top of page

Mina’ya inmenin sırrı

Şah Veliyullah Dihlevi‘nin Hüccetullahi'l Baliğa (İz:2001) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Mina’ya inmenin sırrı şudur: Mina, cahiliye döneminde Ukaz, Mecinne, Zülmecâz ve benzerleri gibi önemli bir pazar yeriydi. Burayı pazar yeri olarak kabullenmelerinin sebebi, haccın çeşitli ve uzak bölgelerden pek çok sayıda insanı bir araya getirmesiydi. Böyle bir imkânın doğduğu hac günlerinde Mina’dan daha uygun ve güzel bir pazar yeri olamazdı. Çünkü Mekke, oraya akın edenler tarafından dolduruluyor ve izdiham meydana geliyordu. Eğer uzak yakın, şehirli köylü, soylu ve sıradan bütün insanlar, Mina düzlüğüne inmek konusunda anlaşmamış olsalardı, o zaman büyük sıkıntı çekerlerdi. İnsanların belli bir kesiminin oraya inmesine hükmolunsaydı, o zaman onlar kendi içlerinde sıkıntı duyarlardı. 

Mina’da toplanmak âdet olunca, Arap töreleri ve taassubu harekete geçmiş, her kabile kendi şerefi ve çokluğuyla övünür olmuştu; orada atalarının meziyetlerini dile getirirler, kendilerinin güç ve kudretini, çokluklarım göstermek isterler, böylece uzak yakın herkesin kendi şereflerini görmelerini arzu ederler, ünlerinin her bölgeye yayılmasını sağlamak isterlerdi. İslâm’ın da bu türlü toplantılara ihtiyacı vardı. Çünkü o da Müslümanların güç ve kudretini göstermek, hazırlıkça ve sayıca üstünlüklerini dost düşman herkese bildirmek, böylece Allah’ın dinini hâkim kılmak, onun şanını her tarafa duyurmak, her bölgeye ulaştırmak istiyordu. İşte bu yüzden Rasûlullah (s.a.), Mina’da toplanmanın haccın bir vecibesi olarak devamına hükmetti, oraya inmeyi emir ve teşvik etti. Ancak övünme ve ataları anma âdetini kaldırdı, onun yerine Allah’ı anmayı ikâme etti. Nitekim misafirperverliklerine, düğün ve akîka gibi verdikleri ziyafetlere de dokunmamış, aksine onları teşvik etmişti. Çünkü bunların, toplumun kaynaşması açısından büyük faydalan vardı.

Mina Günleri

Prof. Dr. M. Esad Coşan’ın Hac ve Umre (Server İletişim: 2015) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır..

Zilhicce’nin onuncu gününün sabahı, Müzdelife’den Mina’ya doğru gideceksiniz. Mina’da ilk gün, bayram günü sadece “Büyuk Şeytan” taşlanır. 

Mina günleri de tamamen zikir günleridir.

Orada artık, birinci gün sadece en büyük şeytan taşlanacak, Cemretul-akabe veya Türkler’in “Büyük Şeytan" dedikleri, en sondaki, Mekke’ye en yakın olan şeytan, yedi defa taşlanacak. O gün yapılacak vazifelerden birisi şeytanı taşlamak; yedi taş. 

Bismillah i Allâhu Ekber rağmen li’ş-şeytân rıdan li’r-Rahmân diyerek sembolik olarak cemretu’l-akabeye taş atacaksınız. 

Mina’da neyi taşladık? Niye taşladık?

İbrahim aleyhisselam şeytanı taşladı. Biz aynı şeyi yapıyoruz. Şeytan bizi rahat bırakıyor mu?

Mina

Mustafa İslamoğlu’nun Hac Risalesi (Düşün: 2014) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

“Allah’ı sayılı günlerde anın. Günahtan sakınan kimseye acele edip Mina’daki ibadeti iki günde bitirirse bunda herhangi bir mahzur yoktur; geri kalsa da mahzur yoktur. Allah’a karşı sorumluluğunuzun şuurunda olun, O’nun katında toplanacağınızı bilin.” (Bakara, 203) 

Marifetin karargâhı Arafat tepelerinden kopup gelen insan seli, şuurun karargahı Meş’arilharam yoluyla Zilhiccenin onuncu gününün sabahında, yani bayramın ilk gününün sabahında Mina’ya akar.

