Arayan Ä°nsan
Ä°slam'a GiriÅŸ
Hasan Basri yaranından ve tabiin neslinden.
​
Sahabe hakkında:
“Biz sahabenin hallerini biliriz. Onlar giyim hususunda birbirini kınamazdı. Ä°yi cins elbise giyen, kendisi gibi giyemeyeni ayıplamaz, hor görmezdi. Ä°yi giyinemeyen de iyi giyineni kıskanmazdı. Her biri kendi aleminde idi.’’ derdi.
​
748’de Basra’da vefat etti.
​
Tasavvuf Yoluna Girmesi
Tevbesi ve zühd yoluna sülukû ÅŸöyle: Bir gece arkadaÅŸlarıyla birlikte bir eÄŸlence alemine vardı. EÄŸlenceden sonra derin bir uykuya daldı. Hakk, onun çalmakta olduÄŸu udun dilinden ÅŸöyle uyardı: “Ya Malik sana ne oldu ki hala tevbe etmiyor da, lehviyatla uÄŸraşıyorsun?” DehÅŸet ve heybetle yatağından fırladı. Hemen Hasan Basri’nin meclisine gitti ve onun huzurunda tevbe etti.
​
Tevbesinden sonra kendisini Hakka ibadete verdi ve geceleri uyumaz oldu. Kızı:
-
Babacığım, neden uyumuyorsun, diye sorduğunda:
-
Ölümün beni uyurken yakalayıvermesinden korkarım, dedi.
“Layık olmadığım için suf giymek istemem, zira suf giymek için benlikten arınmış bir iç temizliÄŸine sahip olmak lazımdır.” derdi ve ÅŸöyle ilave ederdi:
“Malik delirdi demeyeceklerini bilsem, çul giyer, halkın içinde başıma kül saçardım.”
​
Kadının birisi kendisine: “Ey mürai!” diye bağırdı. O ÅŸöyle karşılık verdi:
“Basralıların kaybettiÄŸi ismimi bu kadıncağız buldu.”
Zühd
Zahiddi, dünya nimetlerine deÄŸer vermezdi. Ev halkına: “Azla yetinen benimledir. Aksi halde ayrılığa razı olun.” derdi. Evi dünyalıktan yana bomboÅŸtu. Bir Mushaf-ı Åžerif, bir ibrik, bir hasır hepsi o kadar.
​
“Dünyalıktan yana ağırlığı fazla olanlar helak oldu.” der, ÅŸöyle dua ederdi:
“Allah’ım! Malik bin Dinar’ın evine dünyalıktan yana fazla bir ÅŸey girmesin.”
​
MaiÅŸetini hurma yaprağından sepet yaparak ve Mushaf yazarak te’min eder, elinin emeÄŸiyle geçinirdi. Dünya ve dünya sevgisi hakkında ÅŸöyle buyurdu:
“Nasıl ki beden, hastalandığı zaman yeme, içme, uyku ve istirahatten zevk almazsa, kalb de dünya hastalığına tutulunca vaz ve öÄŸütten haz duymaz.”
​
Åžu iki ÅŸeyin dünya sevgisine iÅŸaret olduÄŸunu söylerdi:
-
Midenin daima dolu olması; çünkü böylesinin anlayışı kıt olur, bütün gayesi yemek, içmek ve cinsi arzudan ibaret bulunurdu.
-
YataÄŸa yatınca ne zaman sabah olacak da oyun ve eÄŸlenceye gideceÄŸim, neler yeyip içeceÄŸim demek; çünkü böyleleri bir laÅŸe gibi yatar kalkardı.
Korku ve Hüzün
Naklederler ki:Malik bin Dinar bir defasında Fatiha suresinde “Ä°yyake na’budu ve iyyake nesteiyn” (ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım dileriz) ayetini okuyunca hüngür hüngür aÄŸladı. Sonra ÅŸöyle buyurdu:
“Åžayet bu ayet, Allah’ın kitabında bulunmasa ve okunması emrolunmamış olsa, asla okumazdım. Bu sözden maksadım ÅŸu: “Sadece sana kulluk ederim.” dediÄŸim halde yakinen biliyorum ki, hala nefsimin kuluyum. “Ancak senden yardım dilerim." dediÄŸim halde hala onun bunun kapısına koÅŸuyor, teÅŸekkür ve ÅŸikayetlerimi herkese arz ediyorum.
​
Bir gün kendisine sordular:
-
Nasılsın?
Cevap verdi:
-
Nasıl olacağım, Allah’ın nimetini yiyor, ÅŸeytanın sözünü tutuyorum.
Kalbin hüzünlü olmasını kalbin imarına vesile sayar, ÅŸöyle buyururdu:
“Hüzün kalbin bekçisi gibidir. Nasıl ki, bir evde oturan olmayınca ev harab olursa, aynı ÅŸekilde hüzün bulunmayan kalp de harap olur.”
