Arayan İnsan
İslam'a Giriş
Tasarım Deliline Yöneltilen EleÅŸtiriler
Düzen ve Zekâ
Teistler evrende görülen düzeni bir yaratıcının varlığına delil olarak kullanır ve böylesine bir sistemin tesadüfe dayalı ortaya çıkmasının imkânsızlığını hesap yoluyla göstermeye çalışırlar.[1]
​
Evren, “bir zekâ ürünü gibi görünmüyor mu?” diye sorulduÄŸunda verilen cevap ÅŸu ÅŸekilde olmaktadır:[2]
Evren herhangi bir zekânın ürünü olarak görünmüyor! Evrenin tamamının yüzde kaçlık bir kısmını görüyoruz ki evren hakkında böyle bir sonuca varalım? Bir ÅŸeyin çok küçük bir kısmına bakıp daha sonra onun tamamı hakkında konuÅŸmak ne derece doÄŸrudur?[3]
​
Evrenin kaotik bir yapıda olmadığını ve belirli kurallara uygun olarak iÅŸlediÄŸini ilân etmek o kadar kolay deÄŸildir. Kaotik bir yapı, sayısız miktarda düzenli alt parça içerebilir. Bu yüzden, evrenin daha üst bir kaosun belirli bir yapıya uyan bir alt parçası olması mümkündür. Ayrıca evrenin iÅŸleyiÅŸinde bir düzenin var olduÄŸunu kabul etsek bile, düzenin bir zekâyı gerektirdiÄŸi iddia edilemez. Zekâ ile düzen arasında nedensel bir baÄŸ yoktur. Herhangi bir düzenin muhakkak bir zekâdan kaynaklanması gerektiÄŸi mantıksal olarak gösterilemez.[4]
​
Açıkçası, kompleks ve sistematik bir düzenin muhakkak bir zekâ ya da tasarımı gerektirmeyeceÄŸi düÅŸüncesi ateistin bu konuda ne kadar köÅŸeye sıkıştığını göstermektedir. Düzen, bir tasarım neticesi deÄŸilse neyin sonucu olarak ortaya çıkar? Sistem ve düzenin zekâya iÅŸaret ettiÄŸini mantıksal olarak göremeyen bir yaklaşım ne derece mantıklı olabilir? [5]
​
Nedensellik
Evrenin var olmasının arkasında bir neden aramak isteyiÅŸimiz ÅŸimdiye kadar gördüÄŸümüz ve bildiÄŸimiz her ÅŸeyin bir sebebinin olmasıdır. Peki, gerçekten varolan her ÅŸeyin bir nedeni olmak zorunda mıdır? Bazı ÅŸeylerin “nedensiz olması” mümkün deÄŸil midir? Evrenin her tarafını görüp inceleyemediÄŸimize göre, evrenin herhangi bir nedene baÄŸlı olarak var olması mümkün olabilir. Belki de evren, kendisinin nedensiz var olmasını saÄŸlayacak ve bizim henüz bilmediÄŸimiz bazı çok özel niteliklere sahiptir.[6]
​
Yeteri kadar açıktır ki, nesneler arasında sebep-sonuç iliÅŸkisinin varlığı aklın ve bilginin garantisi ve temelidir. Fiziksel dünyada olaylar birbiri ile hiçbir mantıksal ve deneysel baÄŸlantı ihtiva etmeyecek ÅŸekilde cereyan ediyor olsaydı, insan aklı çıkarımda bulunabilecek verileri elde etme imkânına sahip olamayacaktı. Böylelikle akıl iÅŸlemeyecek ve bilgi /bilim üretilemeyecekti. Bilimsel bilginin nedensellik prensibi ile ne derece sıkı iliÅŸki içinde olduÄŸu göz önüne alınırsa fiziksel olaylar arasındaki ardışıklığın akıl ve bilgi baÄŸlamındaki önemi daha iyi anlaşılabilir. [7]
​
NedenselliÄŸin ve genel kanunların insan zihni tarafından uydurulmuÅŸ ÅŸeyler olduÄŸu neticesi çıkarılmamalıdır. Tam tersine, nedensellik varolan, tesis edilmiÅŸ bir düzenlilik ve ardışıklık iliÅŸkisidir ve insan zihni de bu iliÅŸkiyi fark etme potansiyeline sahip bir araçtır. Bu anlamda tabiat ile zihin arasında anahtar ve kilit uygunluÄŸunu taşıyan karşılıklı bir baÄŸlantı ve tutarlılık söz konusudur.[8]
​
Söylenenlerden sebep ile sonuç arasında hiçbir baÄŸlantı olmadığı neticesi çıkarılmamalıdır. Ancak belirli bir olaydan sonra daima baÅŸka belirli bir olayın meydana gelmesi maddenin tercihi, bilgisi ya da bilinci ile deÄŸildir. Dolayısıyla düzen ve intizam söz konusu olmakla beraber ortada herhangi bir zorunluluk mevcut deÄŸildir.[9]
​
Sebeplerin sonuçları zorunlu olarak doÄŸurduÄŸunu ileri sürmek tabiata metafizik bir özellik yüklemek anlamına gelir. Bu iddiaya sahip olanların söz konusu zorunluluÄŸun hangi nedenden kaynaklandığını açıklaması gerekir. Yapılmaya çalışılacak açıklamazorunluluÄŸun maddenin kendisinden kaynaklandığı ve tabiatın bir özelliÄŸi olduÄŸu düÅŸüncesidir. Ancak maddeye atfedilen bu özelliÄŸin ne bilimsel ne de mantıksal bir nedeni yoktur, tamamen keyfidir ve apriori bir yargıdır. Ateist kendi inancına bir temel hazırlayabilmek için böyle bir kabul yapmak zorunda kalmaktadır.[10]
​
Hume bu kanunları formüle ederken o sebep-sonuç iliÅŸkisinin kendisini reddeder! Åžöyle söyler:
