top of page
inanç2.jpg

Kenan Sevinç'in Ä°nançsızlık Psikolojisi (Çamlıca: 2017) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Örneklerle İnançsız Olma Süreci

Caldwell Harris ve arkadaÅŸları (2011) inançsızlığın nedenlerini araÅŸtırmışlar ve katılımcılara “nasıl inançsız oldunuz” sorusunu yöneltmiÅŸlerdir. Katılımcıların büyük çoÄŸunluÄŸu, dinin mantıksal olarak anlamlı olmadığını ifade etmiÅŸken (%47), duygusal nedenlere iÅŸaret edenlerin oranı yalnızca %27 çıkmıştır (olumsuz kiÅŸisel tecrübe %9, din adamlarının tutarsızlıkları %15, beklentilerin karşılanmaması %3).

​

Yapılan araÅŸtırmalar, bireyin ateizmi tercih etmeden önce dini inancıyla ilgili ÅŸüpheye düÅŸtüÄŸünü ve bir süre sonra da inancını yitirdiÄŸini göstermektedir. Hunsberger ve Altemeyer (2006), bu ilk ÅŸüphelerin 13-20 yaÅŸ aralığında yaÅŸandığını söylemektedir. Streib ve Klein (2013), dinden ayrılmaların yaklaşık %80’inin 25 yaşından önce gerçekleÅŸtiÄŸini ifade etmektedir.

​

KiÅŸinin 15-20 yaÅŸ aralığında dinini inkâr edecek düzeyde bir entelektüel birikime sahip olması pek olası gözükmemektedir. Åžüphelerin ortaya çıkmasından sonra kiÅŸinin okuyup araÅŸtırması ilk bakışta entelektüel bir inkâr gibi gözükebilir, ama burada ilk ÅŸüphelerin nasıl baÅŸladığı araÅŸtırılmalıdır.

​

Entelektüel Faktörlerin Etkisi

AraÅŸtırma bulgularından hareketle Shand (2000), bu kiÅŸilerin dini tutum ve inançlarında meydana gelen deÄŸiÅŸimin dini konularda çalışmakla veya kitap okumakla meydana gelmediÄŸini söylemektedir. Ayrıca dini meseleler üzerinde sistematik bir akıl yürütmenin ve mantıksal çıkarımların da söz konusu olmadığını ifade etmektedir.   

 

Entelektüel geliÅŸmiÅŸliÄŸin birkaç göstergesi vardır: eÄŸitim, IQ, kitap okuma, entelektüel tartışmalara veya konuÅŸmalara girmekten hoÅŸlanma, konuyla ilgili yayınları takip etme, inançsızlıkla ilgili birtakım grupların içine girme veya onların faaliyetlerine katılma ve benzerleri.

​

İnançsızların büyük çoÄŸunluÄŸu, inançsız olmalarının, entelektüel geliÅŸimlerinin bir ürünü olduÄŸunu iddia etmektedir. Entelektüel geliÅŸim göstergeleriyle inançsızlık arasındaki iliÅŸkinin incelenmesi konuya kısmen ışık tutacaktır.

​

Mülakatta, katılımcılara ne sıklıkta kitap okudukları sorulmuÅŸtur. Katılımcıların yarısı, ayda bir-iki kitap okuduÄŸunu ifade etmiÅŸtir. Türkiye ÅŸartlarında bu oldukça iyi bir orandır. Bu kiÅŸilerin, inanç ve inançsızlıkla ilgili hangi kitapları okudukları sorularak, soru daha da somutlaÅŸtırılmıştır. Verilen cevaplar üç ana kategoriye ayrılmıştır:

  1. İnanç veya inançsızlıkla ilgili herhangi bir kitap okumadım,

  2. Kutsal Kitap, Kuran, hadis kitapları veya diğer dini kitaplar,

  3. İnançsızlıkla ilgili kitaplar (örn. R.Dawkins, T.Dursun, I. Arsel).

 

Katılımcıların %15’i inanç veya inançsızlıkla ilgili herhangi bir kitap okumadığını belirtmiÅŸtir. Katılımcıların %65’i Kutsal Kitap, Kur’an veya diÄŸer dini kitapları okuduÄŸunu belirtmiÅŸtir, inançsızlıkla ilgili en az bir kitap okuyan katılımcıların oranı yalnızca %46’dır. Yani katılımcıların yarıdan fazlası, inançsızlıkla ilgili hiçbir kitap okumamıştır. İnançsızlıkla ilgili okunan kitapların çoÄŸunlukla Dawkins’e ait olduÄŸu görülmüÅŸtür.

​

Bir kiÅŸinin, inanç-inançsızlık konusunda bilgi sahibi olmasını saÄŸlayacak tek kaynak kitaplar deÄŸildir. Bu nedenle katılımcılara, inanç/inançsızlıkla ilgili TV veya internet yayınlarını takip edip etmedikleri sorulmuÅŸtur. Katılımcıların %37,5’i hayır cevabını verirken, yalnızca %50’si evet cevabım vermiÅŸtir. Bu veriler, inançsızların entelektüel aktivitelerden çok hoÅŸlandıklarını belirttiklerini ama yaklaşık yarısının inançsızlıkla ilgili entelektüel olarak aktif olmadığını göstermektedir.

​

Mülakatta, katılımcılara fikirlerinden etkilendikleri herhangi bir düÅŸünür, filozof veya bilim adamı olup olmadığı sorulmuÅŸtur. Katılımcıların %25’i bu soruya hayır diyerek cevap vermiÅŸtir. DiÄŸer katılımcılar ise bir veya birkaç isim bildirmiÅŸtir. En yüksek oranda bildirilen isim R.Dawkins’tir (%21,8). Bunu daha sonra N.D.Tyson, C.Sagan ve A.Einstein izlemektedir. Bu isimlerin ortak özelliÄŸi ise tamamının bilim adamı olmasıdır. İnanç-inançsızlık konusunda kitapları okunan veya fikirleri benimsenen herhangi bir filozofun ismi baskın biçimde ön plana çıkmamıştır. Türk örneklem, inançsızlık etiketlerinde “bilimci” etiketini ön plana çıkardığı gibi, inançsızlık konusundaki referanslarda da bilim adamlarını ön plana çıkarmaktadır.

​

İnançsızlar din ile bilim arasında nasıl bir iliÅŸki olduÄŸunu düÅŸünmektedir?