Sevgili Nebi, Mina’da bugün Mescid-i Hayf olarak bilinen yerde konaklamıştı. Zira bir zamanlar müşrik kabileler onun getirdiği ilahi mesaja karşı savaşmak üzere orada birbirleriyle sözleşmişlerdi.

Meşarden lojistik destek alarak dönmüştünüz. Cephaneniz dolu. Savaşmaya kararlısınız. Önce yedi el ateş edeceksiniz yedi taşla. Tabi ki en büyüğüne: Süper şeytana, büyük şeytana... 

Niçin yedi?

Çünkü “yedi” rakamının Arap dilindeki mecazi karşılığı “çeşitlilik” ve “sayıya gelmeyen miktar”dır. Sen onu “sonsuz” anlamında alacaksın. Savaşın bitimsiz olduğunu unutmayacaksın, şeytanla barış masasına oturmak savaşı baştan kaybetmektir. 

Mermilerini Hz. Peygamberin şu sloganıyla atacaksın: “Bismillahi Allahuekber rağmen lişşeytanî ve hizbihi: şeytan ve partisi karşısında en büyük olan Allah’ın adıyla..." 

İkinci gün 21 taş atacaksın: Sırasıyla küçük, orta ve büyüğüne 7’şer kurşun... Toplam 21 eder. 

Mina

Ali Şeriati’nin Hac (Şura: 1991) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır..

En uzun vakfe, en son duruş, en son menzil! Yani arzu, ideal, hedef ve... Mina, temenni, aşk! Bilgi ve bilinç aşamasından sonra, son aşama!

Şimdi büyük olayın başlangıcıdır. Hacc, zirvesine yaklaşıyor.

Bugün Zilhicce'nin onuncu günü. Bayram günü, Kurban Bayramı!

Sabahın ilk ışıkları, Meş'ar geçidine süzülür ve Müslümanları nur çağrısıyla ayağa kaldırır.

Dağ kemerlerinden, dağ bellerinden, yarıklardan, yollardan patikalardan, küçüklü büyüklü mücahid ırmaklar, akarak birleşir ve büyük nehir oluştururlar. Geçit yerleri daha da daralır ve nehirse gittikçe sıkışır ve sıkıştıkça güçlenerek akar.

Meş'ar'de vakfe son bulur. Tekrar göç vakti gelmiştir. Gönül, bir menzilden ayrılır, diğer menzile yönelir.

Ak Tevhid ordusu, yola düşmüştür. Geceyi silah temin ederek geçirmiş ve Allah'la konuşarak kavga sabahını beklemiştir!

Meş'ar'ın "zahidler"i, şimdi Mina'nın "aslanları"dır.

Başlar coşkulu, yürekler ateşli, öfkeli, aşkla dolu...

Meş'ar harekete geçmiş, Batı'ya doğru ilerliyor. En görkemli menzil ilerdedir. Sabahın, bayram sabahının gülümseyişi, herkesin harekete geçmesine yetmiştir.

Ordu, cephenin üstünde çok dar ve çok çetin bir vadiye, "Muhasser" geçidine ulaşıyor. "Hücum!" emri gelir. Sel daha da sıkışıp tazyikleniyor. Cephe yakın. Kayalık ve çetin vadi, dar yatak ve "acele ol" emri! Hâlâ gecenin sakinliğini, derin düşünceleri üzerinde taşıyan ordu, süratle çevik ve atak bir duruşa geçiyor, coşku ve heyacanla Mina'ya koşuyor!

Birdenbire o taşkın ve hücuma geçmiş nehir, büyük ve geçit vermez bir setle karşılaşır!

Çarpar ve sonra durur, bir adım dahi atılamaz, sadece ordunun son kısmında cılız bir hareket göze çarpar.

Ne oldu?