“Bütün olaylar tamamen birbirinden bağımsız ve ayrıdır. Bir olay diÄŸer bir olayı takip eder; fakat onlar arasında hiçbir baÄŸ göremeyiz. Birbiri ardınabilardo topunun duran diÄŸer topa çarptığını gören bir kiÅŸiyi örnek verir. Hume’a göre bu kiÅŸi ikinci topun hareket etmeye baÅŸladığını görür ama böyle bir ÅŸeyi ilk kez gördüÄŸünde: “O olayın diÄŸeriyle baÄŸlı olduÄŸunu söyleyemez, ancak diÄŸeriyle arka arkaya geldiÄŸini görür. Bu türden birkaç olay daha izledikten sonra ancak onların birbiriyle ilintili olduÄŸunu söyleyebilir. Peki, nasıl bir deÄŸiÅŸiklik oldu da bu yeni baÄŸlantı fikrinin oluÅŸmasına sebep oldu? Aslında o kiÅŸinin, bu olayların baÄŸlı olduÄŸunu zihninde kurgulamasından baÅŸka bir sebep yoktur ortada ve böylece biri diÄŸerinin oluÅŸmasına baÄŸlı olarak meydana geldi demek ona çok daha kolay gelir. Bu yüzden bir nesnenin diÄŸer bir nesneye baÄŸlı olduÄŸunu söylerken aslında sadece aklımızdan bir baÄŸlantı kurduÄŸumuzu söylemek istiyoruz...”[11]
​
Bu yüzden Hume modern bilimin temellerini büyük ölçüde sarsmış oluyor çünkü bilimsel kanunlar tam da Hume’un inkâr ettiÄŸi ÅŸeye dayanmaktadırlar (yani bir sistemin iÅŸleyiÅŸinin sebep-sonuca dayalı tariflerine). ÖrneÄŸin Hume yaÅŸasaydı, akciÄŸer kanserinin sigara içmekle iliÅŸkilendirildiÄŸi pek çok vaka olduÄŸunu kabul edecekti fakat bunların arasında nedensel bir iliÅŸki olduÄŸunu reddedecekti. Kabarcık odasında fizikçilerin gözlemlediÄŸi yörüngelerden temel parçacıkların var olduÄŸu sonucunu çıkarmamıza izin verilmezse atom fiziÄŸinden geriye ne kalacağını düÅŸünün bir de.[12]
​
Hume’un eleÅŸtirileri ilk bakışta sadece metafiziÄŸe karşıymış gibi gözükebilir; oysa Einstein’ın da belirttiÄŸi gibi, eÄŸer Hume’un metafiziÄŸe yönelik tüm eleÅŸtirilerini tutarlı bir ÅŸekilde kabul edersek, sadece metafizikten deÄŸil tüm düÅŸüncelerimizden vazgeçmemiz gerekir. Çünkü Hume, metafiziÄŸi eleÅŸtirmek adına, zihinsel kavramlarla dış dünya arasında baÄŸ kurulamayacağını söylemekte ve nedenselliÄŸe ÅŸüpheyle bakmaktadır; bu yaklaşıma sahip biri ise sadece metafiziÄŸe deÄŸil, Einstein’ın dediÄŸi gibi her ÅŸeye ÅŸüpheyle bakar. Yüksek bir yerden atladığımızda yere düÅŸeceÄŸimize veya ileriye doÄŸru ittiÄŸimiz hafif bir cismin ileriye doÄŸru hareket edeceÄŸine dair inancımıza da evrendeki neden-sonuç iliÅŸkileri arasında kurduÄŸumuz baÄŸlantıyla (nedensellikle) ulaşırız. Daha evvel belirtildiÄŸi gibi, nedensellik bilginin türetilmesinin ve aklın iÅŸlemesinin garantisidir. Aksi tadtirde, evrenden hareketle kanunları ve düzeni açıklama imkânı ortadan kalkar. Hume’un eleÅŸtirilerini doÄŸru kabul eden biri, sadece metafiziksel kanaatlere deÄŸil, en sıradan bilgilere karşı bile bilinemezci (agnostik) olur.[13]
​
Nedensellik Zincirinin Sonu: Tanrı mı Madde mi?
Teist, ilk nedenin tanrı olduÄŸunu belirtirken, bu düÅŸünceye en ciddi itiraz David Hume tarafından gelmiÅŸtir. Hume, “nedenler zincirini geriye doÄŸru götürürken niçin tanrıda durmamız gerekiyor ki? Tanrının yerine neden maddenin kendisinde durmayalım?” ÅŸeklinde bir karşı argüman geliÅŸtirmiÅŸtir. Böylelikle sorun, “ilk nedenin” varlığından ziyade ne olduÄŸu noktasına taşınmıştır. [14]
​
Bu yaklaşımın ne derece makul ve kabul edilebilir olduÄŸunu herkesin kendi cevaplaması gerekiyor. Aslında ateistin neden tanrıda deÄŸil de maddenin kendisinde durulması gerektiÄŸini açıklaması beklenir. Teist kendi argümanında oldukça mantıklı tutarlıdır, çünkü anlamlı ve mükemmel bir esere bakıldığında bunun arkasında sanat, ilim, kudret ve irade gibi özelliklere sahip bir varlığın olduÄŸu hemen anlaşılır. Madde bu özelliklere sahip olmadığına göre, tanrının varlığı çok açıktır. Aslında tüm nedenlerin arkasındaki gerçek failin tanrı olduÄŸunu anlayan birisi için sebepler zincirinin eksi sonsuza kadar götürülmesine gerek yoktur, çünkü daha ilk sebebin bile hakiki fail olamayacağı bellidir.[15]
​
Zincirin baÄŸlı bulunması gereken sabit noktanın varlığını kabul etmek istemeyen bir kiÅŸi, nedensellik iliÅŸkisini kullanarak her halkanın kendinden bir önceki halkaya baÄŸlı olduÄŸunu ve bu iÅŸlemin sonsuza kadar uzayıp gittiÄŸini ileri sürerek iÅŸin içinden çıkmayı deneyecektir. Fakat zinciri ne kadar uzatırsanız uzatın neticede bir yere baÄŸlamadıkça lambanın havada durmasını açıklamanın imkânı yoktur. Zincirin halkalarının sayısını sonsuza uzatmak lambanın havada asılı durmasını açıklamaz, sadece problemin cevabının ötelenmesini saÄŸlar. Sorunun ötelenmeye çalışılmasının arkasında verilecek esaslı bir cevabın olmaması ve gerçek cevabın gizlenme gayreti vardır. [16]
​
Bir problemin sebep-sonuç iliÅŸkisi çerçevesinde araÅŸtırılması ve asıl nedenin ne olduÄŸunun anlaşılması isteniyorsa nedensellik halkası tatmin edici bir noktada nihayete erdirilir. Mesela, son derece dağınık halde bıraktığınız evinizden sabah çıktınız ve akÅŸam geldiÄŸinizde her yerin düzenlendiÄŸini, temizlendiÄŸini, bulaşıkların yıkandığını gördünüz diyelim. İlk olarak akla, yerlerin elektrik süpürgesi tarafından temizlendiÄŸi ve bulaşıkların mutfaktaki makine ile yıkandığı gelebilir. Peki, bu düÅŸünce meseleye tatmin edici bir açıklama getirmekte midir? Nedensellik zincirini daha geri götürme- ve gerek yok diyebilir misiniz? Fakat diyelim ki, tam bu olayın asıl sebebini düÅŸünürken telefonunuz çalsa ve kardeÅŸiniz size haber vermeden evinizi düzenlediÄŸini söylese, mesele tamamen çözülmüÅŸ olur.[17]