​

Katılımcıların, iki kiÅŸi hariç tamamı evrim teorisinin tamamen doÄŸru olduÄŸunu, dünyadaki tüm yaÅŸamın tesadüfen ve evrim sürecinde oluÅŸtuÄŸunu düÅŸünmektedir. Din-bilim iliÅŸkisine dair soruya 8 kiÅŸi cevap vermemiÅŸtir. DiÄŸer katılımcıların tamamı din ile bilim arasında bir iliÅŸki olmadığını, dini önermelerle bilimsel önermelerin çeliÅŸik olduÄŸunu, bilimin ilerlemesiyle birlikte dinin yavaÅŸ yavaÅŸ yok olacağını düÅŸünmektedir.

​

Mülakatta, katılımcıların entelektüel sebeplere dayalı olarak inançsızlığa yönelip yönelmediklerini ve entelektüel olarak aktif olup olmadıklarını tespit etmek için bir dizi soru sorulmuÅŸtur. Bunlardan biri, bir Tanrı’nın olmadığına dair en güçlü kanıtlarının ne olduÄŸu sorusudur.

  • Katılımcıların %18’i Tanrı’nın olmadığına dair herhangi bir kanıtı olmadığını veya olmayan bir ÅŸeyin kanıtlanamayacağını söylemiÅŸtir.

  • En yüksek orana sahip kanıt kötülük problemidir (%21,8).

  • Daha sonra bilimsel geliÅŸmelerin veya evrim teorisinin bir Tanrı’nın olmadığını gösterdiÄŸi iddia edilmiÅŸtir (%15,6).

  • Katılımcıların önemli bir kısmı, bir Tanrı’nın olmadığının en önemli kanıtının, bir Tanrının olduÄŸuna dair kanıt olmaması olduÄŸunu söylemiÅŸtir (%15,63).

 
İnançsızlığı RasyonelleÅŸtirme

İster inançsız olarak yetiÅŸsin ister sonradan inançsız olsun, inançsızların çoÄŸu, inançsız olmalarının rasyonel gerekçeleri olduÄŸunu ve Tanrıya inanmanın mantıklı bulunmaması nedeniyle veya Tanrı’nın varlığının kanıtı olmaması nedeniyle Tanrıya inanmadığını belirtmiÅŸtir. Fakat hayat hikâyeleri incelendiÄŸinde, rasyonel çabanın, eÄŸitimin, entelektüel geliÅŸimin, mantık yürütmenin veya dinlerdeki çeliÅŸkileri görmenin bir sebep deÄŸil, sonuç olduÄŸu veya sürecin ileriki aÅŸamalarında ortaya çıkan tamamlayıcı unsur olduÄŸu görülmektedir.

​

Leyla

ÖrneÄŸin katılımcılardan Leyla, bir tecrübesini ÅŸöyle nakletmektedir:

 

Ortaokula yeni baÅŸladığımız yaz, bisikletlerimizle evimizin bulunduÄŸu bölgeden biraz uzaklaşıp geniÅŸ macera turları yapardık. Bu turlarda her gün bir camide mola verip su içer bisikletlerimizi yıkardık. Bu caminin imamı bizi “boÅŸ boÅŸ” bir yaz geçirmememiz, biraz Kur’an öÄŸrenmemiz için camideki Kur’an kursuna çağırdı. Mahalledeki tüm çocuklarla beraber Kur’an kursuna baÅŸladık. Çok soru sorduÄŸum için Kur’an kursundan ikinci gün imam beni kovdu. Bu durumu anneme anlattığımda gülerek bana her ÅŸeyi kendisinin öÄŸreteceÄŸini belirtti. Bana Kuran, İncil ve Kitabı Mukaddes’i getirdi. Tüm yaz hepsini sırayla okuttu. Sanıyorum fikirlerim bu aÅŸamada ÅŸekillenmeye baÅŸladı.

​

Bu bireysel tecrübe incelendiÄŸinde, bu kiÅŸinin dine gayet eleÅŸtirel yaklaÅŸtığı, din adamının bu sorulara cevap veremediÄŸi ve sonra dini metinleri kendisinin incelediÄŸi, bu süreçte de dini metinlerdeki çeliÅŸkileri görerek inançsız olduÄŸu iddia edilebilir. Bu durumda tüm süreç entelektüel faktörlere dayanacaktır. Fakat konu biraz daha irdelendiÄŸinde, din adamına yönelik reaksiyoner bir tutumun hem bireyde hem de bireyin ailesinde yer aldığı görülecektir. Yani entelektüel bir arayıştan önce, dine veya din adamına yönelik bir duruÅŸ zaten mevcuttur. Ayrıca bu bireyin mülakat verileri incelendiÄŸinde “ailemin dini inançları çok kuvvetli deÄŸil” dediÄŸi, anne ve babasının dindarlık düzeyinin çok düÅŸük olduÄŸu, ebeveynlerinin sadece geleneksel olarak inandığı ve ibadet etmediÄŸi görülmektedir. Bu durumda dine yönelik sorgulamanın baÅŸlamasından çok önce, birçok çevresel faktör, bireyi dine karşı mesafeli hale getirmiÅŸtir. Daha sonra din kurumuna ve din adamlarına yönelik duygusal reaksiyon baÅŸ göstermiÅŸtir. Dinden kopuÅŸun son aÅŸaması ise dindeki çeliÅŸkileri tespit etmek ve kopuÅŸu düÅŸünce boyutunda tamamlamaktır.

​

Jamal

Leyla’nın hikâyesine çok benzer bir diÄŸer hayat hikâyesi Jamal’e aittir. Yabancı Müslüman bir katılımcı olan Jamal, ironik bir ÅŸekilde, dinin inancını kaybettiÄŸi an bir camide olduÄŸunu söylemektedir:

İnancımı kaybettiÄŸimde bir camideydim. İmam vaaz veriyordu. Öldürülen Pakistanlılara hakaret ediyordu. O an ben imama olan saygımı kaybettim.

 

Jamal’in o an imama olan saygısını ve beraberinde dine olan saygısını kaybetmesi, inançsızlığa yönelmesinin baÅŸlangıcı ve sebebi midir? İmamın bu sözlerine maruz kalan diÄŸer vicdan sahibi Müslümanlar neden inançsızlığa yönelmemiÅŸtir. Bu sorunun cevabını bulabilmek için, Jamal’in hayat hikâyesini biraz irdelemek gerekmektedir.

