top of page
salimogut.png

Kur'an'ın Mekke ve Çevresini Hedeflemesi

-EleÅŸtiriler-

Prof. Dr.Salim ÖÄŸüt'ün Modern DüÅŸüncenin Kur'an Anlayışı (Ravza:2013) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır. BaÅŸlıklar bize ait...

​

Seçmeci Tavır: ÇaÄŸdaÅŸ Müfessirler Ä°ddiası

Müellifin "çaÄŸdaÅŸ müfessirler" olarak takdim ettiÄŸi Süleyman AteÅŸ ve Ä°zzet Derveze'yi iddiasına kaynak göstermesinin isabetli olmadığını hatırlatmak istiyoruz. Sözün burasında vaadimizi yerine getirmek ve bu iki müfessirin bu konudaki düÅŸüncelerini ve kanaatlerini açık bir biçimde göstermek istiyoruz.

​

Süleyman AteÅŸ Araf Suresinin 158. ayetinin tefsirinde ÅŸöyle demektedir:

"O'nun risaleti dil bakımından Araplaradır. Önce kendi kavminin anlaması için Ä°lahi vahiy O'na inmiÅŸtir. Ama risaletinin niteliÄŸi geneldir. Bütün insanlığa yöneliktir."

​

Ayrıca Süleyman AteÅŸ aynı ayetin "De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah'ın resulüyüm" mealindeki bölümünün tefsirinde ise ÅŸunları söylemektedir:

"Bu ayette Hz. Muhammed'in, yalnız Araplara deÄŸil, bütün insanlara Allah'ın elçisi olduÄŸu vurgulanmakta, felaha ermek için O'na uyulması emredilmektedir. Hz. Muhammed'in bütün insanlığa gönderilmiÅŸ Allah elçisi olduÄŸunu bildiren bu ayet Mekke'de inmiÅŸtir. O halde bazı müsteÅŸriklerin iddia ettikleri gibi Hz. Muhammed Aleyhisselam, ancak hayatının son yıllarında deÄŸil, peygamberliÄŸinin daha baÅŸlangıcında, risaletinin bütün insanlığa yönelik olduÄŸunu ilan etmiÅŸ, Mekke devrinde inen ayetler O'na, bütün insanlığın peygamberi olduÄŸunu bildirmiÅŸtir." 

​

Süleyman AteÅŸ için geçerli olan durum Ä°zzet Derveze için de geçerlidir. Nitekim Derveze de Araf Suresinin 156 ve 157. ayetlerinin tefsirinde ÅŸunları söylemektedir:

"Bu ayetlerin erken nazil olması, Muhammedi risaletin başından beri bütün insanlara ve halklara ÅŸamil bir risalet olduÄŸuna delildir. Özellikle Araplara yöneltilen bazı ayetleri delil göstererek bunun aksini iddia edenlere bir cevaptır. Bu iddia sahipleri Araplara yönelik ayetlerin üslupları, davet ve hitap ÅŸartlarının gerektirdiÄŸi özellik ve hikmetin bilincinde deÄŸillerdir."

​

GörüldüÄŸü üzere müellifin Derveze'ye isnatları da fevkalade itinasız bir dille yapılmış, bu yüzden de maksadını fersah fersah aÅŸan noktalara savrulmuÅŸtur. Yukarıda da belirttiÄŸi üzere Derveze'nin söyledikleri sadece ve sadece "Araplara yönelik ayetlerin üslupları, davet ve hitap ÅŸartlarının gerektirdiÄŸi özellik ve hikmeti" açıklamaya yöneliktir.

​

Nitekim müellifin bu muharref alıntıyı yaptığı aynı sayfada Derveze'nin dilinden ÅŸu satırları okumaktayız:

"Ä°slam ümmetinin 'orta ümmet' olma özelliÄŸi, adaleti gözeticiliÄŸi, fazileti, insanlığa örnek oluÅŸturacak bir adil yönetim merkezi konumunda oluÅŸu, Ä°slam mesajının esasını oluÅŸturan temellere, prensiplere, stratejilere ve direktiflere dayanmaktadır. Bu özelliÄŸiyle Ä°slam, çeÅŸitli dinlerin Allah inancıyla baÄŸlantılı olarak yaÅŸadığı sorunları, açmazları, ihtilafları ve çeliÅŸkileri çözüme kavuÅŸturmuÅŸtur. Ä°nsanlığın önüne geniÅŸ ufuklar açmıştır. Hiçbir ÅŸey insanı hak, adalet, sınırlan içinde, günahtan, hayasızlıktan ve münkerden uzak bir ÅŸekilde hareket etmekten alıkoyamaz hale gelmiÅŸtir. Bu özelliÄŸiyle Ä°slam insanı eÅŸyanın tabiatı ile evrensel kozmik sistem ile ifrat ve tefritten, aşırdıktan uzak, akıl ve mantığın gerekleri ile buluÅŸturmuÅŸ, uzlaÅŸtırmıştır. Bu özelliÄŸiyle Ä°slam bütün zamanlara ve mekânlara uygundur. EvrenselliÄŸe ve ölümsüzlüÄŸe adaydır. Birçok ayette Ä°slam'ın bu niteliÄŸine iÅŸaret edilmiÅŸtir. Bunlardan biri de Fetih Suresindeki ÅŸu ayettir. 'O, Elçisini hidâyet ve hak dinle gönderdi ki, o(hak di)ni, bütün dinlere üstün kılsın. Åžahid olarak Allah yeter.”

​

Hz. Peygamberin Tüm Ä°nsanlığa Gönderilmesi ile Ä°lgili Yorumunun GeçersizliÄŸi

Hele bir de müellifin: "Bu noktada Sebe 34/28. ayetteki kâffeten li'nnâs ibaresine istinaden Hz. Peygamber'in tüm insanlara gönderildiÄŸi söylenebilir. Fakat bu bir yorumdur" tespiti yok mu, gerçekten büyük bir piÅŸkinlik örneÄŸi gibi gözükmektedir. Allah'ın açık-seçik ifadesini ve ibaresini "yorum" olarak sunmak, kiÅŸisel yorumunu da O'nun sarih ifadesinin üzerine çıkarmak ve öylece takdim etmek...

​

Konunun daha iyi anlaşılması için müellifin iÅŸaret ettiÄŸi ayeti kerimenin mealini kaydedelim:

"Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoÄŸu bilmezler."

​

Elmalılı Hamdi Efendi, Mehmed Vehbi Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen gibi bu milletin tamamı tarafından hüsnü kabulle karşılanmış büyük âlimlerimiz baÅŸta olmak üzere, Kur'an-ı Kerim'e ilmî anlamda hizmette bulunan bütün âlimlerimiz bu ayetin Türkçe karşılığını böyle vermiÅŸlerdir. "Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik."

​

Gelelim müellifin kafa karıştırmak için söylediÄŸi:

"Zira klasik tefsirlerde mezkûr ibareye dair iki yorum mevcuttur. Bizce daha makul olan diÄŸer yoruma göre kâffe kelimesi ilgili ayette 'engel olmak, alıkoymak' anlamında kullanılmıştır. Buna göre ibarenin aslı kâffen li'nnâs’tır. Kelimenin sonundaki ta harfi mübalaÄŸa içindir.  Sözün özü, vemâ erselnâke illâ kâffeten li'nnâs ibaresi Hz. Peygamber'in Mekke ve havalisindeki insanları ÅŸirk ve inkârdan vazgeçirmek maksadıyla gönderildiÄŸini ifade eder." ÅŸeklindeki deÄŸerlendirmesinin aslına ve hakikatine...

​

Her ÅŸeyden önce müellifin belirttiÄŸi "iki yorum"dan hiçbiri, müellifin ima ve iÅŸaret yoluyla söylemeye çalıştığı "ÅŸeye" delalet etmemektedir. Zira onun söylemek istediÄŸi ÅŸey, sanki bu yorumlardan birinin bu ayetin "bütün insanlık" yerine Mekke ÅŸehri ve çevresi ile sınırlı kaldığım belirtmektir. Bu iddia tamamen müellifin vehminden ibarettir. Böyle bir iddiayı müellife gelinceye kadar herhangi bir kimsenin dile getirdiÄŸini bilmiyoruz. Hele hele kendisinin kaynak diye gösterdiÄŸi Kurtubi tefsirinde ise hiç mevcut deÄŸildir.

​

Öncelikle Kurtubi tefsirinde ne söylendiÄŸine bakalım:

"Allah Teala'nın "Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoÄŸu bilmezler.' sözünde takdim-tehir vardır; buna göre asıl mana: 'Biz seni insanların tamamına, yani hepsine gönderdik' demektir.

​

Zeccâc ÅŸöyle söyler:

Yani, 'biz seni insanların tamamına tebliÄŸ ve uyanda bulunman için gönderdik.' Kur'an'da geçen Kâffe kelimesi, Cami' manasındadır.