​
Hume’un nedensellik halkasını maddesel dünyada sona erdirmek istemesi ve bunu makul görmesi, evdeki temizlik operasyonunun elektrikli cihazlar tarafından gerçekleÅŸtirildiÄŸini kabul etmek gibi bir ÅŸeydir.Hatta bunun ötesinde baÅŸka bir neden aramanın bilim dışı olacağı ileri sürülmektedir. Bu durumda Hume “evinizi kardeÅŸinizin temizlediÄŸini düÅŸünüyorsunuz da neden elektrikli cihazların bu iÅŸi yaptığı noktasında durmuyorsunuz?” ÅŸeklinde bir itiraz yöneltmiÅŸ olmaktadır. Yeteri kadar açıktır ki, nedensellik zinciri bilinçli bir faile ulaşıldığı zaman sona erdirilebilir ve daha ileri gitme gereÄŸi duyulmaz. Dolayısıyla “niçin temizliÄŸi yapanın ne olduÄŸu meselesinde elektrikli süpürgede durmayıp da bilinçli bir faile gelince sona erdirdik?" sorusunun cevabı açıktır: çünkü bilinçsiz ÅŸeyler böyle olayların gerçekleÅŸmesinde hakiki fail olamazlar![18]
​
Ateistler nedensellik halkasının maddesel varlık alanında sona erdirilmesi konusundaki problemi temellendirmek için baÅŸka bir açıklama giriÅŸiminde daha bulunmaktadırlar. Geriye doÄŸru gidildiÄŸinde evrene neden olabilecek herhangi bir ÅŸeyin kalmayacağı ÅŸeklindeki bu düÅŸünce ÅŸöyle ifade edilmektedir:[19]
“Nedensellik iliÅŸkisi en az iki madde/varlık arasında geçerlidir: Nedenler halkası geriye doÄŸru iÅŸletildiÄŸi zaman en sonunda geriye evrenin kendisinden baÅŸka bir ÅŸey kalmaz. Dolayısıyla bu noktadan itibaren nedensellik bağından söz edilemez, çünkü evrene neden olabilecek herhangi bir ÅŸey kalmamıştır.”[20]
​
Yukarıdaki ifadeye dikkat edilirse, totolojiden baÅŸka bir içeriÄŸi olmadığı hemen fark edilecektir. Burada ateistten beklenen ÅŸey, nedenselliÄŸin hangi sebeple evrenin kendisinde sonlandırılacağı hakkında bir açıklama yapmasıdır. Fakat nedenselliÄŸin maddesel dünya çerçevesinde kalmasını zorunlu gibi algılayan ateist, son noktaya geldiÄŸinde evrene neden olabilecek herhangi bir ÅŸey kalmadığını söyleyerek cevap vermekten kaçmakta ve sorunu ortada bırakmaktadır. [21]
​
Nedensellik zinciri geriye doÄŸru götürüldüÄŸünde elimizde evrenden baÅŸka bir ÅŸeyin kalmaması, artık nedenselliÄŸin iÅŸlemeyeceÄŸini deÄŸil, aradığımız nihai ve tüketici nedenin evren ile aynı türden olmayan bir ÅŸey olduÄŸuna iÅŸaret eder. Ateist, evrenin nedenini yine evrenin kendi içinde bulmaya çalıştığı için, sorun “evrenin nedeni nedir?” noktasına geldiÄŸinde “nedensellik burada biter!” ya da benzer anlama gelen “evrenin nedeni yoktur!” cevabını verir. Hâlbuki bir ÅŸeyin nihai nedeninin o ÅŸeyin kendisi olduÄŸunu ileri sürmek sadece bir inançtır. Nedensellik zincirinin bu noktada kesilmesi tamamen keyfidir, bilimsel ya da mantıksal bir temeli yoktur. [22]
Tanrıyı Kim Yarattı
Eski bir çocuk sorusudur. "EÄŸer Tanrı evreni yarattıysa Tanrı’yı kim yarattı?” diye sorar çocuklar ve bu böyle sürüp gider. [23]
​
Gerçekten de Brights'ın (Yeni Ateistlerin kendilerine verdikleri bir isim) en sert yumruÄŸu bu mu? İrlandalı bir arkadaşın ÅŸöyle söylediÄŸini duyar gibiyim: “Bu yine de bir ÅŸey ispatlıyor; daha iyi bir argümanları olsaydı, mutlaka onu savunurlardı.” Bu argümanla karşılaşırsanız, sadece aklınıza ÅŸu soru gelsin: Tanrıyı kim yarattı? Bu soruyu sorduÄŸuna göre soruyu soran kiÅŸinin kafasında yaratılmış bir Tanrı imajı vardır.[24]
​
Dawkins’in argümanı özünde yaratılmış bir tanrıya odaklanmaktadır. Bizi ikna etmek için bunca uÄŸraÅŸmasına aslında gerek yoktu. Pek çoÄŸumuz zaten epeyce uzun bir zamandır bize anlatmaya çalıştığı ÅŸeye ikna olmuÅŸ durumdayız. Bir Hıristiyan asla Tanrı’nın yaratılmış olabileceÄŸini aklına bile getirmez zaten. Tıpkı bir Müslüman’ın ya da bir Yahudi’nin de aklına getirmeyeceÄŸi gibi. Dawkins’in argümanı, kendisinin de itiraf ettiÄŸi gibi, mutlak/sonsuz bir Tanrı hakkında bir ÅŸey söyleyemez. Onunla tamamen ilgisizdir. [25]
​
Evreni yaratan ve idare eden Tanrı’ya gelince O yaratılmadığı için zaten ezelidir. ‘Yapılmamıştır’ ve bu yüzden bilimin keÅŸfettiÄŸi yasalara tabi deÄŸildir; evreni malum yasalarla yapan O’dur. Aslında, Tanrı ve evren arasındaki temel farkı oluÅŸturan ÅŸey iÅŸte bu gerçektir. Evren yoktan varlık bulmuÅŸtur ama Tanrı öyle deÄŸildir. Tanrı yaratılmamış cinsindendir. Ama evren o cinsten deÄŸildir. Evren var edilmiÅŸtir; yaratılmıştır.[26]