Jamal, annesinin dindarlığını 2, babasının dindarlığını ise 1 olarak derecelendirmektedir. Jamal’in annesi Müslümandır ama babası ateisttir. Ailesinde kendisinden ve babasından baÅŸka ateistler de vardır. Jamal, ülkesinin maruz kaldığı bir doÄŸal afetten sonra yine Tanrı’nın varlığını sorgulamış ve “eÄŸer bir Tanrı olsaydı bu kadar Kötülük olmazdı” diye düÅŸünmüÅŸtür. Fakat Jamal, inançsızlığa yönelmesinin tamamen entelektüel geliÅŸimine baÄŸlı olduÄŸunu düÅŸünmektedir. Ona göre, dini önermeler üzerinde düÅŸünmek, okumak, araÅŸtırmak ve benzeri entelektüel faaliyetler içinde bulunmak zamanla onun Tanrı inancım kaybetmesine neden olmuÅŸtur. Jamal’in camide yaÅŸadığı tecrübe, inancının sorgulanmaya baÅŸladığı sıfır noktası deÄŸil, daha önce baÅŸlayan bir sürecin devam ettiÄŸi aÅŸamalardan biridir.

​

Wilma

Wilma’nın Annesi dinsizdir. Babasından ayrı olarak büyümüÅŸtür. KardeÅŸi ve büyük babası da inançsızdır. Annesi kanser olmuÅŸtur. Ailesinden uzakta yatılı okumuÅŸtur. Kilisede cinsel istismar haberleri duyması onun kiliseye karşı ÅŸüpheyle bakmasına neden olmuÅŸtur. Tanrı’nın olmadığının kanıtı olarak kötülük problemini görmektedir. Düzenli olarak kitap okuyan Wilma, inançsızlıkla ilgili hiçbir kitap okumamıştır ve hiçbir yayını takip etmemektedir. 

​

İlknur

İlknur Alevi bir aileden gelen İlknur’un anne-babası dine ilgisizdir ve kardeÅŸi agnostiktir. Felsefe eÄŸitimi gören İlknur, okuduÄŸu bölümün, hocalarının ve inançsız arkadaÅŸ çevresinin, fikirlerinin oluÅŸmasına etki ettiÄŸini söylemektedir. İlknur doÄŸrudan inançla veya inançsızlıkla ilgili bir kitap okumamıştır.     

         

Deniz

Deniz Annesi dine ilgisiz, babası ise inançsız olan Deniz, kendisini dinsiz olarak tanımlamaktadır. Babaannesinin ölümü, onun için travmatik bir olaydır ve dua etmenin iÅŸlevini sorgulamasına neden olmuÅŸtur. 13-14 yaÅŸlarından sonra dini inancını kaybetmeye baÅŸladığını söylemektedir. Üç yıl önce geçirdiÄŸi psikolojik rahatsızlık neticesinde, doÄŸaüstü herhangi bir ÅŸeye inancı kalmamış. Deniz inançsızlıkla ilgili herhangi bir kitap okumamıştır.

​

Nihat

Anne-babası dindar olan Nihat, onlarla baÄŸlarını koparma noktasına gelmiÅŸtir. Babası inançsızlığa karşı sert tepki göstermektedir. Dünya görüÅŸünün geliÅŸmesini etkileyen faktörlerin başında ateist bir arkadaşının olmasını saymaktadır. Bu arkadaşının etkisiyle sorgulamaya baÅŸladığını belirtmektedir. Nihat henüz inançsızlıkla ilgili bir kitap okumamıştır. “Beni kendine çeken herhangi bir inanç mevcut deÄŸil” diyerek inançsız olmasının nedenini açıklamaktadır.  

          

Michael 

Kendisini ve ebeveynlerini agnostik olarak tanımlamaktadır. Dünya görüÅŸünü etkileyen olayları ÅŸöyle sıralamaktadır: “anne-babamın boÅŸanması, felsefe okumam, evliliÄŸim ve oÄŸlumun olması”. Anne-babasının boÅŸanmasının, inançsızlık serüveninin baÅŸlangıç noktası olduÄŸunu söylemektedir. Tanrı’nın varlığını sorgulamasına neden olan birçok problem ileri sürmektedir. Birçok dini kitabın yanı sıra Hitchens, Dennett ve benzeri birçok ismi okumuÅŸtur. Michael, Tanrı’nın var olduÄŸunun veya yok olduÄŸunun kanıtlanamayacağına inanmak bakımından agnostik, bir Tanrı’nın var olduÄŸuna inanmamak bakımından ateist olduÄŸunu belirtmektedir.

​

Bilal       

Bilal’in anne-babası dindar deÄŸildir. KardeÅŸlerinden biri ateisttir. Çocukluk yıllarında dindarların kendisini çok olumsuz etkilediklerini söylemektedir. Genç yaÅŸla sol siyasi hareketlerin içinde olmuÅŸ, tutuklanmış ve uzun süre cezaevinde kalmıştır. Cezaevinde kalması onun dünya görüÅŸünün geliÅŸmesini etkilenen en önemli olaydır. Cezaevi yıllarında din konusunda uzun okumalar yaptığını belirtmektedir. Kötülük problemini kanıt olarak sunan Bilal, dini metinler dışında Turan Dursun’u okumuÅŸtur. İlk baÅŸlarda çevresindeki insanlara tepki olsun diye ateistim dediÄŸini söyleyen Bilal, daha sonra “bilimsel” olarak dinin çeliÅŸkilerini gördüÄŸünü belirtmektedir.     

​

Aynur

Aynur'un anne-babası dindardır. Aynur’un fikirleri onlara ters geldiÄŸi için sürekli tartıştıklarını belirtmektedir. Aynur, üniversiteye baÅŸladıktan sonra dini inancından vazgeçmiÅŸtir. Evrim teorisini öÄŸrenmesi ve yeni insanlarla tanışması ondan bu deÄŸiÅŸimi baÅŸlatmıştır. Sık sık kitap okuyan Aynur, Dawkins’in kitaplarını okumuÅŸtur.

​

Burcu    

Burcu, dindar bir çevreden gelmektedir ve anne babası dindardır. Kitap okumanın, onun zamanla fikirlerini deÄŸiÅŸtirdiÄŸini ifade etmektedir. İlk kırılmayı 10-12 yaÅŸlarında yaÅŸadığını iddia etmektedir. Fakat tam olarak inancını kaybetmesi bir yıl önce gerçekleÅŸmiÅŸtir. Üniversiteye gittikten sonra “dar” muhafazakâr çevreden kopması, “gerçek” dünyayı görmesini saÄŸlamış. İnanç ve inançsızlıkla ilgili birçok kitap okuduÄŸunu söyleyen Burcu, bir aile dostları tarafından ki bu kiÅŸinin ÅŸeyh olduÄŸunu söylemektedir, cinsel tacize maruz kaldığını belirtmektedir. 