​

Bu konuda ÅŸöyle de denilmiÅŸtir:

"Ayetin manası Kâffen li'nnâsi'dir. Bunun manası ise, ‘Sen onları üzerinde bulundukları küfürden men eder ve Ä°slam'a davet edersin' kelimenin sonundaki Tâ harfi mübalaÄŸa içindir."

​

Bu zayıf görüÅŸte bile, yani ayeti kerimenin bu yorumla sunulması halinde bile Hz. Peygamberin risaletinin ÅŸümulü ile ilgili bir anlam deÄŸiÅŸikliÄŸi söz konusu deÄŸildir. Tam tersine bu yorum farkı sadece ve sadece Hz. Peygamber'in tebliÄŸinin konusunu beyan etmek içindir. Buna göre iki yorum ortaya çıkmakta, bunlardan birincisine göre Hz. Peygamberin görevi insanların tamamına tebliÄŸ ve uyanda bulunmak, ikincisi ise: onları üzerinde bulunduktan küfürden men etmek ve Ä°slam'a davet etmektir. Her iki yorumun sahibi olan âlimler de bu görevin muhatabının bütün insanlar olduÄŸunda ittifak halindedirler.

​

Hülasa bu ayeti kerimenin manasını "bütün insanlar" olmaktan çıkarıp "Mekke halkı" veya "KureyÅŸ Kabilesi"ne indirgeyecek bir yaklaşım kesinlikle mevcut deÄŸildir. Burada söz konusu edilen görüÅŸün sahibi de diÄŸerleri gibi ve ayetin sarih bey anında belirtildiÄŸi üzere ve müellifin de naklettiÄŸi gibi "li'nnâsi" demektedir ki, bunun anlamı: "insanlar" olmaktadır. Yani hiçbir yorumda bu ayet, "bütün insanlar"ı ihata etmek manasından uzak tutulmamıştır. 

​

Hz. Peygamber'in Bütün Ä°nsanlığa GönderildiÄŸini Beyan Eden BaÅŸka Ayet Yok mu?

Asıl önemli olan nokta ise ÅŸudur: Müellif, bu konuyu ele alış ve sunuÅŸ biçimiyle bir baÅŸka hakikati daha gizleme gayreti içine girmiÅŸtir. Buna göre sanki Kur'an-ı Kerim'de bu hakikati beyan eden, yani Hz. Muhammed'in bütün insanlığa gönderildiÄŸini belirten baÅŸka ayet bulunmamaktadır. 

Lütfen ÅŸu ayeti kerimeyi birlikte okuyalım:

"De ki; Ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah’ın resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve verin bütün mülkü O nündür. O'ndan baÅŸka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren de dirilten de O dur. Bundan dolayı gelin, Allah'a ve resulüne iman edin. Allah'a ve Allah'ın bütün kelâmlarına iman etmiÅŸ bulunan o ümmî peygambere, evet ona uyun ki, hidayete erebilesiniz. " (Araf Suresi, 7/158)

​

Bu münasebetle belirtelim ki bizler, Hz. Muhammed'in (s.a.v), deÄŸil yalnız insanların tamamına, bütün âlemlere rahmet olarak gönderildiÄŸine iman ederiz. Daha doÄŸrusu iman etmek zorundayız. Çünkü Allah Teala. "(Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiya Suresi, 21/107) buyurmuÅŸtur. Bu kadar sarih bir nassı reddetmek, ya da indî yorumlarla hakiki manasını tahrif etmek, bizim haddimizi aÅŸar.

​

Nitekim bu ayeti kerimenin tevilinde sadece ÅŸu hususta ihtilaf edilmiÅŸtir: "Acaba burada kastedilen rahmetten, Hz. Muhammed'in gönderildiÄŸi bütün âlem mi, yani kâfirler ve müminlerin tamamı mı nasiplenecek, yoksa sadece müminler mi? Ä°bn Abbas birinci görüÅŸü benimsemiÅŸ ve: 'Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ederse o hem dünyada hem de ahirette rahmete nail olur. Allah'a ve Rasulüne iman etmeyene gelince, o da daha önceki kavimlerin başına gelen helak olma ve yere geçme gibi felaketlerden affolunmuÅŸtur.' demiÅŸtir. Bunun dışındaki herhangi bir hususta yorum ihtilafı bile söz konusu olmamıştır.