Bu dünyada böylesine gürleyen, böylesine hışımlı bir nehri, apansız bir şekilde, beklenmedik bir yerde durdurmaya hangi engelin gücü yeter?

Böylesine kesin ve etkili "dur" emrini hangi ferman verebilir?

"Dur" emrini kim vermiştir? Tulu': güneşin doğuşu

"Saldır" emrini veren de odur. Ordu, Mina sınırına ulaşmıştır.

Milyonlarca özgür asker ve gönüllü savaşçının sıkı izdihamından oluşmuş bu düzensiz ve şekilsiz uzun saf cephesi... Faazî bir çizgi üzerinde, bir "düzen/ordu çizgisi": hatt-ı nizâma durmuşlardır.

Görünmez duvarın ardında askerî disiplin hattıyla silahlı hücumcular, yerlerinde duramamakta, güneşin ferman vermesini beklemekteler.

Güneşin ilk doğuş ışıkları, geceyi her yerden sürüp atmıştır; fakat kendisinin, doğunun yüksekliklerinde belirmesine çok kısa bir zaman kalmıştır.

Cenk ve aşk için yerinde duramayan kara sevdalılar, Mina kapısının ardında, yek vücut, doğmak üzere olan güneşin yolunu beklemekteler.

Sabah Arafat'tan yükselir ve dağın ardında "soluklanır",

Birdenbire aydınlık seli vadiye akın eder. Güneş, dağın üstünde belirir ve geçiş emrini verir!

Mutluluk nidası, güneş nehri ve insan seli birbirine meczolur ve Mina geçidinden aşağı akın ederler.

Bu topluluk şimdi sadece beyaz barış güvercinlerinden değil, ondanda öte silahlı savaş mücahidlerinden oluşmaktadır.

Ve işte sınırdan geçiş emri, Mina'ya saldırıya başlama emri, Zilhicce'nin onuncu günü sabah güneşinin elindedir.

Mina batıdadır, Arafat ise doğuda. Ordu, Mina'ya yönelmiştir. Güneş arkadan doğmakta, Arafat'ın üstünden dar Mina vadisine dökülmekte. Güneş de haccetmekte, Arafat'ta doğmakta, Meş'ar'dan geçmekte ve Mina'ya girmektedir.

Silahlı ve kararlı Tevhid ordusu, Mina'ya, savaş alanı Mina vadisine iner!

Şeytan Taşlama

Her biri, düz bir çizgi üzerinde birkaç yüz metre arayla birbiri ardına kurulmuş üç karargah. Her biri bir "hatıra sütunu", bir "heykel", bir "anıt", sembolik bir biçim bir "put"!

Akın eden, saldıran ordu, geçite, boğaza varır. Elde küçük taşlar, amade bir biçimde durmakta!

"Birinci puta varırsın (ilk taş atma eylemi):

Vurma, geç! "ikinci pufa varırsın (ortanca taşlama):

Vurma, geç! "Üçüncü pufa varırsın (son atış): bırakıp geçme, vur! Niçin?

Yoksa akıllı, deneyimli öğütçüler, insana kılavuzluk eden öğretmenler, mantıklı insanlar, "yavaş, aheste, düzenlice...." demezler mi?

Fakat burada İbrahim'in hükmü geçer: "İlk hamlede sonuncuyu vur"!

Savaş bitmiştir. Sonuncusu düşürülünce, birinci ve ikincisinin ayaklan üstünde duracak güçleri kalmaz. Birinci ve ikinciyi ayakta tutan bu sonuncusudur.

Sonuncu cepheden dönüyor musun? O halde Kurban'dan başka işin yok. Fethi ilan et!

Son üs düştüğünde, sefer senindir.

Zafer şenliği düzenle, İhram'dan çık; gündelik hayat elbiseni giy, koku sürün, süslen. Özgürsün, insansın. Mina’da galip geldin, İblis'i fethettin, yendin.

Daha ne diyeyim? İbrahim'sin!

Şimdi o noktaya ulaştın ki artık "O"nun yolunda İsmail'ini kurban edebilirsin!

