Arayan Ä°nsan
Ä°slam'a GiriÅŸ

Bir Meal Yazarının Tecrübeleri ve Önerileri
Prof.Dr. Mustafa Öztürk'ün SöyleÅŸiler, Polemikler (Ankara Okulu: 2014) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
​
Temmuz 2011'de yeni bir yayınınız çıktı. Hem yeni bir meal hem de yeni bir dil. Neden yeni bir meal yazmaya ve meal Türkçesi dışında bir dil kullanma ihtiyacı duydunuz?
DüÅŸün Yayınlarından piyasaya çıkıp okuyucuyla buluÅŸan meal 2008 yılında Otto Yayınlan tarafından yayımlanmıştı. Ancak geçen zaman zarfında mealin ilk baskısının hem dil hem de birçok ayetle ilgili anlam takdirleri açısından problemli olduÄŸu anlaşıldı. Bu durumun anlaşılmasına kendi tespitlerimin yanında birçok okuyucunun tahlil, tenkit ve teklifleri de yardımcı oldu.
​
Mealin ilk baskısındaki dil problemi esas itibariyle yavanlık, sıradanlık, hatta profanlık sorunuyla ilgiliydi. Aslında bu sorun meal hazırlamama vesile olan Otto Yayıncılığın, “Hocam, öyle bir meal hazırlayalım ki çocuklar dahi anlasın” tarzındaki teklifinden kaynaklandı. Açıkçası, çocukların anlama düzeyini gözetelim derken meal dilinde Kur’an’ın mehabetini haleldar ettik. Evet, meal çok açık ve anlaşılır oldu olmasına ama bu arada birçok kelime ve kavramdaki ağırlık da heder olup gitti. Derken, mealin yayım aÅŸamasında Otto Yayıncılığın sergilediÄŸi tuhaf ilgisizlik ve himmetsizlik çocukların anlamasına angaje olma dönemini sonlandırdı ve böylece benim için de bu fasıl kapanmış oldu. Ardından mealdeki eksiklikleri tespit ve telafi dönemi baÅŸladı.
​
Ä°ki yıldan bu yana okuyuculardan gelen tenkitler ve teklifleri de göz önüne alarak meali adeta yeniden yazdım. Çünkü hem imansız, tövbesiz, müminsiz, müÅŸriksiz, kafirsiz bir mealin meal olmayacağı, hem de sözgelimi “dalalet" yerine sapıklık ya da “sapkınlık” yazmanın çok yavan ve yakışıksız olduÄŸu kanaatine varmıştım. Din dilinin, hele de Kur’an dilinin kendine mahsus bir ağırlığı vardı ve bu keyfiyet hiçbir hedef kitle uÄŸruna heder edilmemeliydi. Öte yandan mealin ilk baskısında muhtelif ayetlerin çevirisinin diÄŸer bütün meallerden farklı olması çok sayıda istifham ve itiraza konu oldu ve bu durum meali gerekçelendirme ihtiyacı doÄŸurdu. Mealin yeni baskısında yer alan yüzlerce izah notu iÅŸte bu gerekçelendirme ihtiyacından doÄŸdu.
​
Son olarak, birçok ayetin çevirisinde isabet kaydedemediÄŸimi, bilhassa erken döneme ait tefsir kaynaklarındaki çok önemli yorumlan gözden kaçırdığımı fark ettim ve bu defa söz konusu kaynaklan dikkatlice taradım. Neticede ilkine göre çok daha olgun bir ürün ortaya çıktı. Ä°nsan açısından kemal ve olgunluÄŸun kuÅŸkusuz sonu yok; fakat yine de ortaya çıkan üründen en azından ÅŸimdilik memnun ve mutmain olduÄŸumu söyleyebilirim.
​
Mealiniz tefsir-meal deÄŸil, fakat birçok ayetle ilgili izah notları da mevcut. Eserin kapağında tefsir kaydı bulunmasa da her meal bir ölçüde tefsir deÄŸil midir?
Hiçbir meal Kur’an’ın birebir tercümesi deÄŸildir. Herhangi bir metni kaynak dilden hedef dile aktarmak, hele de Nahl suresi 90. ayet gibi birçok ayeti, icâzı cami hüviyetinde olan Kur’an metnini nazım ve manada eÅŸdeÄŸerlilik saÄŸlayarak bir baÅŸka dilde yeniden üretmek muhaldir, külliyen ham hayaldir. Kısaca, meal Kur’an lafızlarındaki anlamların kusurlu ve küsurlu aktarımından ibarettir.