​
Yunanlıların bu konudaki düÅŸüncesi ÅŸu iki madde ile özetlenebilir:Madde hep vardı ve hep var olacak. Madde sonsuzdur (ezeli ve ebedidir). En basit haliyle ÅŸekilsizdir, düzensizdir ve sınırsızdır; yani kaostur. Fakat sonra bazı tanrılar geldi ve ezeli maddeye düzen getirdi ve ondan son derece düzenli bir kâinat (kozmos) meydana geldi. İşte bu sürece Yunanlılar yaratılış adını vermiÅŸlerdir.[27]
Åžuna dikkat etmiÅŸizdir, İyonyalı filozoflardan asırlar önce ortaya çıkan, vahyedilmiÅŸ dinler bu hususta çok farklı bir anlayışı vazeder:[28]
-
Madde sonsuz deÄŸildir: Evrenin bir baÅŸlangıcı vardır ve bir tek Tanrı ezelidir ve her ÅŸeyin Yaratıcı’sıdır.
-
Tanrı kâinattan önce de vardı ve ondan bağımsızdır. Evren Tanrı’dan çıkmamıştır. Tanrı onu kendinden deÄŸil yoktan yaratmıştır, ama onu idare eder ve önceden belirlediÄŸi maksadına varması için yönlendirir.
Bu nedenle Dawkins aslında, Yunanlılar ve onların ‘göklerden yeryüzüne inen’ tanrıları inancı ile hesaplaÅŸmaktadır, yani yaratılmış tanrılar inancıyla. Aslında Dawkins birinci yüzyılda Atina’da Areopagus’un felsefe okulunda Havari Paul’u dinleyenlere katılsaydı ondan bir ÅŸeyler öÄŸrenirdi herhalde. Tarihçi Luke, Paul’ün ÅŸehri dolaşırken sakinlerinin Tanrı inancının ne kadar kusurlu olduÄŸunu fark ettiÄŸini (etrafın putlarla dolu olduÄŸunu, hatta bir tanesinin ‘Bilinmeyen bir Tanrıya’ diye iÅŸaretlendiÄŸini gördüÄŸünü) yazar. Hayallerden medet uman, akıl karşıtı baÄŸnaz bir ateist stereotipine hiç uymayan Paul, Yunan düÅŸüncesini bütün yönleriyle çalışıyor ve AtinalIların saflıklarına (cahilliklerine) en az Dawkins kadar ÅŸaşırıyordu. Sınırsız insan hayalinin durmadan ürettiÄŸi tanrılar (yaratılmış tanrılar) hiç de yeni ÅŸeyler deÄŸildir.[29]
​
Dawkins’in Yaratıcı’yı kim yarattı diye sorması onun aslında yaratılmamış ve ezeli olan bir varlığın vücudunu tahayyül etmek konusunda zihinsel bir problem yaÅŸadığını gösteriyor. Durum böyle ise ortada çok daha ciddi bir tutarsızlık var demektir. Dünya görüÅŸünün onu, madde ve enerjinin (ve tabiat kanunlarının) hep var olduÄŸuna (bir kez daha eski Yunanlılarla benzer ÅŸekilde) inanmaya zorladığı düÅŸünülebilir. EÄŸer öyleyse bir ÅŸeyin ezeli olduÄŸuna inanıyor demektir, yani etrafımızı saran evreni oluÅŸturan maddenin ezeli olduÄŸuna inanabilmektedir.[30]
​
Eski Komünist ülkelere yaptığım bütün ziyaretlerde demode komünist akademisyenlerin “Tanrı’yı kim yarattı?” diye sıkılıkla sormaları merakımı celbederdi. Oysa aynı insanların maddenin ezeli ve ebedi olduÄŸuna dair inançlarına dikkat çektiÄŸimde, içine düÅŸtükleri çıkmaz bir hayli ilginç olurdu. Sonunda ana meseleyi kesin olarak belirlemeyi baÅŸarabiliyorduk. Onlara göre ezeli ve ebedi olan bilinçsiz bir madde tam anlamıyla kabul edilebilirdi ama ezeli ve ebedi olan Tanrı kabul edilemezdi. Söylediklerinin bir mantığı yoktu. Ezeli ve ebedi bir enerjiye evet ama ezeli ve ebedi bir Zat’a hayır! Bu nasıl bir mantık böyle?[31]
​
Tanrı’nın KompleksliÄŸi
Richard Dawkins’e göre “Evreni tasarlamaya kadir bir Tanrı... O’nun sunduÄŸu farz edilen izahtan çok daha büyük bir izaha ihtiyacı olan son derece kompleks ve olanak dışı bir varlıktır.” DiÄŸer bir ifadeyle Dawkins bunun bir açıklama olmadığını çünkü tanımı gereÄŸi Tanrı’nın açıklamaya çalışılandan çok daha kompleks (ve bu nedenle de daha az olası) olduÄŸunu iddia eder. Bu iddiasını da ÅŸöyle açıklar: “DNA/protein makinesini doÄŸaüstü bir Tasarımcıya baÅŸvurarak açıklamak demek tam olarak hiçbir ÅŸey izah etmemek demektir, çünkü Tasarımcının kökenini izahsız bırakırsın. ‘Tanrı hep vardı’ gibi bir ÅŸey söylemek zorunda kalırsın ve eÄŸer böyle bir tembellik yaparak kurtulmak istersen ‘DNA hep vardı’ ya da ‘Hayat hep vardı’ demeyi de tercih edebilir ve bununla yetinebilirsin.”[32]
​
Oysaki Dawkins’in bu düÅŸünüÅŸ tarzının en ufak bir mantığı dahi yoktur. İlk olarak, ne DNA ne de hayatın hep var olmadığını, bir baÅŸlangıçlarının olduÄŸunu biliyoruz. İşte zaten tam da bu nedenle bilim adamları onların varlıklarının kökenini açıklamaya çalışıyorlar. Bunu bir kenara bıraksak bile, Dawkins’in ‘bilimsel’ demeye deÄŸer türden bir açıklamanın ancak basitten karmaşığa doÄŸru giden bir açıklama olduÄŸuna inanması da, hakkında birkaç söz söylenmeyi hak ediyor. Onun her ÅŸeyi “fizikçilerin anladıkları basit ÅŸeyler” türünden açıklamak gibi bir isteÄŸi olduÄŸu anlaşılıyor.[33]
​