Kurban

Ey büsbütün "hak' olmuş, ey Mina'ya gelmiş insan! Bıçağı İsmail'inin gırtlağına daya!

Ve... Bir koyunu kurban et.

Zira İbrahim'in Rabbi, kana susamış değildir. Senin İsmail'ine muhtaç da değildir.

Allah bizzat, senin İsmail'inin fidyesini öder. Bütün bunlar seni çekebilmek içindi buraya, evinin kara sıkıntısından! Ey Iblis'in üç gölgesinin kurbanı!

Ne ilginç bir şey! Bu dağlarda insana ne dersler öğretiyorlar!

Şimdi İbrahim olmuşsun artık, İblis'i yere yatırmışmısın. İsmail'ini kurban yerinden götür. Kesip kurban etmen gereken, İsmail değil, İsmail bağı idi, Iblis'in oyuncağı İsmail bağı. İsmail'in kendisi, Allah'ın mahbubu, atiyyesidir. İsmail'i sana Allah bağışladı. Şimdi onun fidyesini ödeyen de Allah'dır.

Bayram

Şimdi her şey sona erdi. Hacc bitti. Nerede? Mina'da! İlginç! Mekke'nin arkasında! Mina, Mekke ile sınırdır, Mekke'nin banliyosudur, Ka'be'ye birkaç adımlık yerde!

Hacc niçin Ka'be'ye varmadan son buldu?

Bugün Zilhicce'nin onu. Kurban Bayramı, Hacc sona erdi. Fakat yarın, Zilhicce'nin onbirinci günü ve öbür gün, yani Zilhicce'nin on ikinci günü de çaresiz Mina'da kalırsın.

Onüçünü de Mina'da geçirebilirsin, tercih senin. Bu üç günde Mina bölgesinden çıkmak yasak! Ka'be'yi tavaf için bile geceleyin dışarı çıkmaya hakkın yok. Niçin? Çünkü şeytan taşlama bitmiş, Kurban ifa edilmiş, ihramdan çıkılmış, Bayram töreni yapılmış, bütün İhram yasaklan kaldırılmıştır.

Peki öyleyse niçin bir milyondan fazla insanın, şehrin dışında, bu kuru vadide üç gün kalması gerek?

Oturalım da Hacc'ı düşünelim diye mi?

Yaptıklarımızı ortaya koymalı, düşünüp idrak etmeliyiz. Oturalım da dünyanın dört bir yanından gelerek burada toplanmış, aynı aşk ve aynı imanla yoğrulmuş olan fikirdaşlarımızla, dert ortaklarımızla, yoldaşlarımızla, dert, acı, ihtiyaç, sıkıntı, güçlük ve ülkülerimizi orta yere serip konuşalım. Müslüman ülkelerin bilginleri, dünyanın bütün kıtalarından gelmiş sorumlu aydınlar, ülkelerinde sömürü, zulüm, fakirlik, cehalet, hurafe, nifak ve fesatla mücadele halinde olan Müslüman mücahidler birbirleriyle tanışmalı, söyleşmeli, birbirlerinden yardım istemelidirler. Dünya Müslümanları kendi çağlarındaki İslam dünyasını ve İslam'ı incelemeli, süper güçlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin tehlike, tuzak, komplo ve düşmanlıklarım ortaya koymalı, çözüm yolu aramalıdırlar.  

Mekke'nin dışında, Mina'da, dünyanın yaklaşık bir milyon Müslüman temsilcisinin üç gün zorunlu duruşu...

Evet bu dağlık vadide üç günlük bekleyiş. Bu vadide ne görmeye değer bir yer ne yapacak bir iş ne alışveriş yapacak bir pazar veya çarşı, ne ferahlamak için bir gezi yeri, ne yaşam için bayındır bir yer var! Hiçbir şey yok yani!

Nitekim Peygamberin buyruğuyla burada ev yapmak da yasak.

Böyle bir zeminde, böyle bir zamanda, dünyanın her köşesinden gelmiş olan bir milyonu aşkın Müslüman insan, birbirini ve birlikte düşünmeden Haccı bitirmemeli, yeryüzüne dağılmamalılar.