​
Ayrıca her meal bir tefsirdir. Dolayısıyla çeviri metin Allah’ın muradıyla eÅŸdeÄŸer deÄŸildir. Bilakis meal sahibinin kendi imkân ve istidadınca Kur’an elfazından anladığı mananın aktarılmasından ibarettir. Meal çalışmamızın kapağında yer alan “anlam ve yorum merkezli çeviri" nitelemesi çeviride takip ettiÄŸimiz yöntemin harfi/literal deÄŸil, tefsiri olduÄŸunu belirtmeye yöneliktir. Dikkat edilirse mealdeki anlam takdirlerimiz Kur’an’ın mantûkundan (ne söylediÄŸi) ziyade mefhûmunu (ne söylemek istediÄŸi) yansıtmayı hedeflemektedir.
​
Ä°slam’ı Anlamak Ä°çin Meal Åžart mı?
Günümüz Türkiye’sinde sayısız Müslümanın diline pelesenk olan bir mesele vardır: Kur’an’ı anlamak!
​
EÄŸer anlamaktan maksat iyi bir Müslüman, erdemli bir insan olmaksa, Kur an da bugüne kadar anlaşılmayan veya hâli hazırda izaha muhtaç olan bir tek ayet bile yoktur. Dolayısıyla Kur'an’ı anlamak için sürekli olarak meal-tefsir okuma ihtiyacı da yoktur. Asıl gayemizin her türlü pürüzden arınmış bir Müslümanlık tecrübesi olduÄŸunda hemfikirsek, “Bu tecrübeyi yaÅŸamak için Kur’an’ın neresini anlamaya muhtacız?” veya “Bugüne kadar hangi ayetin bilgisinden mahrum kalmışız?” sorusunu bizzat kendimize sormalı ve söz konusu aslî gayeye ulaÅŸmak için biteviye meal-tefsir kurcalama ve bunun üzerine konuÅŸmanın fuzulî bir iÅŸ olduÄŸu açıkça itiraf olunmalıdır.
​
Bir kez daha belirtmek gerekir ki asıl gayemiz ve niyetimiz iyi bir Müslüman, fazilet sahibi bir insan olmaksa ÅŸayet, bu gaye ve niyeti gerçekleÅŸtirme noktasında Kur’an’ı anlamak ya da bugüne kadar anlayamamış olmak gibi bir problemimiz yoktur. Zira Kur’an bizden önceki Müslüman nesiller tarafından yeterince anlaşılıp açıklanmış, hatta Kur’an’dan ne anlamamız ve almamız gerektiÄŸi bazı klasik metinlerde öz ve özet olarak sıralanmıştır.
​
BaÅŸta ulûhiyet ve rubûbiyette Allah'ın hiçbir ÅŸerik kabul etmediÄŸi inancı olmak üzere nübüvvet, ahiret gibi temel inanç ilkelerinin yanında gerçek bir Müslüman olarak yaÅŸamak için Kur’an’dan anlaşılması gereken hususlar, Allah'ın bize ihsan ettiÄŸi onca nimete karşılık iman ve salih amelle ÅŸükretmek, Allah’a ibadeti öncelikle büyük bir ÅŸükran borcu olarak ifa etmek, …, riya, yalandan uzak durmak, sair haramlarda, kaçınmak, infakta bulunup elde olanı paylaÅŸmak, iyiliÄŸi baÅŸa kakmamak, insanların haklarına tecavüzde bulunmamak, yetime, yoksula, mazlum insanlara sahip çıkmak gibi maddeler hâlinde sıralanabilir ve bütün bunlar arkalı-önlü bir A4 kâğıdına bile sığdırılabilir.
​
Müslümanlık burada zikredilen hususlardan fazla bir ÅŸey deÄŸildir; hâliyle Kur’an’ı anlamak adına Müslümanlığı yeniden keÅŸfetmeye giriÅŸmek aslında nafile bir iÅŸtir. Bu konuda keÅŸifler, yeni bilgiler ve tarifler peÅŸinde zaman tüketmekten vazgeçip mevcut, bilgilerimiz ve öteden beri bildiklerimiz mucibince edip eylemek çok daha faydalı ve hayırlı bir iÅŸ olabilir.
