazmaya ömrünün yetmeyeceğini, orada bu kadar çok kâğıt olmadığını bilseniz veya ortada hiç atılmış kâğıt bulamasanız, romanı maymunun yazmış olmasının imkânsız olduğunu kabul etmek zorunda kalırsınız. Bu durumda, diğer ihtimaller üzerinde durur, meselâ edebî bir eser yazabilecek kabiliyette bir şahsın romanı yazıp oraya bıraktığını düşünürsünüz. Bir maymunun ne yazdığını bilmeden (yani şansa bağlı olarak) bir roman ortaya koyabilmesi sonsuzda sıfıra yakın küçük bir ihtimaldir.[6]

Görüleceği üzere yukarıda verilen örneklerin hepsi genel bir prensibe işaret etmektedir. Rastgele gerçekleşmesi imkânsız olan ve belirli bir tercihin söz konusu olduğu fiiller, tesadüfe bağlı mekanizmalar tarafından gerçekleştirilemez. Ayak izleri bize örneği insanın olmayacak ihtimaller üzerinde durmadığını, ihtimaller arasında tercih yaparak, yani şuurlu bir tercihle veya gayeye yönelik olarak bir sonuca vardığını gösterir. İkinci olarak; “eksik bilgiyi şans ile açıklama” durumunun komikliğini gösterir.

Ateistler, evrendeki düzenin olasılık hesabı itibarıyla bakıldığında şansa yer bırakmayacak derecede kompleks olduğunu ifade, etmekle beraber yine söz konusu ihtimalin imkansız olmadığı görüşündedirler. Bu anlayışı temellendirmek üzere analojik bir yaklaşımla Krishna şu örneği vermektedir:[7]

“Bir milyon tane madeni paranın aynı anda atıldığında hepsinin tura gelmesi, çok olası olmamakla beraber imkânsız da değildir. O halde eğer ilk atışın sonucunda bir milyon madeni para tura gelse bile bu durumun bir yaratıcı tarafından dikkatli bir biçimde ayarlandığını düşünecek bir neden yoktur. Bu durumda verili olan herhangi bir madeni para konfigürasyonunda açık tanım, olasılığın değişik durumlar için geçerliliği ile verilebilir.”[8]

Para örneği üzerinden daha gerçekçi bir analoji yapılmak istenirse, milyonlarca paranın defalarca atılması ve her defasında hepsinin tura gelmesi durumunun ateist tarafından açıklanması gerekir. Ateistin böyle bir durumu da şansla açıklamasının ve “neden olmasın ki!” şeklinde bir açıklama getirmesinin yorumunu okuyucuya bırakıyoruz.[9]

Ateistik analoji yaklaşımları arasında sıkça kullanılan diğer bir örnek piyango metaforu üzerine kurulmuştur: [10]

“Haftada ya da ayda bir çekilen bir piyango bileti aldığınızı düşünün. Muhtemelen milyonlarca bilet satılmıştır ve bütün bu biletler içinden sadece biri büyük ikramiyeyi kazanacaktır İstatistiksel olarak söylendiğinde, kazanma şansınız yoktur veya yok gibidir. Fakat her şeye rağmen kazanabilirsiniz de. Büyük ikramiyeyi kazanacak olursanız, bu sizin çok şanslı biri olduğunuzdan daha fazlasını kanıtlamaz. Büyük ikramiyeyi kaybetmiş milyonlarca bilet arasından sizin kazanan biletinizin seçilmiş olması olgusundan, bunun rastgele bir seçimden daha fazla bir şeyin eseri olması gerektiği sonucu çıkmaz. Batıl itikatları olan biriyseniz eğer, piyangoyu kazanmış olmanız olgusuna bin türlü mana atfedebilirsiniz. Ama istatistiksel olarak olması pek muhtemel olmayan bir şey pekâlâ vuku bulabilir.”[11]

Evrendeki düzen devamlılığı sebebiyle, eğer analoji yapılacaksa, sürekli yapılan bir piyango çekilişine benzetilebilir. Her çekilişte, büyük ikramiyenin sürekli olarak aynı kişiye çıkması durumu ise herhalde salt “şans” faktörü ile açıklanamaz. Böyle bir durumda, tüm aklı başında gözlemciler (bilet sahipleri) “ne şans!” demeyecek ve işin içinde bir ayar olduğunu rahatlıkla göreceklerdir.[12]