Fizikçileri ve onların bir elmanın düÅŸüÅŸünü açıklamaya çalıştıklarını düÅŸünelim. Fakat, bu konuyu Newton'un yerçekimi kanunuyla açıklamak çoÄŸu insana son derece karmaşık gelir, hele de uzay zaman eÄŸrisi açısından izafiyet kuramı baz alınarak yapılacak bir açıklama ancak uzmanları tarafından anlaşılabilir. EÄŸer böyle açıklamaları, açıklama çalıştıkları ÅŸeyden daha kompleks olduklarını düÅŸünerek inkar edecek olsaydık o zaman bilimin çok büyük bir kısmını inkar etmiÅŸ olacaktık.[34]
​
İzafiyeti düÅŸünün, kuantum mekaniÄŸi ya da en iyisi kuantum elektrodinamığini düÅŸünün. Basit olmaktan öyle uzaklar ki ancak en üstün zekalı insanlar anlayabilirler ve buna raÄŸmen hala çözülmemiÅŸ pek çok sırları mevcut. Öncelikle kuantum mekaniÄŸinin tam olarak neden çalıştığını kimse bilmiyor ve hatta Richard Feynman’ın dikkat çekmeyi sevdiÄŸi gibi enerjinin ne olduÄŸunu bile kimse bilmiyor. Åžimdi ilginç olan nokta ÅŸu: Richard Dawkins nihai izah olarak Tanrı’nın fazla kompleks olduÄŸunu düÅŸünüp itiraz ediyorsa, parçacık fiziÄŸi evreninin yapısındaki kompleksliÄŸe de itiraz etmesi ve ‘enerji’ gibi kavramlara dayanarak yapılan nihai izahlarla tatmin olmaması gerekir çünkü onları da gerçek manada anlayamıyoruz.[35]
​
Açıklamaya çalıştığınız bir varlıktan daha karmaşık bir varlık olduÄŸunu varsayma iÅŸi bilim adamlarının hep yaptıkları bir ÅŸeydir. “Tanrı Yanılgısı” adında 400 sayfalık bir kitap okudum. Åžimdi benim bu kitaptan yola çıkarak, bu kitaptan çok daha karmaşık olan Richard Dawkins adında bir varlık olduÄŸunu öne sürmem hakikaten izah olarak kabul edilemez mi?[36]
​
ÖrneÄŸin, bir arkeolog düÅŸünün yeni keÅŸfedilmiÅŸ bir maÄŸaranın duvarında iki çiziÄŸe iÅŸaret ederek: “İnsan zekâsı!” diye bağırır. EÄŸer Dawkins’in mantığıyla konuya bakarsak ÅŸöyle bir cevap vermeliyiz: “Ah çok komiksin! Bu çizikler çok basit. Üstelik sadece iki tane. MaÄŸara duvarındaki böyle basit iki çiziÄŸi açıklamak için insan beyni gibi kompleks bir ÅŸeyden bahsetmek bir açıklama sayılmaz!” EÄŸer araÅŸtırmacı ısrarla bu ‘basit’ çiziklerin Çince karakterler oluÅŸturduÄŸunu, yani bir insan için bir anlam taşıdığını söyleseydi ne yapardık? AraÅŸtırmacının akıllı bir fiil olduÄŸu sonucuna varmasını makul görürdük. O çizikleri, çiziklerin kendisinden çok daha kompleks bir ÅŸeyle izah etmeye çalışmanın, bilimin sonu falan olmadığını da çok iyi bilirdik. O çizikler, onları çizen insanların kimlikleri, kültürleri ve zekâları hakkında çok önemli bir ipucu olabilirler; her ne kadar haklarında her ÅŸeyi bilmemize imkân vermeseler de.[37]
​
EÄŸer maksat en iyi izahı yapabilmek için bilimsel bir çıkarımda bulunmak ise bilim adamlarından bir fenomeni açıklayan izahı, açıklamayana tercin etmeleri beklenirdi, fakat hayatın kökenini deÄŸerlendirmeye geldiÄŸinde durum bazıları için hiç de öÄŸle olmuyor. Bu örnekte baÅŸtan kabul edilmiÅŸ bir materyalizm yüzünden, tam anlamıyla bilim karşıtı (yani delilleri takip etmenin yol açacağı sonuçlardan hoÅŸlanmadığı için delillerin açıkça götüreceÄŸi noktaya varmayı istememe gibi) tavır takınılıyor.[38]
​
Tasarım kanıtındaki Analojiye İtiraz
Tasarım kanıtı, en azından, onun eski versiyonları, tamamen analoji üzerine kuruludur. Evren bir takım önemli yönlerden bir saat gibidir, denir ki, bu nedenle evren, saat gibi, muhtemelen tasarımlanmıştır. Hume'un eleÅŸtirisi, temel olarak analojinin bir tasarımcı çıkarsamayı desteklemek için çok zayıf olduÄŸu noktasıdır. Evren bir saat gibi deÄŸildir. Elbette analojiye dayalı tüm kanıtlar, benzemezlikleri ön varsayar, saatler kesinlikle evrenden tamamen farklıdır. [39]
​
Gerçek ÅŸu ki analojiden çıkarılan tüm kanıtlar doÄŸası gereÄŸi görelidir. Muhtemelen bir x belirli bakımlardan bir y'ye benzerdir ve baÅŸka bakımlardan ise benzemezdir. Ben x ye y'nın benzer olduklarını ve hatta belirli bir çıkarımı desteklemek için yeteri kadar benzer olduklarını düÅŸünebilirim ve siz düÅŸünmeyebilirsiniz.[40]
​
Evren bir saat gibi midir? Bazı bakımlardan kesinlikle öyledir. Fakat onun bir saat gibi bir akıl tarafından tasarımlandığını çıkarsamayı destekleyecek kadar bir saat gibi midir? Bir organizma gibi olmaktan daha çok bir saate mi benzer? Bunlar zor ve karmaşık sorulardır. Hume'un beÅŸinci eleÅŸtirisi genellikle tasarım kanıtına onun en önemli itirazı olarak kabul edilir. Ben onun da tasarım kanıtını çürüttüÄŸünü sanmıyorum. Fakat belki de bunun nedeni, benim evren ile saat arasında önemli benzerlikleri görenlerden birisi olmamdır. Bu benzerlikleri görmeyenlere göre eski tasarım kanıtı ikna edici olmayacaktır.[41]
​