Çünkü Hacc, birlikte Mikat'tan Mina'ya gelmektir. Arafat, Meş'ar ve Mina durağı daima vardır; fakat her zaman Hacc yoktur.

Bu günlerin dışında yılın diğer günlerinde gelirsen, boşuna gelmişsin demektir. Bugün burada Allah'la dopdolu bir havayı solursun. Yarın halk gittiğinde, burası da yeryüzünün diğer yerleri gibi bir yer, tek özelliği susuzluk ve bayındırsızlık olan bir yer olur.

Hacc'ı tamamlayıp İbrahimî zirveye, "İsmail'ini kurban etme" derecesine çıktın.

Evet öyle; Fakat bu işin bittiği anlamına gelmez, henüz baştasın. Bütün bunlar, "kendine hizmet" ten "halka hizmet" e erişmen içindi.

Bayram Sonrası Taşlama

İlk gün, birinci hamlede son puta saldırdın ve sonra İsmail'inin kurban yerine yöneldin,

İhramdan çıktın; fatih olarak çıktın, sevinçle bayram yaptın!

Şimdi ikinci gündeyiz: şeytan taşlamaksın, yalnız her üçü putu da!

Bu kez sırayla: ilk önce birinci putu, ikinci olarak ortadaki putu ve üçüncü olarak son putu...

Üçüncü gün dahi her üç putu da sırayla taşlamalısın. Dördüncü gün Mina'da kalabilirsin de gidebilirsin de. Eğer kalmayı tercih edersen önceki iki gün gibi üç putu taşlaman ve eğer gidersen, geride kalan silahı, Mina cephesinde, toprağın altında bir yere gizlemen gerekecek!

Emirdir!

Bayram sonrası "teşrik günleri" ni, şeytan taşlayarak geçirmek için Mina'da durmalısın.

Bu ne demek?

Zilhicce'nin onunda İbrahimî kurb makamına eriştim, İsmail'in fedakarlık ve özveri gücünü elde ettim. İlk günün ilk hamlesinde İblis'in son üssünü yerle bir ettim, kurban kestim, İhramdan çıktım. Savaş, zaferle sonuçlandı. Bunu kutladım. Mina fethinden sonra hâlâ niçin savaş? Düşmanın son kalesi düştükten sonra hâlâ niçin taşlamaya devam?

Derstir bu!

Cansız yere serilmiş olan şeytanın, tekrar canlanıp ayağa kalkabileceğini asla unutma!

Sen ey saf dil savaşçı, düşüncesiz ve aydın adam!

Sen sanıyor musun ki Zilhicce'nin onuncu günü "akabe" meydanında düşman karargahını yerle bir edip zafer kazanmakla, iş bitmiş, görev tamamlanmış olur, savaş elbisesini çıkarıp, barış elbisesini giyinebilir, koku sürünüp süslenebilir, zafer kutlamaları yapabilirsin; artık cihad tamamlanmış, artık tehlikenin kökü kazınmıştır; gerçekten Mina sahnesini terkedebilir ve serbestçe "Allah'ın Evi" ne girebilir, umutla, gönülden ziyaret ve ibadetinle meşgul olabilir veya fatih olarak "kendi evi"ne dönebilir, kendi iş ve aşınla "meşgul olabilirsin". Gerçekten böyle bir zanna kapılabilir misin?