​

Aydın    

Aydın, inançlı bir aileden gelmektedir ve anne-babasıyla iliÅŸkileri kötüdür. KardeÅŸleri ve kuzenleri arasında inançsız olanlar vardır. “Sahtekâr dindarlar”ın onun dünya görüÅŸünün oluÅŸmasında etkili olduklarını iddia etmektedir. Aydın, üniversitede inançlı olduÄŸunu, mezun olduktan sonra inancını deÄŸiÅŸtirdiÄŸini belirtmektedir. Dawkins’in kitaplarını okuyan Aydın, “ben kitap okuyarak inançsız olmadım" diyerek inançsızlığa geçiÅŸte reaksiyoner tavrının daha etkin olduÄŸunu vurgulamaktadır.              

​

Tom

Tom’un anne babası Lutheran’dır ama dindar deÄŸildir. Tom, hayatının her döneminde ateist olduÄŸunu iddia etmektedir. Üniversiteye gittiÄŸinde inançsızlıkla ilgili farkındalığının geliÅŸtiÄŸini söylemektedir. Kendi ifadesiyle eÄŸitim, inançsızlıkla ilgili tavrını deÄŸiÅŸtirmemiÅŸ ama geliÅŸtirmiÅŸtir. Çok sık kitap okuyan Tom, dini metinlerin yanı sıra Hitehens, Nill Carter ve benzeri birçok kiÅŸinin kitabını okumuÅŸtur. İnançsızlıkla ilgili yayınları ve programları takip etmektedir ve inançsızlıkla ilgili bir derneÄŸin aktif üyesidir.

​

Jane

Anne ve babasını inançlı olarak tanımlamaktadır (dindarlık düzeyleri 3). Üniversiteye gittikten sonra geniÅŸ bir bakış açısı kazandığını ve farklı görüÅŸlere sahip insanlarla tanıştıktan sonra dünya görüÅŸünün deÄŸiÅŸmeye baÅŸladığım belirtmektedir. Jane, tarih boyunca insanların inandıkları yüzlerce dinden ve Tanrıdan bahsetmekte ve bunların hiçbirinin gerçek olduÄŸuna dair kanıt bulunmadığını iddia etmektedir. Jane, Hitehens, Dawkins, Harris gibi isimlerin kitaplarım okumuÅŸtur, inançsızlıkla ilgili yayınları ve programlan takip etmektedir.

​

Berk

Annesini spiritüel olarak tanımlayan Berk’ın babası oldukça dindardır. Daha önce Tanrı’ya inanan Berk, zamanla okuduÄŸu kitapların etkisiyle inancını kaybettiÄŸini belirtmektedir. En çok etkilendiÄŸi kitap Dawkins’in kitabıdır. Aldığı eÄŸitim ise onu dolaylı olarak etkilemiÅŸtir. Tanrı’nın varlığına dair kanıt nedir diye sorulduÄŸunda, müddei iddiasını ispatla mükelleftir anlamında cevap vermektedir. Berk, Dawkins’in kitapları ağırlıklı olmak üzere birçok yazarın eserini okumuÅŸtur. Berk, yüksek lisans derecesine sahiptir ve ispatsız olarak bir ÅŸeye inanmayı reddetmektedir.

​

Çevresel ve Duygusal Faktörlerin Etkisi

İnançsız olarak büyüyenlere, dünya görüÅŸünüzün inanç ve inançsızlık açısından geliÅŸmesine veya deÄŸiÅŸmesine etki eden faktörler nelerdir diye sorulduÄŸunda, katılımcıların yaklaşık yarısı entelektüel faktörlere, diÄŸer yarısı ise çevresel ve duygusal faktörlere atıfta bulunmaktadır. Çevresel ve duygusal faktörlerin aile, sosyal gruplar, din-dindar karşıtlığı ve zorlu yaÅŸam olayları oldukları görülmektedir.

​

Emel

Bu kiÅŸilerden biri olan Emel, 30 yaşında, lisans mezunu bir kadındır. Emel, inançsız olma nedeni sorulduÄŸunda, okuldaki entelektüel ortamı bir gerekçe olarak göstermektedir. Emel, kendi dünya görüÅŸüyle örtüÅŸen bir temel eÄŸitim görmüÅŸtür, ama hiç din eÄŸitimi almamıştır. İlerleyen yaÅŸlarda kutsal kitapları okuyarak kendisi bilgi sahibi olmaya çalışmış, sonra okuduklarının hepsinin saçma ÅŸeyler olduÄŸu kanaatine ulaÅŸmıştır. Ona göre Tanrı’nın varlığı tamamen mantık dışıdır. Dinin insan özgürlüÄŸünü kısıtladığını, dindarların bir afyon içinde yaÅŸadığını ve din adamlarının birer tacir olduÄŸunu düÅŸünmektedir. Emel, içinde bulunduÄŸumuz toplumun gitgide muhafazakârlaÅŸtığını ve buna baÄŸlı olarak da hoÅŸgörüsüzleÅŸtiÄŸini düÅŸünmekte ve bundan hoÅŸnutsuzluk duymaktadır. Emele Tanrının var olmadığına dair en güçlü kanıtın ne olduÄŸu sorulduÄŸunda, herhangi bir kanıt sunmamakta, “olmayan bir ÅŸeyin ispatı yoktur” diyerek cevap vermektedir. Emel inançsız olma gerekçesini ÅŸöyle dile getirmektedir:

 

“Herhangi bir dine ihtiyacım yok. İrade sahibi yaratıcı bir gücün olduÄŸu savı son derece mantık dışı. Bence din ve Tanrı insanın korku ve düzen ihtiyacı sebebiyle yarattığı bir ÅŸey ve artık buna ihtiyacımız yok.”

 

Emel, inançsızlığını entelektüel bir zemine oturtmak istemektedir. Öte yandan, ayda bir kitap okuduÄŸunu söyleyen Emel, İlhan Arsel’in bir kitabı dışında (kitabın ismini belirtmedi) inançsızlıkla ilgili hiçbir kitap okumamıştır.

​

Emel’in aile yapısına bakıldığına, annesi dine ilgisiz ve babası agnostiktir. Her iki ebeveynle iliÅŸkileri iyidir ve güçlü aile baÄŸları vardır. Emelin büyükbabası da inançsızdır. Yani Emel’in ailesi, inançsız olarak sosyalleÅŸmesi için gerekli ÅŸartları taşımaktadır. Emel’in hayat hikâyesi bütünüyle ele alındığında, ailesinin ve çevresinin etkisiyle inançsız olarak yetiÅŸtiÄŸi, ama sonradan inançsızlığının mantıksal gerekçelerini kendisinin inÅŸa etmeye çalıştığı görülmektedir.