​

DiÄŸer taraftan, söz konusu âlem'den kastın sadece insanlık âlemi olmadığına, bunun yanı sıra Hz. Muhammed'in (s.a.v) cinler âlemine de elçi olarak gönderildiÄŸine iman ederiz, daha doÄŸrusu iman etmek zorundayız. Çünkü bu konudaki ayetler de hiçbir tevile meydan vermeyecek kadar açık-seçik beyanlar içermektedir:

'(Resulüm!) De ki: Cinlerden bir topluluÄŸun (benim okuduÄŸum Kur'an’ı) dinleyip de ÅŸöyle söyledikleri bana vahyolunmuÅŸtur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik. DoÄŸru yola iletiyor, ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koÅŸmayacağız. Hakikat ÅŸu ki, Rabbimizin ÅŸanı çok yücedir. O ne eÅŸ ne de çocuk edinmiÅŸtir. DoÄŸrusu bizim beyinsiz olanımız (iblis veya azgın cinler), Allah hakkında pek aşırı yalanlar uyduruyormuÅŸ. Halbuki biz gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler, sanmıştık.'

​

Ayrıca Ahkaf Suresinde de bu konu çok sarih olarak beyan edilmiÅŸtir:

"Ey Muhammed! Hani biz cinlerden bir grubu Kur'ân’ı dinlemeleri için sana yöneltmiÅŸtik. Onlar Kur'ân'ı dinlemek için hazır bulundukları zaman birbirlerine ‘susun' dediler. Kur’ân’ın okunması bitince de birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler. Onlar kavimlerine ÅŸöyle dediler: 'Ey kavmimiz! Gerçekten biz Musa'dan sonra indirilen ve kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitap dinledik. O kitap gerçeÄŸi ve doÄŸru yolu gösteriyor. Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun ve O'na iman edin ki, Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir azapdan korusun.’

​

Kur’an-ı Kerim’in Dili ve EvrenselliÄŸi

Müellif devam ediyor:

"Kur'an dil-lisan düzeyinde de evrensellik iddiası içermez. Çünkü Kur'an Arapların diliyle inzal edilmiÅŸtir."

​

Yeryüzünde dil-lisan düzeyinde evrensellik diye bir olgudan nasıl söz edilebileceÄŸini bilemem. Acaba geçmiÅŸte veya günümüzde evrensel dil diye bir ÅŸey duyup iÅŸiten var mı?

Müellif devam ediyor:

"Bazı ayetlerde açıkça belirtildiÄŸine göre Kur'an'ın Arapça olarak inzal ediliÅŸ nedeni akletme, dolayısıyla düÅŸünme ve anlamadır."

​

Gelelim cümlenin devamına:

"Kur'an'ın Arapça oluÅŸu ile akletme arasındaki ilinti çok açıktır ki Araplar için anlamlıdır. Nitekim Kur'an'ın Hz. Peygamber'e Arapça olarak vahiyediliÅŸ gerekçesini, "Mekke ve çevresinde yaÅŸayan insanları uyarmak" ÅŸeklinde açıklayan Åžura Suresi 42/7. âyet bu gerçeÄŸin en müÅŸahhas delilidir."

​

Müellifin, bu problemin tamamını kökten halledip en çarpıcı tespitlerinden biri de ÅŸudur:

"Kaldı ki ana dili Türkçe olan insanlara, 'Daha iyi anlamanız için bu Kur'an'ı Arapça olarak inzal ettik' demek, abes olsa gerektir."

​

Evet, müellife göre bu Kur'an Arapçadır ve Araplardan baÅŸkalarına hitap etmesi mantıksızdır. Dolayısıyla daha baÅŸlangıçta dil-lisan düzeyindeki gerekçeden dolayı evrensel olması ihtimali yoktur. Dolayısıyla Araplardan baÅŸka, hatta sadece Mekke ve havalisindeki Araplardan baÅŸka hiç kimsenin Kitab'ı olmadığı gibi bizim Kitab'ımız da olamaz.

​

Çünkü böyle bir durum, yani Arapça bir Kur'an'ın dili Türkçe olanlara hitap etmesi müellifin çok isabetli tespitiyle "Abes" olsa gerektir. Âkil insanlar ise "abes'le iÅŸtigal etmezler.