Ey İbrahimî mücahid! Unutma ki Zilhicce'nin onuncu günü, "Fetih Bayramı" değil "Kurban Bayramı"dır! İsmail'i kesip öldürmek, Hacc'ın sonu değil, başlangıcıdır. Tevhid ordusu aşk ülkesine varmıştır. Tevhid ordusu, idealini gerçekleştirme yolunda İblis'in direniş üssünü yerle bir etmiş, Mina'da galip gelmiştir. Fakat ey Tevhid mücâhidleri! İbrahimî devrim zaferinden sonra silahı yere koymayın, şımarıp muzafferce yiyip içmelerle oyalanmayın. Yenilmiş olan düşmanın dirilme tehlikesi hâlâ mevcuttur. İblis'in üç karargahı düşmüş, fakat ayakları üzerinde dikilmekte, Mina toprağında kökleri bulunmaktadır. Fetih ve Kurban Bayramından sonra hamasî ruhu, her an hazır olma durumunu ve cihad halini korumalı, tam bir uyanıklık, zeka ve bilince sahip olmalı, Meş'ar'dan saldırıp Mina'da zafer kazanmış olan, belirlelenmiş düzenli bir program çerçevesinde disiplinli bir şekilde hareket eden bütün askerlerle işbirliği yaparak İblis'in üs ve kalelerini düzlemeli, yerle bir etmeli, kurşun yağmuruna tutup ayaklarınızın altına almalı, kökünü kazımalısınız.  

Yani "Kurban Bayramı'nı yap, ama "Fetih/Zafer Bayramı"nı yapma.

Yani İhramını çıkar, ama şeytan taşlamayı bırakma.

Yani Zafer "bir günde" kazanılabilir, ancak kendini muzaffer addedersen, birdenbire onu kaybedersin.

Yani hasım yenmek için sadece "bir atış", yok etmek için ise "yedi atış"!

Düşman kalesinin düşüşü, "yedi darbe"yle, düşmanın kökünün kuruması "yetmiş darbe"yle…

İlk gün, yani Zilhicce'nin onuncu günü elde ettiğin zaferden sonra da mecburen iki gün daha kalmalı ve savaşmaksın; fetihten sonra savaşı devam ettirip üçlü karargahları, sırayla tek tek ezmelisin.

Dördüncü gün, seçimini kendin yapmalısın. Eğer Mina'da işin bitmemişse, eğer hâlâ tehlike hissediyorsan, kalabilirsin. Eğer kalırsan savaşmalı; tıpkı iki gün önceki gibi her üç üsse sırayla üç hamle yapmalısın. Dolayısıyla savaş için Meş'ar'dan beraberinde "yetmiş kurşun" getirmeli ve emrolunduğun şeyi yaparak savaşta mecburen üç üsse "yedi kez" hamle yapmalısın.

Taşla, ey İbrahimî mücâhidi Ey ki "Meş'ar"dan gelmiş İslam eri! İman ve cihad ülkesi "Mina"da "İblis", her üç karargahında pusuda beklemektedir.

Sakın unutma, sen oldukça o da olacaktır.!

Mina ve Şeytan Taşlama

Bünyamin Erul'un Haccı Anlamak (Diyanet İşleri Başkanlığı: 2004) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Mina, aşırı istek, arzu demektir. Mina, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in, Allah’a olan aşklarının sınandığı yerdir. Bu sınavda Hz. İbrahim, ahir ömründe kendisine verilen biricik oğlunu Allah için kurban etmek; İsmail ise, bu uğurda canını vermek gibi çok ciddi bir sınavdan geçmektedirler. Bir tarafta Allah’ın emri ve aşkı, diğer tarafta ise ciğerparesi vardır ve her ikisi de sınanmaktadır. Allah sevgisi mi, evlat sevgisi mi? Allah sevgisi mi, yaşama arzusu mu?

Hz. İbrahim durumu oğluna açar ve görüşünü sorar. Hz. İsmail’in cevabı kısa ve nettir: “Babacığım! Sana emredileni yap! Beni sabredenlerden bulacaksın!” (Saffât, 102) Bu cevap üzerine Hz. İbrahim, sevgili oğlunun Allah yolunda kurban etmeye karar verir ve Mina yolunu tutar. Allah’ı her şeyden, herkesten daha çok sevdiğini, Allah’a olan aşkının her şeyin üs “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin, Allah’tan bağışlanma dileyin!” (Bakara, 199) 