En etkin eleÅŸtiri, bir ev gördüÄŸümüzde bunu yapan bir mimar olması gerektiÄŸi düÅŸüncesinden hareket ederek evrenin var olmasının arkasında da mutlaka büyük mimarın varlığı sonucunun çıkarılması üzerinedir. Hume, bu iki durumun birbiri ile benzeÅŸmediÄŸini ve ev analojisini kullanarak tanrının varlığı çıkarımında bulunulamayacağını savunur. Bir evin yapısı ile evrenin ortaya çıkışının benzer ÅŸeyler olmadığını ileri sürer. Burada Hume, tanrının var olmadığını ileri sürmez, sadece sözü edilen analojinin, istenilen çıkarımı yapmak için yeterli olmadığı meselesi üzerinde durmaktadır:[42]
“Biz bir ev görürsek, büyük bir kesinlikle bunun bir yapıcısı veya mimarı olduÄŸu sonucuna varırız. Çünkü bu örnek, tam, o çeÅŸit nedenden ileri geldiÄŸini deneyle gördüÄŸümüz etki çeÅŸididir. Fakat evrenin, aynı kesinlikle benzer bir neden çıkarsamamıza elverecek ÅŸekilde bir eve benzediÄŸini ya da analojinin tam ve yetkin olduÄŸunu söyleyemezsiniz herhalde. BenzeÅŸmezlik öylesine çarpıcıdır ki, burada olsa olsa en çok yeltenebileceÄŸimiz, benzer bir nedende iliÅŸkin bir tahmin, bir yakıştırma, bir kabuldür. Bir evin yapısı ile bir evrenin türeyiÅŸi arasında bu gibi bir benzerlik olduÄŸunu gösterebileceÄŸimizi öne sürebilir misiniz? Siz hiç doÄŸayı, öÄŸelerin ilk düzenleniÅŸine benzeyen bir durumda gördünüz mü? Gözünüzün önünde hiç dünyalar oluÅŸtu mu? Siz bu düzenin ilk ortaya çıkışından tamamlanışına deÄŸin, görüntünün bütün geliÅŸmesini gözlemleme fırsatını buldunuz mu?” [43]
​
Hume, evrenin, nedeni hakkında bir hipotez kurulamayacak kadar tekil bir örnek olduÄŸunu ileri sürerek itiraz eder. Çünkü biz evrenin oluÅŸumu hakkında hiçbir deneyime sahip deÄŸiliz; onun varlık nedenine iliÅŸkin alternatif hipotezleri test etmenin imkânından yoksunuz. Åžayet Hume bu konuda haklı olsaydı, hiçbir analojik delil deÄŸerli olamazdı; çünkü Hume aslında, hakkında analojik yolla karar verdiÄŸimiz ÅŸeyin, bu durumda evrenlerin, doÄŸrudan ve tekrarlanabilir bir tecrübesine sahip olmadığımız sürece, analojiye güvenemeyeceÄŸimizi iddia etmektedir. Fakat biz, bir konuda doÄŸrudan tecrübeye sahip olsaydık, o konuda analojik akıl yürütme zorunlu olmaktan çıkardı.[44]
​
Nasıl yapıldığını görmediÄŸimiz ve hakkında herhangi bir fikir sahibi olmadığımız her ÅŸey için aynı itirazın yapılması gerekir. İşte Hume bu noktada yani, “nasıl yapıldığını görmediÄŸimiz ÅŸeylerin arkasında bilinçli ve ilim sahibi bir öznenin bulunması gerektiÄŸi çıkarımının yapılamayacağı” düÅŸüncesinde yanılmaktadır. Hume bu itirazını, yukarıda belirtildiÄŸi gibi, “çünkü böyle bir deneyimimiz yok!” argümanına dayandırmaktadır. Bu çıkarımın hiç de saÄŸlıklı olmadığı çok açıktır; eÄŸer Hume haklı görülürse, bu hususta çok mantıksız iddialarda bulunmak mümkün olabilecektir. Åžöyle ki, dünyaya çok uzak bir gezegende, yeryüzünde hiç görmediÄŸimiz ileri teknoloji gerektiren ilginç bir cihaz bulunmuÅŸ olduÄŸunu varsayalım. Bu cihazın “bilgili, bilinçli ve akıllı birtakım varlıklar tarafından yapılmış olması gerektiÄŸini” ileri sürenlere “böyle bir çıkarım yapılamaz. Çünkü daha evvel bu tür bir cihazın yapılışına ÅŸahit olmadınız ki!” denilebilir mi?[45]
​
ÖrneÄŸi olmayan bir ÅŸeyin ortaya çıkışıyla ilgili hiçbir sorunun mâkul bir ÅŸekilde gündeme getirilemeyeceÄŸini ve cevaplandırılmayacağım kabul etmek yanlıştır. Ne de bu normalde varsayacağımız bir ÅŸeydir. Åžüphesiz bilim adamları örneÄŸi olmayan pek çok ÅŸeyi açıklamaya çalışırlar. İnsan ırkı ve âlemin kendisi bunun iki güzel öreÄŸidir.[46]
​
Evren eÅŸsiz bir ÅŸey olabilir, fakat onun tüm öÄŸeleri, nitelikleri ve süreçleri eÅŸsiz deÄŸildir. Evrendeki bazı ÅŸeyler ve olaylar evrendeki diÄŸer ÅŸeylere ve olaylara benzer. Ayrıca biz, mutlak olarak eÅŸsiz olsun veya olmasın, tüm evren ve onun kaynakları hakkında kesinlikle konuÅŸabiliriz. Kozmologlar bunu kendi bilimlerinin önemli bir parçası sayarlar. Büyük patlama teorisi, rakip hipotezleri kadar, eÄŸer Hume haklı ise, geçersizdir. Bilim adamları evrenin yaşı, boyutu ve geniÅŸleme oranı hakkında rasyonel çıkarımlara ulaÅŸmakta baÅŸarısızlardır. [47]
​
Ayrıca her ÅŸey, birçok bakımdan eÅŸsizdir. Muhtemelen Bili Clinton da birçok bakımdan eÅŸsizdir, örneÄŸin o, 1990 ve 1995 arasında Arkansas valiliÄŸinden seçilerek BirleÅŸik Devletler baÅŸkam olan ilk kimsedir. Fakat onun hakkında analojiye dayalı hiçbir akıl yürütmenin uygun biçimde yeterli çıkarımlara ulaÅŸamayacağım söylemek tuhaf olmalıdır. Bu açıkça böyledir, çünkü eÅŸsiz ÅŸeyler bile baÅŸka ÅŸeylerle ortak niteliklere sahiptir.[48]
​
Yalnızca evrenin küçük bir parçasını tecrübe ediyor olmamız doÄŸru olsa da Hume'un yaptığı gibi, parçalardan bütüne doÄŸru gidemeyeceÄŸimizi söylemek tamamen yanlıştır. AÅŸina olduÄŸumuz (söyleyebileceÄŸimiz kadarıyla) evrenin parçalarını yöneten temel yasalar bütünü de yönetir. Dikkat edin, yalnızca evrenin oluÅŸtuÄŸu maddenin küçük bir parçasını tecrübe ediyoruz, fakat tecrübe ettiÄŸimiz tüm madde moleküllerden oluÅŸtuÄŸu için evrendeki tüm maddenin moleküllerden oluÅŸtuÄŸunu söylemekte duraksamıyoruz.[49]
