top of page
mozturk.png

Kur'an'ın Mekke ve Çevresini HedeflediÄŸi

Prof. Dr.Mustafa Öztürk'ün Ä°slami Ä°limler Dergisindeki (Yıl 1 Sayı 2: 2006) makalesinden kısaltılarak alınmıştır.

​

BilindiÄŸi gibi muhtelif ayetlerde Kur’an’ın dil ve hüküm itibariyle Arapça olduÄŸu bildirilmiÅŸtir. Her dil belli bir toplum içinde, kendine özgü bir kültür ve uygarlık çerçevesinde biçimlenir. Bu itibarla her dilin belli bir toplumu yansıttığı ya da bir toplumun örf, âdet, inanç, hayat felsefesi gibi birçok özelliÄŸinin dile yansıdığı söylenebilir. Netice itibariyle Kur’an’ın gerek dil ve hüküm cihetiyle Arapça olması, hitabın bütünüyle Arapların algı ve idrak dünyasına uygun biçimde kurgulanmış olmasını ifade eder.

​

Öte yandan Hz. Peygamber’in genelde Arap toplumunu özelde de KureyÅŸ kabilesini, diÄŸer bir deyiÅŸle Mekke ve çevresinde yaÅŸayan müÅŸrik Arapları uyarması için gönderildiÄŸini bildiren ayetler Kur’an hitabının tarihsel ve yerel oluÅŸunu gösterir. Keza Kur’an’ın hem Hz. Peygamber hem de kavmi için bir ÅŸan ve ÅŸeref vesilesi olduÄŸunu belirten ayetler de yine aynı noktayı iÅŸaretler.

​

Kanaatimizce çoÄŸu zaman hesabı verilmeden savunulan evrensellik söylemi gerçekte slogan düzeyinde bir söylemden ibaret olup sahici bir deÄŸer içermemektedir. Kaldı ki bu söylem, Kur’an’ın sarih beyanlarına aykırıdır. Çünkü 6/En‘âm 92, 36/Yâsîn 6 ve 42/Åžûrâ 7. ayetlerde Kur’an’ın Hz. Peygamber’e KureyÅŸ’i, Mekke ve çevresinde yaÅŸayan müÅŸrik Arapları uyarmak için gönderildiÄŸi bildirilmektedir. Özellikle 6/En‘âm 92. ve 42/Åžûrâ 7. ayetlerde Hz. Peygamber’e yüklenen tebliÄŸ misyonu, “ümmü’l-kurâ” (ÅŸehirlerin anası ya da anakent) halkını ve çevresindekileri uyarmak” ÅŸeklinde tayin edilmiÅŸtir. Ümmü’l-kurâ tabirinin Mekke’ye iÅŸaret ettiÄŸinde en ufak bir ÅŸüphe yoktur. Nitekim bu tabir hemen bütün meallerde de “Mekkeliler” veya “Mekke halkı” ÅŸeklinde tercüme edilmiÅŸtir. Mekke’nin çevresine gelince, “çevre” kelimesinin medlulünü “bütün dünya sathı” ÅŸeklinde tayin etmenin çok romantik bir yorum olduÄŸunu belirtmeye gerek yoktur.

​

Kur’an’ın nüzul gayesine iliÅŸkin yerellik olgusu son dönemde Ä°zzet Derveze ve Süleyman AteÅŸ gibi bazı müfessirlerce de dile getirilmiÅŸtir. Mesela AteÅŸ, 22/Hac 78. ayet münasebetiyle Hz. Peygamber’in ilk hedefinin kendi kavmini Müslüman yapmak olduÄŸunu, dolayısıyla “Ey insanlar!” ÅŸeklindeki Kur’an hitaplarının “Ey Araplar!” ÅŸeklinde anlaşılması gerektiÄŸini söyler.