​

OÄŸuz

İnançsız doÄŸup büyüyenler arasında, entelektüel faktörlere atıf yapan bir diÄŸer kiÅŸi OÄŸuz'dur. OÄŸuz 21 yaşında üniversite öÄŸrencisi bir ateisttir. OÄŸuz, doÄŸru akıl yürütmenin ve kitapların, inançsız oluÅŸunda etkin faktörler olduÄŸunu söylemektedir. OÄŸuz’a göre Tanrı’nın olmadığıyla ilgili en önemli kanıt kötülük problemidir. İki haftada bir kitap okuyan OÄŸuz, dini metinlerin yanı sıra, inançsızlıkla ilgili birçok kitap okumuÅŸtur. OÄŸuz, daha önce psikolojik bir rahatsızlık geçirmiÅŸ ve tedavi görmüÅŸtür. Fakat kendisi, bu rahatsızlığın, inançsız oluÅŸuyla bir ilgisi olmadığım belirtmektedir. OÄŸuz, inançsız olmasının gerekçesini ÅŸöyle açıklamaktadır:

 

İlk baÅŸta da tanımladığım gibi Ateist, teist olmayandır, onlardan olmadığımı hep biliyordum sadece farkında deÄŸildim neyin ne olduÄŸunun. Uzun vadede baktığım zaman ben aslında hep onların yanlışlarını gördüm ve onları reddettim ve dinsiz, tanrısız da bir ahlaka sahip olabileceÄŸimin farkında olduÄŸumdan ateist olarak adlandırıyorum kendimi. Kısaca ateist olmadım, ateist doÄŸdum.

​

OÄŸuz kültürel olarak Alevi bir aileden gelmektedir. Anne-babası dindar deÄŸildir. Ailesinde baÅŸka inançsız olmayan OÄŸuz, anne-babasıyla iyi iliÅŸkileri olduÄŸunu söylemektedir. ÇocukluÄŸunda anne-babası iÅŸ dolayısıyla zaman zaman kendisinden ayrı yaÅŸamışlardır. Anne babası tam manasıyla inançsız olmadığı halde ve bir dini kimliÄŸe sahip olduÄŸu halde, OÄŸuz’un hiçbir zaman bir dine mensup olmadığını söylemesi, OÄŸuz’un bulunduÄŸu çevrede, dinin bir sosyal kimlikten öteye gitmediÄŸini ve insanların oldukça seküler bir yaÅŸamları olduÄŸunu göstermektedir. Nitekim OÄŸuz, anne-babasının inançsızlığa karşı saygı duyduklarını belirtmiÅŸtir. OÄŸuz ailesinin dine bakışını ve bu ortamın kendisi üzerindeki etkisini ÅŸöyle dile getirmektedir:

 

“Ailem beni rahat yetiÅŸtirdi... Evimizde Kur’an da bulunmaktadır Turan Dursun da.”

 

OÄŸuz’un Emele göre daha yoÄŸun entelektüel faaliyet içerisinde olduÄŸu ve inançsızlığını temellendirmek için daha fazla gayret sarf ettiÄŸi gözükmektedir. Fakat OÄŸuz’un entelektüel olarak kendini geliÅŸtirdiÄŸi için inançsız olduÄŸu tam olarak söylenemez. OÄŸuz, inançsızlığa ilk adımı atmasını saÄŸlayan bir aile ortamında ve çevrede yetiÅŸmiÅŸ, kendini bir dine mensup olarak görmemiÅŸ, daha sonra da yaptığı okumalarla ve araÅŸtırmalarla dini veya spiritüel olmayan bir inanç sistemi inÅŸa etmiÅŸtir.

​

Elena

İnançsız büyüyen Elena’nın niçin ve nasıl inançsız olduÄŸuna dair açıklamaları, bir bireyin inançsız olmasında hangi faktörlerin ne zaman ve ne derece etkili olduÄŸunu keÅŸfetme konusunda çok önemli ipuçları sunmaktadır:

 

Her ÅŸeyden önce ben böyle yetiÅŸtirildim. Bu en önemli sebep. İkincisi, kısa hayatımda, bir Tanrının olması durumunda hiç olmaması gereken çok saçma ÅŸeyler gördüm. Tanrı bunlara asla müsaade etmezdi. Birçok dindar insanla konuÅŸtum ama hiçbiri bana gerçekten bir Tanrı’nın olduÄŸunu gösterecek bir sebep veya kanıt sunmadı. Hiç kimse beni bir Tanrı’nın olduÄŸuna ikna edemedi, bu yüzden inanmıyorum. Bence dinsiz bir birey de ebeveynlerinden bilimsel olarak açıklanamayan herhangi bir ÅŸeye inanmamayı öÄŸrenmiÅŸtir.

​

Ben hiç vaftiz edilmedim. Hiç din dersi almadım. Hiçbir zaman Pazar okuluna gitmedim. Ebeveynlerim hiçbir zaman dua etmemi veya bize verdiÄŸi nimetlerden ötürü bir tür varlığa ÅŸükretmemi söylemedi. EÄŸer bir gün birisi niçin Tanrıya inandığına dair bana iyi bir gerekçe sunarsa o zaman fikrimi deÄŸiÅŸtireceÄŸim. Ama ÅŸu an fikrimi deÄŸiÅŸtirmek için bir neden göremiyorum. Ben, benim hayatımı belirleyen veya belirleyecek bir Tanrı’nın olduÄŸuna inanmıyorum.

​

Annem benim gibidir. Herhangi bir tür Tanrı’ya inanmıyor. O, inançsız bireylerden müteÅŸekkil bir evde yetiÅŸti. Bence en önemli unsur onun ebeveynlerinin ikinci dünya savaşı sonrası nesli olmasıydı. Orda olanları gören insanların Tanrı’ya inanmaya devam etmeleri çok zor olur diye düÅŸünüyorum. Babam dinin yararsız olduÄŸunu düÅŸünmektedir. O da dinsiz bir evde büyümüÅŸ ve hiçbir zaman bir tanrıya inanmamış. O ÅŸu an dünyada dindar insanların birçok soruna yol açtıklarını düÅŸünüyor.

​

Elena’nın belirttiÄŸi üzere, inançsız olmak, aslında ilk etapta salt bireysel bir tercih olmaktan ziyade, sosyalleÅŸmenin bir ürünüdür. Böyle yetiÅŸen birey, Tanrı’nın var olduÄŸuna dair güçlü bir kanıt görmedikçe, kendisi Tanrı’nın olmadığına dair kanıt sunamasa dahi, inançsızlığım devam ettirmektedir. Nitekim Elena bu konuda herhangi bir entelektüel faaliyet içinde deÄŸildir. Elena her gün kitap okuduÄŸu halde, bugüne kadar inançsızlıkla ilgili herhangi bir kitap okumamıştır. Kısacası Elena her ne kadar inançsızlık nedeni olarak entelektüel geliÅŸime iÅŸaret etse de inançsız olma süreci ailede baÅŸlamaktadır.