​

Tabi bu durumda müellifin, bu konuyu bu kadar uzatması ve makalesinin ilk satırlarında, Kur'an'ın bazı mesajlarının evrensel olabileceÄŸine dair beyanlarda bulunmasını ne yapmak ve nereye koymak lazım gelir, bilemiyoruz. Çünkü nasıl oluyor da onun deyimiyle sırf Arapların akletmesini temin için Arapça inzal buyurulan bir Kitabın bazı mesajları evrenselleÅŸebiliyor, anlayabilmiÅŸ deÄŸiliz. 

recepdemir.png

Recep Demir'in Kur'an Tefsirinde Tarihselci Yöntem (Hikmetevi: 2013) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Tarihselcilerin GörüÅŸleri

Tarihselcilerin, Kur’an’ın tarihselliÄŸi babında dile getirdikleri bir baÅŸka husus da Kur’an’ın hitabı ve Kur’an’ın kullandığı dildir. Kur’an’ın kendisinin hitabının tarihsel olduÄŸunu net olarak ortaya koyduÄŸu belirtilmiÅŸtir. Ve ÅŸu ayetler buna delil getirilir:

“Bu indirdiÄŸimiz, kendinden öncekileri doÄŸrulayan, kentlerin anası (Mekke) ve çevresindekileri uyaran mübarek bir kitaptır."

​

“Bu babalan uyarılmadığından dolayı gafil kalmış bir milleti uyarmak için güçlü ve merhametli olan Allah’ın indirdiÄŸi Kur’an’dır."

​

Ä°lk ayette geçen “kentlerin anası (Mekke) ve çevresindekiler” tabiriyle yatay anlamda yeryüzünün bütünü deÄŸil, Arap yarımadasının kastedildiÄŸi; ikinci ayetle de babaları uyarılmamış millet ile Arapların kastedildiÄŸi belirtilmiÅŸtir. Yine Kurandaki “ey inananlar” veya “ey insanlar” hitapları tahlil edildiÄŸinde bunların hedef aldığı kitlenin Kuranın nazil olduÄŸu dönemdeki Arap yarımadası ve o zamanki yaÅŸayan insanlar olduÄŸu iddia edilmiÅŸtir. Ayrıca Mekki ve Medeni ayetlerin içerikleri ve muhatap kitlenin Mekki ayetlerde “kafirler” iken, Medine’de “Yahudiler ve ‘ münafıklar olarak deÄŸiÅŸmesi hitabın tarihsel olduÄŸuna delil getirilmiÅŸtir. Kısaca ÅŸu söylenmektedir. Kuranda “ey insanlar” dendiÄŸi zaman Kuranın çaÄŸdaşı olan insanlar, “ey inananlar” dendiÄŸi zaman ise yine Kur’an’ın çaÄŸdaşı olan inananlar kastedilmektedir, bugünkü insanlar ve inananlar deÄŸil.

​

Kuran, M. 610-632 tarihleri arasında, Mekke ve Medine toplumlarına gönderilmiÅŸ ilahi bir kitaptır. Hiçbir din, zamanın ve mekânın dışında varolamaz. Her din zamanın belli bir bölümünde, dünyanın bir yerinde ve bir toplum arasında doÄŸmak durumundadır. Kur’an’ın da dini bir fenomen olarak tarihte ortaya çıktığı bir hakikattir. Yüce Allah, kendi mesajını belirli bir dil aracılığıyla ve seçtiÄŸi Peygamber’in içinde yaÅŸadığı kültürel verileri kullanarak ilettiÄŸi yadsınamaz bir gerçektir.

​

Her türlü zaman ve mekândan münezzeh olan yüce Allah’ın sonsuz ilminin yansıması olan Kuran, tarihin belirli bir zamanında ve belirli bir mekânda vücut bulsa da bu onun tarihsel olmasını gerektirmez. Yani Kuran her ne kadar tarihin içine ve bir mekâna doÄŸmuÅŸ olsa da o, herhangi bir tarihi nesne deÄŸildir. O, herhangi tarihi bir metinden çok daha farklı bir ÅŸeydir.

​

Hitap Tarzı ve Evrensellik

Kur’an’ın hitap tarzıyla ilgili iddialara gelince, Kur’an’ın ilk muhatapları Hz. Peygamber ve onun kavmidir. Dolayısıyla evvel emirde onlara hitap ettiÄŸi de bir gerçektir. Her düÅŸünce veya sistem doÄŸduÄŸu ortamı ve ÅŸartları öncelikli olarak dikkate almak zorundadır. Bir dinin mahallilik seviyesini yaÅŸamadan evrenselliÄŸe geçmesi de mümkün deÄŸildir. “Dünyada başından sonuna kadar hiçbir somut örneÄŸe ve özel duruma yer vermeksizin bir ÅŸeyi soyut bir ÅŸekilde ele alan hiçbir felsefe, hayat düzeni veya din yoktur. Çünkü sadece soyut planda bir hayat tarzı ve modeli kurmak imkansızdır. Bunun farzı muhal, mümkün olduÄŸunu kabul etsek bile, böyle bir sistem daima kâğıt üstünde, bir teori olarak kalır ve hiçbir zaman pratiÄŸe yansımaz”.