Farzedin ki bir görevle Mars’a gittik ve içerisinde bütün her şeyin, hayatın var olmasına elverişli bir tarzda düzenlenmiş olduğu bir kubbeli yapı bulduk. Örneğin, sıcaklık 21 °C civarında, nem oranı ise %50’ye ayarlanmış; ayrıca, bir oksijen geri-dönüşüm sistemi, bir enerji toplama sistemi ve tam tekmil bir yiyecek üretim sistemi vardı. Daha basit bir ifadeyle, kubbeli yapı, tümüyle işlevsel bir biyosfer gibi gözüküyordu. Bu yapıyı bulmuş olmaktan nasıl bir sonuç çıkarırdık? Onun tesadüfen oluştuğu sonucunu mu çıkarırdık? Kesinlikle hayır. Bunun yerine, biz ittifakla, onun akıllı bir varlık tarafından tasarlandığı sonucuna varırdık. Neden böyle bir sonuç çıkarırdık? Çünkü bir akıllı tasarımcı, o yapının varlığı için tek makul açıklama olarak ortaya çıkmaktadır. Yani, düşünebileceğimiz tek alternatif açıklama—o yapı doğal bir süreç tarafından oluşturulmuştur açıklaması—oldukça ihtimal-dışı gözükmektedir. Elbette mümkündür ki, örneğin, bir volkanik patlama vasıtasıyla çeşitli metaller ve diğer bileşimler oluşmuş olabilir ve daha sonra tam da bu “biyosfer”i üretecek bir tarzda ayrışmış olabilir; fakat böyle bir senaryo bize fevkalade ihtimal-dışı gelir, dolayısıyla bu, alternatif açıklamayı akıl almaz kılar.[13]

Bütün canlı maddelerde DNA bulunur ve DNA’daki genetik bilgi pek çok yönden, İngilizce'deki Latin alfabesinin harflerine benzer. Tıpkı alfabedeki harflerin sıralamasının, harflerin ilettiği anlam veya bilgiyi belirlemesi gibi, nükleotid ve amino asitlerin sıralanışı da genetik mesajın anlamını belirler. DNA “alfabesi" komutları Latin alfabesine benzer bir şekilde iletir. Bu nedenle, maymunların Shakespeare’in bir eserini daktiloda yazma ihtimaliyle, en basit hayat biçiminin bir idareci olmadan, rastgele ortaya çıkma ihtimalinin hesaplanmasında bir benzerlik kurmak, aşağıdaki ele alınan kısıtlamalarla birlikte oldukça ilginç olacaktır. [14]

Maymunlar ve Shakespeare I

Thomas Huxley'in iddiasına göre, çok sayıda daktilonun başında oturan bir sürü maymun eninde sonunda Shakespeare’in bütün eserlerini yazacaktır. Bu iddia Çok Büyük Sayıların Güçlü Kanunu olasılık teorisine dayanır. Huxley bu iddiasını, evrenin birçok bilim adamı tarafından sonsuz yaşta ve sabit durumda olduğunun düşünüldüğü bir zamanda yazmıştı. [15]

Shakespeare’in bir eserinin tesadüfi bir şekilde yazılma ihtimali nedir? Macbeth’ ten alınan 379 harfli şu çok kısa bölüme bir göz atalım. Her harf 26 harflik alfabemizden alınmıştır:[16]

She should have died hereafter;

There would have been a time for such a word.

To-monow, and to-morrow, and to-morrow Creeps in this petty pace from day to day To the last syllable of recordcd time;

And ali our yesterdays have lighted fools The way to dusty death. Out, out, brief candlc!

Life's but a vvalking shadow, a poor player,

That struts and frets his hour upon the stage And then is heard no more. İt is a tale Told by an idiot, full of sound and fury,

Signifying nothing.


Satır ve paragraf aralanndaki boşluklan yok sayarsak, bütün Macbeth’in değil, sadece bu ufak kısmın yazılma ihtimali 26379'dur. Aşağıdaki denklemlerin yardımıyla bu sayıyı 10’un katlanna dönüştürebiliriz:  [17]         

x = 26379

log10x = log 26379

xlog 10 = 379 log 26

log 26= 1,414973348

x= 536,275

Bu yüzden ihtimal 10536'da 1’dir. Bu ise son derece düşük ihtimalden bile daha azdır. Bu rakamı somut bir bağlama koyacak olursak, içinde yaşadığımız evrendeki atomlann sayısı 1080dir. Fizikteki kesinlikle alakalı olarak ileriki bir bölümde ele alacağımız gibi, Paul Davies 1060'ta bir ihtimali, 20 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir silahtan çıkan rasgele bir merminin üç santim büyüklüğündeki bir hedefi vurma ihtimaliyle eş tutmaktadır! Matematikçiler 1050’den düşük bir ihtimale sahip olan bir şeyi matematiksel olarak imkânsız görürler.[18]