​
Arapça bilmeyen kiÅŸilerin Kur’an’ı anlama konusunda meal/tefsir dışında bir seçeneÄŸinin olmadığını düÅŸünürsek, mevcut mealler arasında nasıl bir tercih yapılması, bu tercihte nelere dikkat edilmesi gerekiyor? Okuyucunun, siyasi amaçlı ve bilimsel tarzda yazılan mealler, klasik diye kabul edilen ilk dönem mealleri ve çaÄŸdaÅŸ mealler arasındaki tercihi konusunda tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle meal üzerinden Kur’an’ı anlama konusuna hiç sıcak bakmadığımı belirtmeliyim. Çünkü meallerin kahir ekseriyeti Kur’an’daki anlamın bütünüyle lafızda olduÄŸu yaklaşımındadır. Birçok mealde sıkça rastlanan, “Åžüphesiz ki o, saat(in) ilmi (kendisiyle bilinenlerden) dir” [HaÅŸan Basri Çantay, Zuhrûf suresi 61. ayetin meali] gibi bilmecemsi ifadeler, ayetlerin tercümesindeki kopukluk ve kesintiler büyük ölçüde bu yanlış düÅŸüncenin eseridir. Gerçekte Kur'an'daki anlamın kökü ve ana gövdesi lafızdan ziyade, vahyin nazil olduÄŸu tarihsel-toplumsal matristedir. Bu arkaplan dikkate alınmadığında birçok ayete olmadık anlamlar yüklenebilir. Nitekim A'râf suresi 31. ayetteki “yâ benî âdeme huzû zîneteküm inde külli mescidin” ifadesi salt lafız ekseninde, “camiye/mescide giderken tertemiz, gıcır gıcır elbiselerinizle gidin" ÅŸeklinde anlaşılmaya müsait biçimde Türkçeye aktarılmakta, mezkûr ifadenin ardından gelen vekülû veÅŸrabû uelâ tüsrifû ibaresi ise bildiÄŸiniz gibi yemek duası olarak okunmaktır. Oysa bu ayet ne camiye güzel elbiseyle gitmekten ne de sofra başında yemek yemekten söz etmektedir. Bu ayetteki asıl mana ile meallerdeki mana arasındaki uçurum farkını görmek isteyenler herhangi bir klasik tefsir kitabına bakabilirler.
​
Bir Müslümanın Kur‘an-ı Kerim meali ile iliÅŸkisi nasıl olmalıdır?
Bence bu soru öncelikle “Bir Müslüman’ın Kur’an’la iliÅŸkisi nasıl olmalıdır?” ÅŸeklinde sorulmalı. Bu soruya ÅŸöyle cevap vermek mümkün: Müslüman olmanın kadrini bilen ve Allah'a teslim olma sözünün farkında olan her bir mümin ve Müslüman’ın Kur’an’la iliÅŸkisi hemdemlik iliÅŸkisi olmalıdır. Ne var ki bu iliÅŸki, cennette Âdem’in kim tarafından kandırıldığı yahut Kur’an’dan kabir azabına delil çıkıp çıkmayacağı gibi konulan konuÅŸup tartışmakla gerçekleÅŸebilecek bir ÅŸey deÄŸildir. Yine bu iliÅŸki, hesabı verilmemiÅŸ bir evrensellik edebiyatı parçalamakla da gerçekleÅŸecek bir ÅŸey deÄŸildir. Buna mukabil Kur’an’da birçok ayetin tarihsel olduÄŸunu rahatlıkla söyleyebilmek ama aynı zamanda bütün peygamberlerin tebliÄŸinde ortak olduÄŸunu bildiÄŸimiz dini-ahlâkî beyanlarından Müslüman bir kimlik inÅŸa etmekle pekâlâ mümkün olan bir ÅŸeydir.
​
Kanımca, mümin ile Kur’an etle tırnak gibi olmalıdır. Kur’an bir metin veya meal olarak okunsa bile, mutlaka sevgiyle okunmalıdır. Kur’an içten, gönülden sevilince, onun beyanları bir vecibeyi ifa duygusuyla deÄŸil, doÄŸal bir hâl olarak hayata aktarılmaya çalışılır. Ayrıca her Müslüman Kur’an’ın büyük bir ilahi lütuf ve nimet olduÄŸunu unutmamalıdır. Çünkü Allah Kur’an’ı inzal-tenzil ettiÄŸini bildirmektedir. Ä°nzal ve tenzil mekânsal olarak yukarıdan aÅŸağıya bir ÅŸey indirme deÄŸil, yücelerden tenezzül etmedir. Kur’an bir tenezzülâtı ilahiyye, yani yüceler yücesi Allah’ın onca süfliliÄŸimize raÄŸmen bize tenezzül buyurması, bizi muhatap almasıdır. Birazcık teemmül ve tefekkür edildiÄŸinde ne büyük bir ilahi lütfa nail olduÄŸumuz anlarız. Ä°ÅŸte o zaman Kur’an karşısında yürekler titrer, tüyler ürperir. Sıradan bir insanın ya da ortalama bir vatandaşın BaÅŸbakan veya CumhurbaÅŸkanı'nın özel ilgi ve alakasına muhatap olması hâlinde duyduÄŸu heyecana benzer bir heyecanı Müslümanlar Kur’an karşısında duymadıkça ne yürekler titrer ne de tüyler ürperir. Böyle bir durumda sorun çok ciddidir ve bugün her birimizde mevcut olan temel sorun da esas itibariyle bununla ilgilidir. Nitekim Ümmetin ÅŸu son asırda diÄŸer bütün asırlardakinden çok Kur’an-meal okumasına raÄŸmen daha iyi Müslüman olduÄŸunu söylemek pek mümkün olmasa gerektir.