​

Julie

Küçük bir çocuk o yaÅŸlarda kendisine verilenleri kabul etmek durumundadır. Pazar okuluna gitmek, orada anlatılanları dinlemek vs. ama bütün bunlar sizin dindar olduÄŸunuz anlamına gelmez. Yani inanmak için çaba sarf ettim. Orada üstün bir güç var beni seviyor falan. Ama bütün bunlar bana çok saçma geldi. Herhangi bir üstün güce, doÄŸaüstü güce inanmak için bir gerekçe bulamadım.

​

Julie, 30 yaşında, lisans mezunu ateist bir kadındır. Eski dini mensubiyetini Hristiyanlık olarak tanımlamaktadır. Her ne kadar kendisi hiçbir zaman Tanrıya inanmadığını söylese de anne ve babası bir dine mensuptur ve kendisi de doÄŸal olarak bir dini kimlikle büyümüÅŸtür. Julie çocukken babasını kaybetmiÅŸtir. Annesi daha sonra yeni bir evlilik yapmıştır. Annesiyle iyi iliÅŸkileri olmakla birlikte üvey babasıyla ciddi problemleri vardır.

​

Bir insanın babasını kaybetmesi, inançsızlığa yönelmesine neden olacak kadar etkili bir olay mıdır? Julie, hayatında travmatik bir olay olup olmadığı sorulduÄŸunda babasının kaybından bahsetmektedir.

Julie, bir dine mensup olarak doÄŸduÄŸu ve yetiÅŸtiÄŸi halde, annesi dine çok ilgisizdir ve baÄŸların çok saÄŸlam olmadığı bir aileden gelmektedir.

​

Kendisine, dünya görüÅŸünün deÄŸiÅŸmesine etki eden olaylar nelerdir diye sorulduÄŸunda “yaÅŸam zorlukları” cevabını vermektedir. Aynı zamanda dinin çeliÅŸkileri ve dini önermelerdeki saçmalıklardan ötürü inançsız olduÄŸunu söyleyen Julie, Tanrı’nın olmadığına dair bir kanıta gerek duymadığını söylemektedir. Julie’ye göre Tanrı’nın olduÄŸuna dair bir kanıt olmaması en önemli kanıttır. Julie, inançsızlıkla ilgili herhangi bir kitap okumamıştır, ama bazı makaleler okumuÅŸtur. Tüm çevresel ÅŸartlara raÄŸmen Julie, niçin inançsız olduÄŸu sorusuna, “ÅŸuana kadar inanmak için güçlü bir neden ve mantıklı bir açıklama” duymadığım söyleyerek cevap vermektedir.

​

Mehmet ve Umut

Hem Mehmet hem de Umut, çok düÅŸük dindarlık düzeyine (5’li skalada 1) sahip ailelerde yetiÅŸmiÅŸlerdir. Mehmet Alevi, Umut Sünni bir geçmiÅŸe sahiptir. Mehmet annesinin dindarlardan nefret ettiÄŸini söylerken, Umut annesinin seküler olduÄŸunu ifade etmektedir. Umut’un babası, annesi gibi çok düÅŸük dindarlık düzeyine sahiptir ve Umut hem annesiyle hem de babasıyla iyi iliÅŸki içindedir. Mehmet’in babası dindar bir Alevidir ve Mehmet babasıyla iliÅŸkisini çok sıcak bulmamaktadır. Umut’un ailesinde baÅŸka dinsizler de vardır. Umut, büyüdüÄŸü çevrenin ve arkadaÅŸ ortamının dünya görüÅŸünün oluÅŸmasına etki ettiÄŸini söylerken, Mehmet eÄŸitim sistemini ve okul çevresini etkin olarak görmektedir. Umut inançsızlıkla ilgili birçok kitap okumuÅŸtur ama Mehmet herhangi bir kitap okumamıştır. Umut, çevresiyle olumlu iliÅŸkiler geliÅŸtirerek, yani çevrenin pozitif etkisiyle inançsızlığa yönelmiÅŸtir ki buna imkân veren bir aile yapısına sahiptir. Mehmet, çok düÅŸük dindarlık düzeyine sahip bir aileden gelip aynı etkiyle inançsızlığa yönelmekle birlikte, anti-grup olarak gördüÄŸü bir dini anlayışın zorunlu eÄŸitimine tabi tutulmuÅŸ ve buna karşı reaksiyon geliÅŸtirmiÅŸtir.

​

Yusuf

Yusuf, 25 yaşında lise mezunu, bekâr bir agnostiktir. Daha önce Sünni Müslüman olan Yusuf’un annesi düÅŸük dindarlık düzeyine sahipken babası dindardır. Anne-babasıyla iliÅŸkisine bakıldığında Yusuf, annesiyle iyi bir iliÅŸkiye sahipken, babasıyla problemler yakmaktadır, Anne-babası hemen her hafta kavga ederdi, hep boÅŸanma noktasına gelirlerdi, aile büyükleri aralarını düzeltirdi, evde sürekli bir huzursuzluk vardı”. Yusuf, bir kaza sonucu birisinin ölümüne sebebiyet verdiÄŸini düÅŸünmekte ve bundan ötürü suçluluk duymaktadır. Hayata çok olumsuz bakan Yusuf, yaÅŸam ÅŸartlarından, çalıştığı iÅŸten, gelir düzeyinden ve çevresindeki insanlardan memnun deÄŸildir.

 

Yusuf, tüm bu olumsuz ÅŸartların, dünya görüÅŸünün deÄŸiÅŸmesine etki ettiÄŸini söylemektedir. Dindar insanların iyi yaÅŸam ÅŸartlarına sahip olduÄŸunu düÅŸünen Yusuf, dini bir sömürü aracı olarak görmektedir ve gerek dindarlara gerekse din adamlarına karşı oldukça olumsuz bir bakış açısı vardır. Tanrı’nın var olmadığına dair kanıtınız nedir diye sorulduÄŸunda “kötü bir hayat yaşıyor olmam” diyerek cevap vermektedir. Yusuf, inançsızlıkla ilgili hiçbir kitap okumamıştır. Yusuf, inançsız olma nedenini ÅŸöyle izah etmektedir:

 

YaÅŸadığım hayata öncelik vermem gerekiyor. Tüm gün olup olmadığını bile kesin olarak bilemediÄŸim bir Tanrıya ibadet edemem. Hayata bir kez geliyoruz. Elimden gelenin en iyisini yapıp güzel bir hayat yaÅŸayıp mutlu ölmeliyim. Öldükten sonra ne olacağı çok umurumda deÄŸil. EÄŸer bir Tanrı varsa ve söyledikleri kadar merhametliyse hatalarımı affedip bağışlayacaktır. Hayatımı dine göre yaÅŸayamam. Kendi doÄŸrularıma göre yaÅŸayabilirim.