 

Ä°zzet Derveze ise 2/Bakara 143 ve 22/Hac 78. ayetlerde zikredilen vasıfların Araplara mahsus olduÄŸuna dikkat çeker ve bilhassa 22/Hac 78. ayetteki, “Size atanız Ä°brahim’in inanç sistemini benimsemeyi öneren de O’dur” mealindeki ifade üzerine ÅŸunları söyler:

“Ayette Hz. Ä°brahim ile Araplar arasındaki kan bağına dikkat çekilmiÅŸtir. Tabiatıyla, ‘atanız Ä°brahim’ ibaresinde de sadece Araplar kastedilmiÅŸtir. Burada baÅŸka bir milletin kastedildiÄŸini söylemek gerçeÄŸi yansıtmaz. Çünkü Araplar nesep yönünden kendilerini Hz. Ä°brahim ve Hz. Ä°smail’e dayandırıyorlardı.”

​

Bu noktada özellikle 34/Sebe 28. ayetteki kâffeten li’n-nâs ibaresine istinaden Hz. Peygamber’in tüm insanlara gönderildiÄŸi söylenebilir. Fakat bu bir yorumdur. Zira klasik tefsirlerde mezkûr ibareye dair iki yorum mevcuttur. Bizce daha makul olan diÄŸer yoruma göre kâffe kelimesi ilgili ayette “engel olmak, alıkoymak” anlamında kullanılmıştır. Buna göre ibarenin aslı kâffen li’n-nâs’tır. Kelimenin sonundaki ta harfi mübalaÄŸa içindir. Hülasa, ayetteki ve-mâ erselnâke illâ kâffeten li’n-nâs ibaresi Hz. Peygamber’in insanları, yani Mekke ve çevresindeki müÅŸrik halkı ÅŸirk inancından vazgeçirmek maksadıyla gönderildiÄŸini ifade eder. Ä°lgili ayette geçen “insanlar” (en-nâs) kelimesine Mekke ve çevresindeki insanlar ÅŸeklinde bir mana verilmesine itiraz edenlerin, Kur’an’daki “Ey insanlar!” ÅŸeklindeki hitaplara klasik dönem müfessirlerce, “Ey Mekke halkı!” ÅŸeklinde mana verildiÄŸini göz ardı etmemeleri gerekir. Keza birçok ayetteki ve-mine’n-nâsi ibaresiyle de vahiy nazil olduÄŸu dönemde Mekke’de veya Medine’de yaÅŸayan belli bir insana veya bir zümreye iÅŸaret edildiÄŸi müsellemdir. Bu gerçeÄŸi görmek için klasik tefsirlerdeki rivayet malzemesine bakmak yeterlidir.

​

Kur’an dil-lisan düzeyinde de evrensellik iddiası içermez. Çünkü Kur’an Arapların diliyle inzal edilmiÅŸtir. Bazı ayetlerde açıkça belirtildiÄŸine göre Kur’an’ın Arapça olarak inzal ediliÅŸ nedeni akletme, dolayısıyla düÅŸünme ve anlamadır. Kur’an’ın Arapça oluÅŸu ile akletme arasındaki ilinti çok sarihtir ki Araplar için anlamlıdır. Nitekim Kur’an’ın Hz. Peygamber’e Arapça olarak vahyediliÅŸ gerekçesini, “Mekke ve çevresinde yaÅŸayan insanları uyarmak” ÅŸeklinde belirten 42/Åžûrâ 7. ayet bu gerçeÄŸin en müÅŸahhas delilidir. Kaldı ki ana dili Türkçe veya Ä°ngilizce olan insanlara, “Daha iyi anlamanız için bu Kur’an’ı Arapça olarak indirdik” demek abes olsa gerektir. Kısacası, Arapça nazil olan Kur’an dil düzeyinde de evrensel deÄŸil, yerel ve tarihseldir. Burada hemen belirtelim ki Kur’an’ın ArabîliÄŸi salt lisana iliÅŸkin bir niteleme deÄŸil lisanı kendisinden bağımsız sayamayacağımız kültür ve zihniyeti de kapsayan bir nitelemedir.  

bottom of page