​
Tasarım kanıtındaki Analojiye İtiraz – Eksik Analoji
Sonra Hume iddia eder ki, eÄŸer insanın etkin varlık oluÅŸu analojisini kullanacaksak, bütün yolu gitmeli ve aleme düzen veren Tanrının baÅŸka birçok yönden de insana benzediÄŸi kabul etmeliyiz. " Neden bedenli, gözlü, burunlu, ağızlı kulaklı vs. bir tanrı veya tanrılar kabul etmeyelim?" [50]
Bütün analojiler bir yerde dururlar, aksi takdirde analoji olmazlardı. A'nm B'ye iliÅŸkisinin A’nın postule edilmiÅŸ B’ye benzer olduÄŸunu söylediÄŸimizde B'nin bütün yönleriyle B'ye benzediÄŸini iddia etmiyor, fakat sadece iliÅŸkinin varlığını açıklayan yönlerde ve aksine delile sahip olduÄŸumuz konular hariç baÅŸka yönlerde benzer olduÄŸunu söylüyoruz.[51]
​
Ofisimin bayan Mopp tarafından temizlendiÄŸni varsayın. O ÅŸiÅŸman ve neÅŸeli biridir, ayrıca bacaÄŸmda bir aksaklık vardır. Haftalarca onun ofisimi temizleyiÅŸini gözlemliyorum. O daima öÄŸleden önce saat 10.30'da, benim kahve molasma çıkışımdan hemen önce gelir.[52]
​
Åžimdi ise, bayan Mopp'un pazartesi günü öÄŸleden sonra iÅŸten ayrıldığı söylendi; bu nedenle salı günü saat 10.30'da ofisimi temizlemck üzere kimse gelmedi, fakat kahve molasından dönüdüÄŸümde odamın her zamanki gibi temizlenmiÅŸ olduÄŸunu gördüm dediÄŸimi varsayın.[53]
​
Buradan hangi sonucu çıkarabilirim? Etrafta bir temizlikçinin olduÄŸu sonucunu elbette. Fakat temizlikçinin ÅŸiÅŸman, neÅŸeli ve aksak bir kadın olduÄŸu çıkarımında bulunmam gerekmez. Zira ofisi temizleyen kiÅŸi zayıf, mutsuz ve iki güçlü bacaÄŸa sahip bir adam da olabilir.[54]
​
"Bir yargıyı parçalardan bütüne aktarmak uygun olur mu? Parçalarla bütün arasındaki orantısızlık, her türlü karşılaÅŸtırma ve çıkarsamayı olanaksız kılmaz mı? Bir yaprağın dalında nasıl bittiÄŸi, iyice bilinse de, bize bir aÄŸacın serpilmesi üstüne herhangi bir ÅŸey öÄŸretebilir mi?” “KurulmuÅŸ, düzenlenmiÅŸ, ayarlanmış bir dünyanın iÅŸleyiÅŸinin ne hakla, henüz geliÅŸmesinin belli aÅŸamasında olan ve o kuruluÅŸ ve düzenlemeye doÄŸru ilerleyen bir dünyaya genellenebileceÄŸini anlayamıyorum”[55]
​
Parçadan bütüne giderek ya da sınırlı deneyimlerden hareket ederek genelleme yapmanın tümevanmsal bir problem ortaya çıkardığı bilinen bir ÅŸeydir. Ancak bilimsel bilgi, yapısı itibarıyla, belirli bir teorik ve deneysel aÅŸamadan sonra genelleme yapmak zorundadır, çünkü deneylerin sonsuz sayıda yapılması mümkün deÄŸildir. Benzer ÅŸekilde, parçadan hareketle bütüne doÄŸru yol almak, bazı hallerde, bilimsel bilginin en azından ilk aÅŸamasını teÅŸkil edebilir. Mesela, insanlarda nasıl etki doÄŸuracağı bilinmeyen yeni bir ilaç öncelikle fareler üzerinde denenebilir. Hiçbir zaman “fare ile insan birbirinden farklı ÅŸeylerdir, birinden elde edilen neticenin diÄŸeri ile aynı olacağını nereden biliyorsunuz? Böyle bir deneyden hiçbir sonuç çıkarılamaz!” denilmesi makul karşılanmaz. Çünkü ilaç hakkmdaki bilginin birtakım testlerden geçirilmesi gerekmektedir ve bu deney bunlardan biridir. Tüm bu söylenenlere raÄŸmen, yine de, bilimsel bilginin tümevanmsal niteliÄŸi ve parçadan bütüne yönelik genellemeye gitmesi her zaman eleÅŸtiri konusu yapılmaya açıktır. Dolayısıyla. Hume kesin bilgiye ulaÅŸma anlamında söz konusu problemin altını çizmek açısından haklıdır.[56]
​
Hume itirazlarında haklı olsa bile, failsiz fiil olabileceÄŸi sonucuna ulaşılamaz. Çünkü herhangi bir eserin nasıl ortaya çıktığı bilinmese dahi, buradan “o eserin failinin olmadığı” gibi bir netice çıkarılamaz. Mesela, Mısır piramitlerinin o günkü ÅŸartlar altında nasıl yapıldığı hâlâ bilinmemektedir, fakat hiç kimse bu piramitlerin failsiz meydana geldiÄŸini ileri süremez.[57]
​
İnsan ve tanrının fiilleri arasındaki farklılıklar, tanrının fillerini nasıl gerçekleÅŸtirdiÄŸini ve eserlerini nasıl ortaya çıkardığını anlamayı zorlaÅŸtırmaktadır. Bunu anlaşılır kılmanın tek çaresi ise, analojiye baÅŸvurmaktır. EÄŸer birisi “analojideki durum ile gerçek durum birbirinin aynısı deÄŸil ki!” ÅŸeklinde bir itirazda bulunursa, o kiÅŸinin analojinin anlamını bilmediÄŸi ya da asıl anlatılmak isteneni kavrayamadığı sonucuna ulaşılır. Analojiye baÅŸvurulmasının asıl sebebi, gerçek durumun eldeki imkânlarla anlaşılamaz olmasıdır.[58]
​
Bir çakmak taşı üzerinde görülen birkaç küçük iz, arkeologun ilk insanın elinden çıkan bir ÅŸeyle muhatap olduÄŸunu anlamasına yeter; o çakmak taşı sadece ayrışmış bir kaya parçası deÄŸildir artık. Akıllı bir fail sonucuna varmak; arkeoloji, kriptografi bilgisayar bilimi ve adli tıpta rutin olarak yapılagelen bir çıkarsamadır.[59]