​

Yüce Allah Hz. Muhammed’i kıyamete kadar gelecek bütün cin ve insanlara göndererek, yolların en güzelini gösteren Mekkeli Arap ve ümmi bir Peygamberle peygamberliÄŸi sona erdirdi. Bütün insanlığa gönderilen Hz. Muhammed’in son Peygamber ve bütün insanların Peygamberi olduÄŸunu Kuran ÅŸöyle haber verir:

“Deki: Ey insanlar! Ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah’ın elçisiyim...

​

“(Ey Muhammed), biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”

​

“Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoÄŸu bilmezler.”

​

“Bu Kuran sizi ve ulaÅŸan herkesi uyarmam için bana vahyoldu.” 

​

Hz. Peygamber kendi ifadelerinde de kendisinin Peygamberlerin sonuncusu olduÄŸunu ve bütün insanlara gönderildiÄŸini bildirmiÅŸtir.

“Benden önceki peygamberler belirli bir kavme gönderilmiÅŸtir; ben ise bütün insanlara gönderildim.” 

​

BaÅŸka bir rivayette:

“Benden önce hiçbir kimseye verilmeyen beÅŸ ÅŸey bana verildi. Her Peygamber sadece belirli bir kavme gönderiliyordu, ben ise kırmızı ve siyah tüm insanlara gönderildim..."

​

Ayetlerde ve hadislerde geçen “bütün insanlara” (kaffeten linnas), sizin hepinize” (Ä°leyküm cemian), “ulaÅŸan herkese” (men belaÄŸ), bütün alemlere (lilalemin) ifadeleri açıkça Hz. Peygamberin evrenselliÄŸini göstermektedir. Muhammedi risalet, bütün insanlığın mesajı olmadığı zaman Kur’an’ın risaletin sonu, Hz. Muhammed’in Peygamberlerin sonuncusu olmasının anlamı kalmaz.  Dolayısıyla Kuranın evrenselliÄŸi onun son kitap olmasını iktiza etmektedir. EÄŸer O, evrensel olmasaydı son kitap olmazdı. Son kitap olmayınca peygamber veya peygamberler gelmesi gerekirdi. 

​

Kuranda özel isimlerin birkaçı hariç zikredilmeyip, hitapların ‘Ey insanlar” “Ey inananlar” “Ey ademoÄŸulları” ÅŸeklinde gelmesi onun evrenselliÄŸini göstermektedir. Bu genel ifadelerden sonra gelen “sizin için, size” zamirlerine bakılarak bu ayetlerin hedef aldığı kitlenin Arap yarımadası ve bu ayetlerin nazil olduÄŸu dönemdeki insanlar olduÄŸu söylenebilir. Yine Arap dilinde üçten fazla muhatap bir topluluÄŸa hitap için de Araplar, “Ey insanlar” nidasını kullanmaktadır. Buradan hareketle “Ey insanlar” hitabının nüzul döneminden sonraki insanları kapsamayacağı iddia edilebilir. Ama bu hitaplara dikkatlice baktığımızda, Araplar her ne kadar karşısında hazır bulunan üçten fazla kiÅŸi için de “Ey insanlar” diye seslense bile burada, bir cinse hitap vardır ki, o da insandır.

Yine diÄŸer hitaplarda mesela, “Ey inananlar”, “Ey kafirler” ve “Ey müÅŸrikler” de dikkati çeken husus belirli bir niteliÄŸe/sıfata vurgu yapılmaktadır. Adeta bu hitaplarda öncelikle nüzul dönemindeki insanlara, müÅŸriklere, kafirlere seslenilse de bunların ÅŸahsında ilk muhatapların özellik ve niteliklerini haiz olan herkesi içermekte ve herkese hitap etmektedir.