Diyelim ki Büyük Patlama 15 milyar yıl önce gerçekleşti ve bir milyon daktiloda yazmaya başlıyor ve her maymun saniyede bir harf yazıyor olsun. Bütün olası kombinasyonları üretmek için milyon kere milyar yıl gerekir. Zamanı 10 sayısının kuvvetleri biçiminde ifade edecek olursak en baştan beri sadece 1018saniye geçmiş olacaktır. [19]

Teorik olarak bu örnek geçerli olabilir; fakat evren yeterince yaşlı sayılmaz ve eldeki maymun sayısı, Shakespeare'den ufak bir bölüm bile yazamayacak kadar yetersizdir. Zaman hikâyenin kahramanı değildir; maymunların yeteri kadar vakti yoktur.[20]

Maymunlar ve Shakespeare II

Nükleer fizik Profesörü Gerald Schroeder yeryüzünde yaşamın tesadüfen yani kendiliğinden ortaya çıktığı iddiasına karşı birçok maymunun bilgisayar klavyesine rastgele vurarak sonunda bir Shakespear sonesini elde etmeleri analojisini (benzetmesini) kullanarak cevap verir. Schroeder, İngiliz Ulusal Sanat Konseyi tarafından gerçekleştirilen bir deneyden bahseder. Söz konusu deneye göre 6 maymunun bulunduğu kafese bir bilgisayar konuluyor. Maymunlar bir ay boyunca bilgisayar klavyesine rastgele vurduktan ve aynı zamanda onu tuvalet olarak kullandıktan sonra araştırmacılar üzeri yazılı 50 kâğıt çıktısı alıyorlar. Yapılan inceleme sonucunda söz konusu kâğıtların hiç birinde tek bir kelimeye dahi raslanmadığı görülüyor. Schroeder, İngilizcedeki en kısa kelimenin bir harf olmasına (bir anlamına gelen ‘a’ ve ben anlamına gelen ‘I’) rağmen tek bir kelime dahi oluşmadığını kaydediyor. Çünkü ‘a’ harfi şayet iki tarafında da boşluk varsa bir kelime olarak kabul edilebilirdi. Klavyede 30 karakter olduğu göz önünde bulundurulduğunda (26 harf ve diğer semboller) tek harfli bir kelime elde etme ihtimali 30x30x30 = 27.000’dir. Yani tek harfli bir kelime elde etme ihtimali 27.000’de 1’dir. Schroeder daha sonra olasılıkları Shakespear’ın sonesi analojisine uygular. Bir Shakespeare sonesi elde etme şansı nedir diye sorarak şu şekilde devam eder: [21]

Bütün soneler aynı uzunluktadır. Yapı itibariyle on dört mısra olurlar. Açılış mısrasının, “Seni bir yaz gününe benzetebilir miyim?” olduğunu bildiğim soneyi seçtim. Harfleri saydım; bu sonede 488 harf bulunmakta. Klavyedeki tuşlara basarak 488 harfi “Seni bir yaz gününe benzetebilir miyim?” deki gerçek sırada dizme ihtimali nedir? Elde edeceğiniz sonuç 26’nın kendisiyle 488 defa çarpılması ya da başka bir ifadeyle 26488dir. Veya başka bir ifadeyle 10 tabanında 10690’dır. [22]

Şimdi evrendeki partüküllerin sayısı -kum taneleri değil, protonlar, elektronlar ve nötronlardan bahsediyorum- 1080’dir. 1080 1’in yanına 80 sıfır gelmesi demektir. 10690 ise 10’un yanına 690 sıfırın gelmesi demektir. Evrende denemeleri yazmaya yetecek kadar partükül yoktur. [23]

Bütün evreni alıp onu bilgisayar çiplerine çevirirseniz -maymunları unutun- ve bunların her biri bir gramın milyonda biri ağırlığında olur ve her bir çip, farz edelim, bir saniyenin bir milyon katında 488 deneme gerçekleştirebilirse; bütün evreni bu mikrobilgisayar çiplerine dönüştürürseniz ve bu çipler bir saniyenin bir milyon katında rastgele harfler oluşturuyorsa, sürenin başından itibaren elde edeceğiniz deneme sayısı 1090 deneme olacaktır. Yani yine 10600 katta bitersiniz. Şans eseri bir sone elde etmeniz imkânsızdır. Buna rağmen hâlâ dünya maymunların bunu her seferinde yapabileceğini düşünüyor. [24]