Ancak, peygamber de olsa, baba olabilmek için neredeyse tam bir asır bekleyen bir insan olan Hz. İbrahim’in karşısına o esnada şeytan çıkar. Bu kez, bir tarafta Allah’ın emri, diğer tarafta şeytanın vesvesesi vardır. Ve İbrahimî kararlılık ağır basar. Hz. İbrahim, tercihini Allah sevgisinden, ebedî aşktan yana kullanır. Kendisini Allah’a yaklaştıran yolda karşısına çıkan şeytanı, bugün taşlamanın yapıldığı yerlerde defalarca taşlar. Neticede baba-oğul ikisi de Allah’ın emrine teslim olurlar ve bu ağır sınavı kazanırlar. (Saffât, 103-107) 

Aslında Hz. İbrahim ile oğlunun sınavıyla, bugün bizim sınavlarımız pek farklı değildir. Ancak İbrahimî tavır takınmanın çok zor olduğunda şüphe yoktur. Bu zorlu sınavda diğer sevgiler ağır basıyorsa, burada yapılacak şey, Allah’tan istiğfar dilemektir. Nitekim ayette de Allah’tan bolca bağışlanma dilenmesi emredilmektedir. Mina’da bu emri yerine getirip, kalbini Allah aşkıyla doldurduktan sonra, şeytana ve taraftarlarına karşı icra edeceği protesto öncesinde hacı, Mina’da mağfiret miğferini giyer ve Hz. İbrahim’in şeytanla savaştığı savaş alanına onu taşlamak üzere gider. 

Taşlama, Hz. İbrahim’in kendisine engel olmaya çalışan şeytanı kovmak amacıyla ona taş fırlatmasını sembolize eder. Bir peygamber olarak ona şeytan gözükmüş ve o da Rabbi ile arasına girmek isteyen, kendisini engellemek isteyen şeytanı taşlamıştı. “Hacca ilişkin görevlerinizi benden alınız!” (Nesâî, Menâsik, 220) buyuran Allah Rasûlü de bu işlemi bizzat yapmış, onu insanlara da öğretmiştir. 

Kurban Bayramı’nın 1., 2., 3. ve 4. günlerinde Mina’da bulunan ve halk tarafından “Büyük Şeytan” olarak tabir edilen Akâbe Cemresi’ne, “Orta Şeytan” olarak tabir edilen Orta Cemre’ye ve “Küçük Şeytan” olarak tabir edilen Küçük Cemre’ye usûlüne uygun olarak taşlar atılmalıdır. 

Bayramın birinci günü Büyük Cemre’ye 7, ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde ise her üç cemreye 7’şer (21x3=63+7=70) taş atılır. Taşlama küçükten büyüğe doğru yapılır. Ancak, Mina’da kalınmadığı takdirde dördüncü günü taş atılması gerekmez. Uygulamada bayramın dördüncü günü genellikle Mina’da kalınmamakta ve taş atılmamaktadır. (7+21x2=49) 

Bayramın birinci günü, Büyük cemreye tarif edildiği şekilde “7” taş atılır. Taşlamaya başlamadan önce telbiyeye son verilir. Taşlama, bayramın ikinci günü tan yeri ağarıncaya kadar devam eder. 

Bayramın ikinci günü, küçüğünden başlanarak her üç cemreye 7’şerden toplam 21 taş atılır. İkinci günkü taşlama zeval vaktinde yani öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya yönelmesiyle birlikte başlar, gece tan yeri ağarıncaya kadar devam eder. 

Bayramın üçüncü günü de ikinci günde olduğu gibi küçük cemreden başlamak üzere her üç cemreye 7’şerden toplam 21 taş atılır. Üçüncü günde taşlamanın zamanı zeval vaktinden yani öğleyin güneşin tepe noktasına gelip batıya yönelmesiyle birlikte başlar, gece tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.

Bayramın dördüncü günü tan yeri ağarıncaya kadar Mina’dan ayrılmamış olanlar, tan yerinin ağarmasından itibaren güneş batıncaya kadar her üç cemreye “7”şerden toplam 21 taş daha atarlar. Tan yeri ağarmadan Mina’dan ayrılanların bu günün taşlarını atmaları gerekmez. Uygulama da böyledir. 

Taşlamalarda, çok kalabalık olan gündüzün izdihamlı saatleri yerine, tenha olan gece saatleri, ya da akşam saatleri tercih edilmelidir.

bottom of page