Arayan İnsan
İslam'a Giriş
Cumhuriyet Yönetiminde Ramazan Bayramları
François Georgeon'un "İstanbul'da Ramazan" (İş Bankası:2018) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
​
​
​
​
​
​
​
​
​
​
1920’li yılların başında, eski baÅŸkentin eÄŸlence arayışında olduÄŸu hissedilir. 1924 yılında İstanbullu orta sınıflara ve seçkinlere hitap etmek üzere yayımlanmaya baÅŸlayan Resimli Ay gibi bir dergi bu yeni eÄŸlence isteÄŸini, “çılgın seneler” hevesini gayet iyi dile getirir. Bu dergi fotoÄŸraflar eÅŸliÄŸinde; moda olan eÄŸlenceler, revaçtaki danslar (1926’da black bottom, 1927’de charleston) ve bu dansların nasıl hızla öÄŸrenilebileceÄŸi hakkında çok sayıda röportaj yayımlar. Türklerin eÄŸleneceÄŸi zamanlar sonunda gelmiÅŸ gibidir. Burhan Cahid “Nasıl eÄŸleniyoruz?” baÅŸlığıyla 1926’da bir dergide yayımlanan yazısında o zamana kadar Türklerin bayram deyince ne anladıklarını sorgular:
Rumlar tarafından iÅŸletilen meyhanelerde alkol içiyor, “bayram edip” rezillik yapıyorlardı ya da dini bayramlarda el öpüyor, namaz kılıyor, ÅŸeker yiyorlardı: Bayram diye karşıladığımız günler (...) insana heyecan ve neÅŸe deÄŸil, hüzün ve sükûnet veren, daha doÄŸrusu gayritabii ve gayrisamimi hareketleri icraya mecbur eden merasim günleri idi. (...) Aile aralarında Frenklerde olduÄŸu gibi "isim günü","nisan günü" gibi hususi sevinç ve senlik günleri yoktur. Umumi bayramlarımız da dinidir.
​
Sonra yılbaşı günü çıkar ortaya. 1925 yılı sonunda Gregoryen takvimin kabul edilmesinden hemen sonra Türkler ilk defa yılbaşını kutlar; daha önce imparatorluk devrinde sadece yabancılar ve Levantenler yılbaşını kutlardı. 1 Ocak 1926 Cuma gününe düÅŸtüÄŸü için, İstanbul’da bütün gece eÄŸlenilir; Tokatlıyan Oteli, Pera Palas Oteli, Maksim veya Garden gibi barlar hiç boÅŸalmaz. Burhan Cahid akıllardan çıkmayacak bu gecenin nasıl bittiÄŸini ÅŸöyle anlatır:
Taksim Meydanı'na çıktığımda güneÅŸ doÄŸdu. Bu pembe güneÅŸ bana öyle geldi ki medeniyet âlemine yeni giren Türk milletinin mesut istikbalini müjdeliyor.
​
Yılda sadece bir ay sürdüÄŸü için Ramazan da, zorunlu âdetlere sahip dini bir kutlama olduÄŸu için bayram da İstanbul burjuvazisinin ihtiyaç duyduÄŸu ÅŸenlik ihtiyacını karşılayamaz. İstanbul burjuvazisine daha fazlası gerekir. Yılda bir defa yerine bütün yıl eÄŸlenmek ister. Åženlik hiç durmamalıdır!
​
Cumhuriyetin kendi bayramları ne âlemdedir? Dini bayramlar konusunda iki soru gündeme gelir: Bayramın kendine laik diyen bir devletin hükümeti tarafından resmen kutlanması gerekir mi? İmparatorlukta olduÄŸu gibi tatil yapılmalı mıdır?