Dünya dışı Zekâ Araştırması

Son yıllarda doğa bilimleri bile, bilhassa Dünya dışı Zekâ Araştırması (SETİ) vasıtasıyla, kendi tasarım senaryosunu ortaya koymaya hazır hale geldi. Bazı bilim adamları SETI’ye kuşkuyla baksalar da SETİ, zekâ tespitinin bilimsel açıdan değerinin ne olduğuna dair temel bir problemi gündeme getirmiştir. Akıllı bir kaynaktan gelen mesaj bilimsel olarak nasıl tanınır ve arka planda evrenden gelen rastgele gürültüden nasıl ayırt edilebilir? Bunu yapabilmenin tek bir yolu olduğu gayet açıktır: Alınan sinyalleri, önceden açık ve güvenilir zekâ göstergesi olarak kabul edilen ileri derecede spesifize olmuş örneklerle karşılaştırmak ve ardından bir tasarım olup olmadığı sonucuna varmak. SETl’de akıllı bir faili kabul etmek doğa bilimlerinin kabul gören sınırları içinde sayılır. Astronom Cari Sagan evrenden alınan tek bir mesajın bile bizim dışımızda akıl sahibi varlıklar olduğuna ikna olmaya yeterli olacağını düşünmüştü.[25]

Fakat yapılması gereken daha hayati bir gözlem var. Eğer bizim gezegenimiz dışında akıllı bir fiile dair delil aramaya hazırsak; aynı düşünme tarzını gezegenimizde var olana uygulama konusunda neden hala bu kadar tereddüt içindeyiz? Bazı bilim adamları, fizikte (biraz tepki) ya da biyolojide (büyük bir sansasyon) akıllı bir sebebi destekleyen bilimsel deliller olduğunu iddia ettiklerinde neden ortalık karışıyor?[26]

Canlılardaki Karmaşıklık

En küçük canlı organizmada bile var olan inanılmaz çaptaki bilgiden çıkarmamız gereken sonuç nedir? [27]

İnsan Genomu Projesi proje direktörü Francis Collins şöyle demişti:

“ Önceden sadece Tanrı’nın bildiği kendi kullanma kılavuzumuzu ilk bir nebze de olsa okuyup anlamak bence insana kendini aciz hissettiren ve hayranlık uyandıran bir şey.” [28]

Maryland’de genom haritalaması üzerinde çalışan bilgisayar uzmanı Gene Myers ise şöyle demişti:

“Bizler moleküler seviyede hayranlık verecek şekilde kompleksiz... Henüz kendimizi bile anlayabilmiş değiliz ki bu çok etkileyici. Hala doğaüstü ve sihirli bir şey var... Beni gerçekten şaşırtan şey hayatın mimarisi... bu sistem son derece karmaşık. Sanki tasarlanmış gibi... Orada çok üstün bir zekâ olmalı... Bunu bilime aykırı görmüyorum. Belki başkaları öyle görebilir ama ben değil.”[29]

Bu türden fikirler önde gelen bazı düşünürlerin görüşlerini değiştirmelerinde etkili oldu. Yakın bir zaman önce felsefeci Anthony Flew da, 50 yıl boyunca ateist olarak yaşadıktan sonra inanmaya başlamasının sebebini, biyologların DNA araştırmalarına bağlar ve şöyle devam eder: [30]

“Bu araştırmalar, hayatın ortaya çıkması için gereken düzenlemelerdeki olağanüstü komplekslilik nedeniyle bu işin içinde zekânın olması gerektiğini ispatlamışlardır.”[31]