​
Ahir ömründe kendisinden nasihat isteyen birine ÅŸöyle buyurdu:
“KurtuluÅŸa ermek isteyen her iÅŸte ve her zamanda olana rıza gösterir. Zira senin iÅŸini yapan O’dur.”
​
Malik b. Dinar (v.748)
Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz'ın Gönül Erleri (Erkam:2017) kitabından kısaltılarak alınmıştır.
Ebu Nuaym el-İsfehani'nin Allah Dostları (Şule:1996) eserinden alınmıştır.
Marifetullah, Zikir
Süleyman el-Havas naklediyor:
Mâlik b. Dinar; “Dünya ehli dünyadan çıktılar. Ama oradaki en tatlı ÅŸeyi tatmadan” dedi.
Oradakiler;
“Nedir o ey Mâlik?” dediler. Mâlik;
“Marifetullah’ cevabını verdi.
​
Cafer, Mâlik’ten naklediyor:
“Hiç bir zengin, hiçbir servet sahibi Allah’ı anmak kadar güzel bir lezzeti tatmamışlardır.”
​
Cafer, Mâlik b. Dinar’dan naklediyor:
“Sıddık (doÄŸruluk, samimiyet) kalpte zayıf ve çelimsiz olarak doÄŸar. Tıpkı bir hurma aÄŸacının incecik tek bir fidan halinde yetiÅŸmesi gibi. EÄŸer bir çocuk onu yorar, kırarsa, ya da bir hayvan onu yer, budarsa, aslı ve saÄŸlamlığı gider. O fidan tekrar yeÅŸerir, yeniden boy verir, yeniden geliÅŸir. Nihayet saÄŸlam, kökü ta derinlere varan bir gövde meydana gelir. Bu gövdenin ılık bir gölgesi, yenecek meyveleri vardır. Sahibi onu aradıkça Allah samimiyetini güçlendirir. Sonunda mübarek, güzel bir huy ortaya çıkar. Bu huy o adamın nefsine bereket olur, o adamın sözü günahkârların derdine çare olur.
​
Peki siz böyle samimi insanlar gördünüz mü? Ben gördüm:
Hasan (el-Basrî), Said b. Habîr ve diÄŸerlerinden bahsediyorum. Allah bu gibi insanların sözleri ve öÄŸütleriyle bir sürü insanı diriltir.”
Zühd
Cafer, Mâlik’ten naklediyor:
Ä°lim ehli ÅŸöyle der: Her günahın aslına, esasına baktık, mal sevgisinden baÅŸka bir ÅŸey görmedik. Mal ve dünya aÅŸkından uzak olan, hakiki ferahlığa eriÅŸir, istirahat eder.” Bazı hikmetli kitaplarda geçiyor. Allah (c.c) ÅŸöyle buyuruyor: “Âlim bir kul dünyaperest olduÄŸunda, ona uygulayacağım en küçük belâ, en küçük alay; kalbinden zikrimin tadını almam, onu çorak bırakmamdır!”
​
Mâlik diyor ki:
“Vücut hastalandığında, yemek de yiyemez su da içemez. Ne uyuyabilir, ne de rahat edebilir. Kalp de öyledir. Ona dünya tutkusu (bir sülük gibi) yapıştığında, ne öÄŸüt alır, ne Allah’ı zikredebilir.”
​
Cafer anlatıyor:
Mâlik b. Dinar, yün bir ÅŸalvar giyer, hafif bir aba ile gezinirdi. Kış gelince sırtına bir kürk atar, bir baÄŸ ve yine bir aba ile dolaşırdı. Geçimini mushaf yazarak saÄŸlardı. El emeÄŸinden fazla para almaz, kazandığını bakkalına öder, yiyeceÄŸini alırdı. Genelde bir mushafı dört ayda yazardı.
​
Selam b. Miskin anlatıyor:
Mâlik b. Dinar’ın yanına geldim. Son hastalığındaydı. Eve girdiÄŸimde eski, kumlara karışmış bir yaygı gördüm. Mâlik orada uzanmıştı. Başının altında parça parça bir giyecek ve sepet vardı. Oradan kupkuru iki dilim ekmek çıkardı. Oturdu. Ekmekten parçalar koparıp suya atmaya baÅŸladı. Nihayet ekmek parçalarının yumuÅŸadığına kanaat getirince bana dönerek, orada bulunan bir torbayı istedi. Torbayı uzattım. Baktı. Ä°çinden bir kese çıkardı.
Kese tuz doluydu.
​
“Buyur dedi bana.
​
“Ey Ebu Yahya! Åžu anda yiyemem iÅŸtahım yok" dedim. Mâlik;
​
“Yazık, yazık! Sen de tatlı suya kananlardansın. Tuzlu suyu içemezsin” dedi.
​
Mâlik daima, rızkının sadece yaÅŸayabilecek kadar olması için Allah’a dua ederdi.
​
Cafer, Mâlik’ten naklediyor:
“Alim odur ki, evine vardığında, hasır bir seccade, mushaf, abdest ibriÄŸi görürsün. Yani orada âhiretin izini farkedersin.”