​
Tasarım kanıtındaki Analojiye İtiraz – Neden Tek bir Tanrı?
Hume, “niçin aleme düzen vermek için birden çok tanrıyı, varsaymayalım da sadece bir tanede kalalım?” diye sorar. "Bir miktar insan bir ev veya geminin inÅŸasında bir ÅŸehrin kurulmasında, bir İngiliz imparatorluÄŸunun tertibinde birlikte iÅŸ görürse, neden birçok tanrı dünyanın oluÅŸumunda birlikte çalışmış olmasın?"[60]
​
EÄŸer alemin düzeninden sorumlu olan birden fazla Tanrı olsa alemin farklı kısımlarında farklı tanrıların iÅŸlerinin karakteristik iÅŸaretlerini görmeyi ummalıyız. Tıpkı bir ÅŸehrin farklı evlerinde farklı çeÅŸit ustalıkları gördüÄŸümüz gibi. Aralarındaki farklılık daha genel bir yasaya göre açıklanabilir olmaksızın, evrenin bir kısmında kütle çekimin ters kare yasasına uyulduÄŸunu, baÅŸka bir kısmında ise ters kare yasasından tamamen farklı bir yasaya uyulduÄŸunu görmeyi beklemeliyiz. [61]
Dipnotlar
[1]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[2]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[3]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[4]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[5]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[6]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[7]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[8]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[9]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[10]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[11]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[12]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[13]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[14]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[15]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[16]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[17]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[18]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[19]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[20]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[21]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[22]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[23]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[24]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[25]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[26]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[27]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[28]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[29]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[30]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[31]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[32]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[33]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[34]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[35]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[36]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[37]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[38]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[39]Evrim ve Tasarım. Der: Recep Alpyağıl. İz:2013
[40]Evrim ve Tasarım. Der: Recep Alpyağıl. İz:2013
[41]Evrim ve Tasarım. Der: Recep Alpyağıl. İz:2013
[42]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[43]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[44]Din Felsefesi. C. Stephen Evans. Elis:2010
[45]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[46] Din Felsefesine GiriÅŸ. Brian Davies. Pradigma: 2011
[47]Evrim ve Tasarım. Der: Recep Alpyağıl. İz:2013
[48]Evrim ve Tasarım. Der: Recep Alpyağıl. İz:2013
[49]Evrim ve Tasarım. Der: Recep Alpyağıl. İz:2013
[50]Din Felsefesine Dair Okumalar I. Recep Alpyağıl, Richard Swinburne . İz:2012
[51]Din Felsefesine Dair Okumalar I. Recep Alpyağıl, Richard Swinburne . İz:2012
[52] Din Felsefesine GiriÅŸ. Brian Davies. Pradigma: 2011
[53] Din Felsefesine GiriÅŸ. Brian Davies. Pradigma: 2011
[54] Din Felsefesine GiriÅŸ. Brian Davies. Pradigma: 2011
[55]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[56]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[57]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[58]Ateizm Yanılgısı. Selçuk Kütük. Açılım Kitap:2010
[59]Aramızda Kalsın Tanrı Var. John C. Lennox. Ufuk: 2013
[60]Allah Felsefe ve Bilim. Komisyon; Alvin Plantinga. İstanbul Yayınevi
[61]Allah Felsefe ve Bilim. Komisyon; Alvin Plantinga. İstanbul Yayınevi