​

Yusuf’un hayat hikâyesine bakıldığında, inançsızlığa yönelmesi için entelektüel bir faktör görülememektedir. Fakat hem aile yapısı ve dindarlara karşı geliÅŸtirdiÄŸi antipati gibi çevresel faktörler, hem de hayatta karşılaÅŸtığı zorluklar, hayal kırıklıkları ve beklentilerin cevapsız kalması gibi duygusal faktörler, Yusuf’un inançsızlığa yönelmesinde etkili olmuÅŸtur.

​

Ahmet ve Güven

Entelektüel faktörlere vurgu yapmadan, yalnızca çevresel veya duygusal faktörleri gerekçe gösteren diÄŸer iki katılımcı Ahmet ve Güven de birer agnostiktir. Ahmet eskiden Sünni, Güven ise Alevidir. Ahmet’in anne ve babası orta (3) dindarlık düzeyine sahipken Güven’in anne ve babası dindar deÄŸildir. Ahmet babasının deist olduÄŸunu iddia etmektedir. Ahmet’in kardeÅŸi ateist ve Güvenin kardeÅŸi ise apateisttir. Ahmet’in anne-babasının iliÅŸkisi bozuktur. Ahmet travmatik bir olay yaÅŸamamıştır ama Güven bir polis aracının çarpması sonucu yaralanmış ve daha sonra polis memuru ceza almadığı için devleti, sistemi ve otoriteyi sorgulamaya baÅŸlamıştır. Ahmet, dünya görüÅŸünün, sosyal çevresi ve arkadaÅŸları tarafından etkilendiÄŸini, yani çevrenin pozitif bir etkisinin olduÄŸunu söylemektedir. Güven ise çevresindeki insanları “asalak” olarak tanımlamakta ve onlara baktıkça kendini onların olmadığı tarafta konumlandırma gereÄŸi duymaktadır. Ahmet, dini inancı olduÄŸu dönemde ekonomik ve sosyal olarak nasıl çöküntüye uÄŸradığını anlatmakta ve bu dönemde birçok ÅŸeyi sorguladığını söylemektedir. Daha sonra inançsız insanlardan oluÅŸan bir gruba girdiÄŸini ve uyuÅŸturucu kullandığını anlatmaktadır. Bu deneyimlerinin biri sırasında Tanrı’nın olmadığını “fark ettiÄŸini” söylemektedir. Güven ise serüvenini ÅŸöyle paylaÅŸmaktadır:

 

İnanç yapılan binalardan ibaret deÄŸildir, bunu anladım. İnanç kalptedir, yani yapılan binalarla ancak yolsuzluk ve kokuÅŸmuÅŸ düzen ayakta duruyor bunu anladım ve bu adımdan sorgulamaya baÅŸladım. Daha sonra pagan oldum. Daha sonra fark ettim ki Tanrı’nın varlığını ya da yokluÄŸunu kanıtlayamayız en azından böyle düÅŸünüyorum. Daha sonra agnostik oldum... Zamanı hatırlamıyorum ama lise yıllarımdan itibaren, 2010 civarı.

​

SokaÄŸa, tabiri caizse, yorgana, battaniyeye, çarÅŸafa sarılıp çıkanları gördüÄŸümde insanlığın kat etmesi gerektiÄŸi çok yol olduÄŸunu görüyorum... Küçücük çocuklarla aynı yatağı paylaÅŸmayı kötü bir ÅŸey olarak görmezler ama sıra iyi ÅŸeylere gelince haram derler, ahirette ödüllendirileceÄŸiz derler. Komik bir ÅŸey bu.

​

Güven, dindar insanlardan bahsederken “hepsinin yok olmasını isterdim” demektedir. Hem dindarlara hem de dinin egemen olduÄŸu Türk toplum yapısına karşı iki katılımcıda da çok olumsuz bir bakış açısının olduÄŸu görülmektedir. Güven, Tanrı’nın var olup olmadığını bilemeyeceÄŸimizi söylemekte, Ahmet ise mükemmel varlık fikrini reddetmektedir. Güven, dini metinler dışında inanç veya inançsızlıkla ilgili bir kitap okumamıştır. Ahmet ise dini metinlere ek olarak Turan Dursun’un kitaplarını okumuÅŸtur.

​

Dine Karşı Reaksiyoner Tutum

Katılımcıların önemli bir kısmının din, dindarlar ve din adamları hakkında çok olumsuz tutumlara sahip olması dikkat çekicidir. Bazı katılımcılar dindarların veya din adamlarının olumsuz davranışlarını, inançsızlıklarının gerekçesi olarak sunmaktadır. ÖrneÄŸin Elena, din adamlarına bakışının nasıl ÅŸekillendiÄŸini ÅŸöyle izah etmektedir:

​

“Lisedeyken, kiliseye giden çocuklar vardı. Onlardan biri hamile kaldı. Bence bu tam bir ikiyüzlülük. Ben daha ahlaklıyım. İyi birisi olduÄŸumu göstermek için Tanrı’ya inandığımı söylemiyorum.”

​

Aynı ÅŸekilde Wilma, din adamlarının karıştığı cinsel istismar haberleri duymasının, dine bakışını etkilediÄŸi söylemektedir. Türk katılımcılardan Bilal, benzer bir tecrübesini paylaÅŸmaktadır:

 

DediÄŸim gibi dincilerin hareket ve tavırları ters anlamda etkilemeye baÅŸlamıştı. Bunu örneklememi mi istiyorsunuz. Ortaokul ikinci sınıfa kadar ben de iyi bir din eÄŸitimi aldım. Hatta Kur’an hatim etmiÅŸtim. Yani bilgiliydim. KomÅŸumuz bir aile vardı. Adam korkunç dinciydi. Onu halk plajında ki O zaman erkekler ayrı kadınlar ayrı yerlerde giriyorlardı. Dürbünle kadınlar tarafın, izlerken görmüÅŸtüm, ilk sorgulamam öyle baÅŸlamıştı.