Yeri gelmişken bu bölümde ‘akıllı bir sebep’ çıkarımında bulunmanın ‘boşlukların tanrısı’ kategorisine girmediğini vurgulamak gerekir, örneğin SETİ programının destekçileri, eğer bilgi yüklü mesajlar alsalardı, bu mesajları uzaylı bir zekânın gönderdiğini varsayacaklardı ve bu varsayım, bir ‘boşlukların uzaylısı’ varsayımı olarak kabul edilmeyecekti. Eğer matematiksel analiz ve bilginin teorik analizi benzer ise DNA’da saklı olan bilgi yüklü mesajların da kaynağında bir akıl olduğunu varsaymakgerekmez mi ve o kaynağı ‘boşlukların tanrısı’ diye yaftalamayı mantık SETI’yi destekleyen hipotezi (yani akıllı bir kaynaktan aktarılan bir sinyalin bilimsel açıdan değerli olduğunu) kabul edersek bilgimizde hala büyük bir boşluk olduğunu görebiliriz. Bu bilgi boşluğu, söz konusu zekânın kimliğini tanıma seviyesinde ortaya çıkar. Yoksa bu boşluk, öyle bir zekânın var olduğunu bilimsel açıdan belirleme (tespit etme) ile ilgili değildir. DNA’daki bilgi ve onun kökenindeki akıl hipotezinde de aynı şey geçerlidir.[32]

Artık açıktır ki, bazı bilim adamlarının bilgi yüklü biyomoleküllerden bir tasarım sonucu çıkarmamak için direnç göstermeleri, bilimsel duyarlılıklarından ziyade, tasarım çıkarımının Tasarımcı’nın olası kimliğine dair bir takım ipuçları taşımasıyla alakalıdır. Bu yüzden bu mesele sadece bilimsel değil dünya çapında bir meseledir. Bununla birlikte bilim adamlarının insan ya da uzaylı yaratıkların fail oldukları (bilimsel) çıkarımında bulunmaktan son derece mutlu oldukları görülüyor. ; dolayısıyla problem bizim böyle tasarım çıkarımında bulunmaya hakkımız olmamasından falan kaynaklanmıyor.[33]

Clifford Longley:

Antropik tasarım düşüncesi ve onun işaret ettiği şey, başka herhangi bir bilim dalında kabul edilecek bir kesinlik düzenini ifade etmektedir. Bunun alternatifleri üzerinde inat etmek, Shakespeare’in eserlerinin Shakespeare tarafından değil de bir milyar daktilonun başına oturan bir milyar maymunun bir milyar yıl süresince de-vam eden yazma işleminin sonucunda ortaya çıktığını iddia et-meye benzemektedir. Böylesi ümitsiz çarelere başvuran ateistlerin bilimsel çaba ve yaklaşımları teistlerin elini güçlendirmiştir.[34]

Ateizmi savunan Poidevin’in bu konudaki ifadeleri açıktır:

“Eğer ereksel açıklamanın altında yatan nedensel ilişkiler değilse, başka ne olabilir? Bu noktada cehaletimizi kabul etmekten başka elimizden bir şey gelmediğinden, bu ereksellik görüşünü savunmanın en iyi yolu nedensel açıklamaya göre daha iyi bir konumda olmadığımızı itiraf etmektir... Görünen o ki ateistin metafizik olarak oldukça şüpheli bir şey gündeme getirmek yerine, evren yasalarının niçin hayattan yana olduklarını açıklama sevdasından vazgeçmesi daha iyi olacaktır. Öyle görünüyor ki, teist bu tikel muharebeyi kazanmıştır.”[35]

 

Dipnotlar

[1]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[2]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[3]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[4]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[5]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[6]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[7]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[8]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[9]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[10]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[11]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[12]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

[13]Allah Felsefe ve Bilim. Komisyon, Robin Collins. İstanbul Yayınevi

[14]Düzen. Dean L. Overman. Gelenek:2004

[15]Düzen. Dean L. Overman. Gelenek:2004

[16]Düzen. Dean L. Overman. Gelenek:2004

[17]Düzen. Dean L. Overman. Gelenek:2004

[18]Düzen. Dean L. Overman. Gelenek:2004

[19]Düzen. Dean L. Overman. Gelenek:2004

[20]Düzen. Dean L. Overman. Gelenek:2004

[21]Modern Bilim:”Tanrı Var”. Emre Dorman. İstanbul Yayınevi: 2011

[22]Modern Bilim:”Tanrı Var”. Emre Dorman. İstanbul Yayınevi: 2011

[23]Modern Bilim:”Tanrı Var”. Emre Dorman. İstanbul Yayınevi: 2011

[24]Modern Bilim:”Tanrı Var”. Emre Dorman. İstanbul Yayınevi: 2011

[25]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[26]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[27]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[28]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[29]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[30]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[31]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[32]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[33]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013

[34]Modern Bilim:”Tanrı Var”. Emre Dorman. İstanbul Yayınevi: 2011

[35]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010

bottom of page