​
Resmi kutlama tarafı Ankara’daki yöneticileri ve siyasi personeli ilgilendirir. Yönetim bu konuya pragmatik yaklaşır: Daha önce gördüÄŸümüz gibi tebrik merasimi bir süre daha, önce 1924’e kadar Çankaya’daki CumhurbaÅŸkanlığı KöÅŸkü’nde yapılır; Mustafa Kemal Ankara’nın baÅŸlıca camisi olan Hacı Bayram Veli Camii’nde bayram namazını kıldıktan sonra, siyasetçilerin ve yönetimin ileri gelenlerinin tebriklerini kabul eder. 1925 yılından itibaren tebrik merasimi Meclis’te yapılmaya baÅŸlanır: CumhurbaÅŸkanı Meclis baÅŸkanının, baÅŸbakanın, bakanların, vekillerin, elçilerin, askeri yetkililerin, yüksek memurların, kamu kuruluÅŸları yöneticilerinin ve dernek baÅŸkanlarınm dileklerini kabul eder. Sonraki yıllarda âdet devam ettirilmekle birlikte “bayram resmi bir gün olmadığı için”, cumhurbaÅŸkanının ziyaretleri “hususi mahiyette” kabul ettiÄŸi, ziyaretçilerin de her halükârda “redingotlu veya ceketli” olmaları gerektiÄŸi bildirilir. İstanbul’daysa vali, Vilayet’te hiçbir resmi kabul merasimi yapılmayacağını duyurur. GörüldüÄŸü gibi cumhuriyetçi laik devlet, dini yan anlamlara sahip bir bayramın yükümlülüÄŸünü yavaÅŸ yavaÅŸ üzerinden atmaya baÅŸlar.
​
Geriye ikinci nokta kalır: Åžeker Bayramı tatil yapılmalı mı yapılmamalı mı? İmparatorluk devrinde Åžeker Bayramı’nda üç gün, Kurban Bayramı’nda da dört gün tatil yapılması âdet olmuÅŸtu; bu çok eski âdet daha önce ne sorgulanmış ne de tartışma konusu haline getirilmiÅŸti. 1931 yılı Åžeker Bayramı’nda bu konuda ateÅŸli bir tartışma yaÅŸanır; bu tartışmada laikler ile dindarlar deÄŸil (Dindarların 1925’ten itibaren söz hakkı bulunmamaktaydı.), laik kesim içindeki iki eÄŸilim karşı karşıya gelir. Bazı entelektüeller ve siyasetçiler devletin kesin anlamda laikliÄŸe yönelmesi gerektiÄŸini düÅŸünürler. Ankara’da yayımlanan yarı resmi Hakimiyet-i Milliye gazetesindeki bir yazı konuyu gündeme taşır: Parlamento üyelerinin bayram nedeniyle tatilde olmalarına ÅŸaşıran yazar, laik bir yönetimde dini bir bayram için üç gün tatil yapılmasının normal olup olmadığını sorar.
​
Bundan birkaç gün sonra yazar Yakub Kadri Cumhuriyet gazetesindeki yazısında buna ayak uydurur ve dini bayramlarda devlet dairelerinin kapalı olmasını eleÅŸtirir. Oysa yine aynı gazetenin baÅŸyazarı Yunus Nadi tam tersi bir tavrı savunmaktadır. Bayramın cumhuriyet yönetiminde de tatil sayılmasına sevinir; “Bu bize, devletin laik ama tanrıtanımaz olmadığını ve dinlere müsamaha ettiÄŸini gösterir” diye yazar. “Laik cumhuriyet ne imanın ne de dinin düÅŸmanıdır, yurttaÅŸların imanlarını ve itikatlarını tam bir hürriyetle yerine getirmelerine izin verir. Laiklik, insanlara dinlerini mutlak bir huzur ve sükûnet içinde uygulama imkânı veren “müsamahakâr bir zihniyettir” diye sözlerini baÄŸlar.
​
Bu sorun dört yıl sonra sonuca baÄŸlanacaktır. 1935 yılında Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ilan edilir. Sonuçta bir uzlaÅŸmaya gidilir ve dini bayramlar ile çaÄŸdaÅŸ bayramların takvimde öteden beri yan yana bulunduÄŸu çoÄŸu Batılı devletle aynı duruma ulaşılır. Böylece bayram cumhuriyetin önemli günleri arasında yer alır ama (dinle iliÅŸkisini sürdürerek) Ramazan Bayramı adıyla deÄŸil, daha “alaturka” olan deyiÅŸle, Åžeker Bayramı adıyla anılır.
​
Özetle yönetim, Ramazan’ı öteki aylar gibi bir ay saysa da dini bayramları sıradanlaÅŸtırmaktan kaçınır, bayramın kendine özgü yanını kabul eder. İstanbul’un BatılılaÅŸmış seçkinleri açısından yasa, üç gün tatil öngörmektedir; dini bir bayram deÄŸil “medeni” bir bayramdır bu, balolar ya da gazinolar gibi la-dini ve monden öÄŸeler barındırmaktadır. Öte yandan müminlerin gözünde bayram umumi alanlara adım atmadan, kendi baÅŸlarına ya da aile içinde olmak kaydıyla diledikleri gibi kutlayabilecekleri dini bir bayram olmayı sürdürecektir.