​
Azami fayda için nasıl bir meal okuma yolu tercih edilmeli?
Öncelikle Hz. Peygamber’in sireti hakkında gerekli donanıma sahip olmak gerekir. Bunun yanında mealin imkânlar elverdiÄŸi ölçüde klasik tefsirler eÅŸliÄŸinde okunmasına ihtimam gösterilmelidir. Salt meal okumak, Kur’an’ı meal üzerinden anlamaya çalışmak, modern zamanlarda zuhur eden bir durumdur ve aynı zamanda çok problemli bir okuma ve anlama tarzıdır. Osmanlı toplumu altı yüz yıl boyunca meal okumamış, bu altı asırlık dönemin son demlerine kadar günümüzdeki gibi bir meal ihtiyacı da duyulmamıştır. Buna mukabil II. MeÅŸrutiyet’ten ve bilhassa Cumhuriyet’in ilk yıllarından bu yana iki yüz, hatta daha fazla sayıda meal dolaşıma sokulmuÅŸtur.
​
Bu son asırda din ve Kur'an algımıza çok tuhaf ÅŸeylerin arız olduÄŸu kesin; ancak bunun hikâyesi hayli uzun.
​
Kur’an’ın anlaşılmasında nebevi sireti bilmenin önemi nedir?
Kur’an’ın anlaşılmasında olmazsa olmaz ÅŸart Hz. Peygamber’in siret ve sünnetini bilmektir. Çünkü ilahi kelam Hz. Peygamber’in dilinden sadır olmuÅŸ, onun siretine paralel ÅŸekilde tarihe müdahalede bulunmuÅŸ, daha da önemlisi onun tarafından aktarılıp hayata taşınmıştır. Özellikle nüzul dönemi itibariyle Kur'an ve Hz. Peygamber ya da kitap ile hikmet etle tırnak gibidir. Unutmamak gerekir ki Müslümanlık Allah’tan baÅŸka tanrı bulunmadığı ve aynı zamanda Hz. Muhammed’in Allah'ın kulu ve elçisi olduÄŸu gerçeÄŸine tanıklık etmekle baÅŸlar. Âli Ä°mrân 3/32, Nisâ 4/136, Ahzâb 33/6, 21 gibi birçok ayette Müslümanların Allah’ın yanı sıra Rasûlullah'a itaat etmesi, onu herkesten çok sevmesi, örnek alması gerektiÄŸi belirtilir.
​
Ayetlerin de açıkça gösterdiÄŸi gibi peygambersiz Kur’an, sünnetsiz Ä°slam olmaz. Günümüzde düpedüz cahillikle, “Kur’an Bize yeter” diyenler iyi bilmelidir ki Kur’an’ın Kur’an olduÄŸunu bile Hz. Peygamber’in beyan ve tebliÄŸine borçluyuzdur. Hele hele, Kur’an ifadelerinin teevvülü (hayat pratiÄŸindeki karşılığı ve uygulaması) söz konusu olduÄŸunda, Hz. Peygamber ve onun rehberliÄŸinde yaÅŸanan ilk Müslümanlık tecrübesini bilmeye mecburuz. Müslümanlığımızın hemen tamamıyla bize ulaÅŸtığı dikkate alındığında, Hz. Peygamber ve ilk nesil Müslümanlara sonsuz ÅŸükran borçluyuzdur.
BilindiÄŸi gibi Kur’an’ın nüzulü Hz. Peygamber'in siretine paralel bir süreçtir. Bu yüzden Kur’an ifadelerinin bizim için daha anlamlı olması ve hayatımıza doÄŸrudan dokunması için, nüzûl süreci ile nebevi siret arasındaki sıkı iliÅŸkiyi dikkate almak gerekir. Bu hususu dikkate almak demek ayetler ve surelerin hangi zaman ve zeminde inzal edildiÄŸini tespit etmek ve buradan hareketle tefsir ve te'vil faaliyetine doÄŸru bir istikamet belirlemektir.
​
Kabul etmek gerekir ki siret-nüzûl iliÅŸkisinden sıkça söz edilmesine raÄŸmen pratikte bu iliÅŸkiyi bütün yönleriyle ortaya koymak pek mümkün deÄŸildir. Çünkü mevcut bilgiler ışığında tüm ayetler ve surelerin sîreti nebevinin hangi aÅŸamasında nazil olduÄŸunu belirlemek zor, hatta imkânsızdır. Bununla birlikte, siyer ve meÄŸazi ile ilgili temel eserlerdeki bilgilerin titiz ve derinlikli biçimde deÄŸerlendirilmesiyle birçok ayetin daha sarih bir ÅŸekilde anlaşılacağı kuÅŸkusuzdur.