​

Ä°lk muhataplara hitap etmeyip ve böylece kabullenilmeyen bir dinin var olabilmesi aklen mümkün deÄŸildir. Kıyamete kadar gelecek bütün insanları hedef alan bir Kitabın nazil olur olmaz, ilk hitap kitlesine özellikle yönelmesi onun benimsenmesi ve kökleÅŸmesi açısından oldukça önemlidir. Bu baÄŸlamda yüce Allah, ilk olarak elçisi Hz. Muhammed’den kalkmasını' " ve çevresinden baÅŸlayarak insanları uyarmasını istemiÅŸtir. Daha sonra bu uyarı Mekke ve çevresindekileri kapsayacak ÅŸekilde geniÅŸletilmiÅŸtir.

“Bu indirdiÄŸimiz kendinden öncekileri doÄŸrulayan, kentlerin anası (Mekke) ve çevresindekileri uyaran mübarek bir kitaptır.”

​

Arap yarımadasına tebliÄŸini yapan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) daha sonra Bizans, Ä°ran ve HabeÅŸistan’ın idarecilerini Ä°slam’a davet mektupları yazarak, onları dine davet etmesi peygamberliÄŸinin evrenselliÄŸini gösteren en önemli hadisedir. Dolayısıyla Kuranın ve Hz. Muhammed’in mesajı, tek ve belli bir ülke için deÄŸil tüm dünya içindir. Yine o mesaj yalnız Kuranın nazil olduÄŸu o zaman için deÄŸil, kıyamete kadar bütün zamanlar içindir.

​

“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, (Allah’ın azabından) korunasınız” ayeti tertibe göre “Ey insanlar” hitabıyla baÅŸlayan ilk ayettir. Müfessirler buradaki “Ey insanlar” hitabıyla ilgili ÅŸu yorumları yapmaktadır: Ä°bn Kesir, Ä°bn Abbas’tan nakille, bu ayetteki emir ve nidanın kafir ve münafıklara yönelik olduÄŸunu belirtir. Razi,bu hitabın nüzul zamanındaki insanları kapsadığını, çünkü bu hitabın ÅŸefevi olduÄŸunu, maduma ÅŸefevi hitabın caiz olmayacağını belirtir. Fakat Razi, bu hitabın sonrakileri kapsamasının Hz. Peygamberin sünnetinden bir delille olduÄŸunu ayrıca zikreder. Dolayısıyla o da hitabın bütün insanlığı kapsadığını kabul eder.

​

Kuran ayetlerine dikkatlice baktığımızda bazı ayetlerin tarihsel unsurlar içerdiÄŸini görmekteyiz. Mesela, Kuran, Hz. Peygamber’in Bedir, Hendek ve Uhud savaÅŸlarını, Tebük seferini, Hudcybiyc antlaÅŸmasını ele almış, hicreti ve Sevr maÄŸarasında yaÅŸananları, Ä°sra olayını, ifk hadisesini nakletmiÅŸtir. Yine Kuran Hz. Peygamber’in ev hayatına dair bazı olaylara sahabenin tutum ve davranışlarına yer vermiÅŸtir. MüÅŸriklerin ve münafıkların Hz. Peygambere karşı davranışlarını haber vermiÅŸtir. Bu ayetlere bakarak Kur’an’ın tarihsel bir kitap olduÄŸu söylenemez. Çünkü bu ayetler muhatap açısından her ne kadar belirli bir ÅŸahıs ve olaydan söz etse de verdikleri mesaj itibarıyla evrensel bir yön içermektedirler. Ayrıca Kuran ÅŸu evrensel ilkelere de önemle yer vermiÅŸtir. Mesela, ÅŸura yapılması, adaletin ikamesi, suç ceza dengesi, haksız kazancın haramlığı, hayırda yardımlaÅŸma, sözleÅŸmelere riayet ve diÄŸer bazı ilkeler. Bunlar ve diÄŸer genel ilkeler insanlara, yaÅŸadıkları sürece ortaya çıkacak problemleri çözmede önemli imkanlar tanımaktadır. Kuran, insan hayatında teferruat denilecek hususlara oldukça az yer vermiÅŸ, bunun yerine daha çok genel ilkeler getirmiÅŸtir.

​

Kuranın evrenselliÄŸini gösteren en önemli hususlardan biri de dinin kemal bulmasıdır.

“Bugün size dininizi kemale erdirdim... Üzerinizdeki nimetimi tamamladım, din olarak sizin için Ä°slam’ı seçtim ve ondan razı oldum.’’  “Rabbinin sözü doÄŸruluk ve adaletle tamamlandı. Onun sözlerini deÄŸiÅŸtirebilecek yoktur. O iÅŸitir ve bilir.” 

​

Yukarıdaki ayette geçen dinin kemalinden maksat nedir? Bu soruya Ä°slam alimlerinden Åžatıbi (790/1388) ÅŸöyle cevap vermektedir: Ayetteki kemalden maksat, sonsuz olan hadiselerin kendilerine uygulanacağı külli kaidelerden ihtiyaç duyulan genel prensiplerdir, yoksa dinin cuziyatı deÄŸildir.  Bu ayete göre din tamamlanmıştır. Ona ilaveler yapmak, mevcut hükümleri baÅŸkaları ile deÄŸiÅŸtirmek, onun kemali ile baÄŸdaÅŸmaz.

ihsansenocak.png

Ä°hsan Åženocak'ın Kur'an-ı Kerim Müdafası (Hüküm:2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Kur'an-ı Kerim'in Yalnız Nüzul Dönemine Hitap EttiÄŸi iddiası

Kentlerin anasını (Mekke’yi) ve çevresindeki(ÅŸehir) leri uyarman için sana indirdiÄŸimiz feyz kaynağı ve kendinden öncekileri doÄŸrulayıcı bir kitaptır’ ayeti hakkında ReÅŸid Rıza ÅŸunları söylemektedir:

“Ayette geçenden maksat, Ä°bn Abbas’tan da rivayet edildiÄŸi gibi bütün yeryüzü halkıdır. Nitekim Mekke yerine (Åžehirlerin anası) ifadesinin kullanılması da bu manayı desteklemektedir. Bugün net bir ÅŸekilde görmekteyiz ki, insanlar yeryüzünün ona yakın ve uzak her köÅŸesinde içinde Beytullah olan ‘Ümmü’l Kura’ya yönelerek namaz kılmaktadırlar. Bu da bütün yeryüzü halkının, ’ya yani ‘Mekke’nin çevresi’ne dahil olduklarının kanıtıdır.”

​

 ‘Babaları uyarılmayanları uyarman için...’ ÅŸeklinde oluÅŸan anlamın sınırlandırma bildirdiÄŸini ve bu sınırlandırmanın Efendimizin risaletinin Arap Yarımadası ve Araplarla sınırlı olduÄŸunu, babaları peygamberler tarafından uyarılan Ehli Kitab’ı kapsamadığını gösterdiÄŸini söylemek öncelikle Arapça bilmemeye, ikinci olarak da Kur’an’ı tanımadan konuÅŸmaya delalet eder. Åžöyle ki: Risaletin, babaları uyarılmayanlara tahsisi/sınırlandırması, babaları uyarılanları kapsam dışı bırakmaz. Zira tahsis, özel anlamının dışındaki manaları geçersiz kılmayan bir sebebe sahipse, bu durumda sınırlandırdığı anlamın dışında kalan manaları geçersiz kılması gerekmez. Burada o sebep mevcuttur. Çünkü Mekkelilerin uyarılmaları, Ehli Kitab’ın uyarılmasından daha evladır. Zira Mekkeli müÅŸriklerin uyarılması tevhit ve haÅŸr hususunda iken Ehli Kitab’ınki risaleti inkâr sebebiyledir. Bundan dolayı müÅŸriklerin burada zikredilmesi daha uygundur. Tahsis de baÅŸka açıdan deÄŸil, sadece bu noktadan dolayı gerçekleÅŸmiÅŸtir. Kimse çıkıp da ayetten hareketle “Cenabı Peygamber sadece akrabalarını uyarmakla emrolundu; onlardan baÅŸkalarını uyarması doÄŸru deÄŸildir.” türünden bir tahsise gitmemiÅŸtir/gidemez de.

canertaslaman.png

Prof. Dr.Caner Taslaman'ın Tarihselciler ÇeliÅŸkiler Bataklığında (Ä°stanbul Yayınevi: 2016) kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Farklı Milletleri Davet

Peygamberimizin daha sonra ise sahabelerin, Arap olmayan birçok toplumu Ä°slam’a davet ettiÄŸini biliyoruz. Peygamberimizin ve sonra sahabelerin, “Sizin coÄŸrafyanız-kültürünüz farklı, Kuran’ın ÅŸu hükümleri sizin için geçerli deÄŸil” dediÄŸini duydunuz mu? Madem tarihsel uygulamaya, ilk dönemin anlayışına atıf yapıyorsunuz; buyurun cevaplayın: Peygamberimiz mektup yazarak ve elçiler göndererek Arap olmayan milletleri Ä°slam’a davet ettiÄŸinde, onlardan Kur'an’dakilerden farklı hükümlere uymalarını mı istedi?

bottom of page