​

Bazı katılımcıların, inançsızlıklarının nedeni olarak dindarların veya din adamlarının olumsuz davranışlarını saymasalar da dindarlara veya din adamlarına karşı oldukça olumsuz bir bakış açısına sahiptir, inançsızlar arasındaki bu baskın tavrın bazı örneklerini ÅŸöyle sıralamak mümkündür:

​

Hasan:

“Dindarlarla hiçbir sorunum yok, ancak dincilere karşı nefret duyuyorum... Kendi halinde dindar din adamlarıyla bir sorunum yok. Ancak siyasi din adamları, Ramazan TV ÅŸarlatanları ve yobaz baÄŸnaz çizgideki dinci din adamlarına karşı nefret duyuyorum.”

​

OÄŸuz:

“Onları ortadan kaldırdığımızda halklar özgürleÅŸecek.”

​

EÅŸref:

“Acıyorum. Kendi sorunlarından bana ne... Saçma geliyorsa da saygı duymaya çalışıyorum. Yine de duyamıyorum. Bilim felsefesi varken nasıl yaratıcılığa yönelebiliyorlar diyorum...”

​

Leyla:

“Cahil olarak görüyorum... Akli melekelerinin yerinde olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Pek çok din adamının da dinleri kendi menfaatlerine uygun düÅŸtüÄŸü için desteklediÄŸini düÅŸünüyorum.”

​

Emel:

“Kendi afyonlarında yaşıyorlar.”

​

Julie:

“Cahiller.”

​

Mehmet:

“Hepsi sahtekâr.”

​

Umut:

“Saçma ÅŸeylerle saçma ÅŸekilde ilgileniyorlar.”

​

Yusuf:

“BirçoÄŸunun katı görüÅŸlü fanatik yobaz diye tanımladığımız eÄŸitim seviyesi düÅŸük insanlar olduÄŸunu düÅŸünüyorum.”

​

Güven:

“Hepsinin yok olmasını isterdim.”

​

Deniz:

“Din adamlarının büyük çoÄŸunluÄŸunun yalancı olduÄŸunu ve konumlarını kullandıklarını düÅŸünüyorum.”

​

Berk:

“Toplumu etkileme noktasında hoÅŸ bakmıyorum.”

​

Aydın:

“Dine harcanan para daha iyi ÅŸeylere harcanabilir.”

​

DeÄŸiÅŸimin Hızı, Yönü ve AÅŸamaları

Eyüp

Ortaokulda bir cemaate baÄŸlı idim. Lisenin hemen başında inandığım ÅŸeyi, “neden bilmiyorum” düÅŸüncesiyle ve yaÅŸadığım utançla birlikte emir ve yasakları öÄŸrenmek amacı ile Kuran okumaya baÅŸladım. İlk 3 okuyuÅŸumda sürekli “ben yanlış anlıyor ya da anlayamıyorum” düÅŸüncesiyle boÄŸuÅŸtuktan sonra bana anlatılan, öÄŸretilen yaratıcının kitapta geçen yaratıcı olamayacağına karar kıldım. Bu farkındalığın yaklaşık ilk iki senesi büyük bir öfke ve depresyon ile geçti. Sonrasındaysa dinle hiç alakası olmayan sıradan sosyal olaylar sayesinde etrafımda olan biteni çok daha farklı idrak ve muhakeme etmeye baÅŸladım. Kısa süreli bir boÅŸluk ya da daha doÄŸrusu hissizlikten sonra bugün sahip olduÄŸum düÅŸüncenin temellerini attım ve o zamandan beri de elimden geldiÄŸince üzerine bir ÅŸeyler katıyorum.

​

GörüldüÄŸü gibi, Eyüp, inançsızlığa kademeli olarak geçmiÅŸ ve önce bir kriz dönemi yaÅŸamıştır. Kendi ifadesiyle iki yıllık bir süre öfke ve depresyonla geçmiÅŸtir. Bu sürecin normalleÅŸmesini saÄŸlayan ÅŸey, yeni inancını destekleyecek bir sosyal ortama dâhil olmaktır. BoÅŸlukta hissetme ve kriz döneminden sonra Eyüp süreci tamamlamış ve artık Tanrıya inanmadığını deklare etmiÅŸtir.

​

Julie

Noel, paskalya ve benzeri ÅŸeylere giderdim. Vaftiz oldum. Annem, büyükannem Tanrıya inanıyorlar. Geleneksel olarak bir Hristiyan ailesiyiz. Ama İncil’de yazan her ÅŸeye inanan garip tiplerden deÄŸiliz. Yani ailemdeki pek çok kiÅŸi Paskalya, Noel gibi zamanlarda faaliyette bulunan Hristiyanlardır ama doktriner olarak dindar olduÄŸumuz pek söylenemez. Kiliseye gittim, Pazar okulundan arkadaÅŸlarım oldu ama ben genel olarak oldukça ÅŸüpheciydim. İşte Tanrı’nın evreni yarattığı, kadının erkeÄŸin kaburga kemiÄŸinden olduÄŸu gibi meselelerde. Çünkü bunlar bana anlamlı gelmiyordu. Tüm bu ÅŸeyler karşısında çok septiktim. Büyüdükçe farklı dinleri ve inançları araÅŸtırma imkânı da buluyor insan. Mesela Hinduizm Budizm gibi. Tüm bunlar çok ilginç. Sonra tüm bunların saçmalık olduÄŸunu görüyorsunuz.

​

Bence, geniÅŸ halk kitlesi ister dindar ister dinsiz olsun, oldukça aptaldır. Cahildirler, kolayca etkilenirler, kolayca taraftar olurlar. Bir din üzere doÄŸup büyüyen insanlar dindardırlar çünkü öyle yetiÅŸmiÅŸlerdir. Bu kiÅŸiler dini inançlarını gerçekten bir zihni süzgeçten geçirmiÅŸ deÄŸildir. Bu gerçekten kötü. Çünkü insanlar inanç sistemlerini, dini olsun olmasın, kritize etmelidir.

​

YaÅŸadığım olaylar, evsiz olmak, tüm bunlar sayılabilir. OÄŸlumun doÄŸması bir dönüm noktasıydı. Åžuan en ciddi iliÅŸkimin içindeyim. Bir annenin çocuÄŸuna duyduÄŸu sevgi en ciddi sevgidir. KardeÅŸimin ölümü bir diÄŸer dönüm noktasıydı. Bu olay hayatın anlamını olumsuz bir ÅŸekilde sorgulamama neden olmuÅŸtur.

​

Michael

Anne-babamın boÅŸanması benim muhafazakâr Yedinci Gün Adventistleri’nden liberal Yedinci Gün Adventistlere yönelmeme neden oldu. Nihai olarak kiliseden dışlanmak benim çok daha liberal bir alana kaymama neden oldu. Böylece Hristiyanlığı sorgulamaya baÅŸladım. Yeni çevremdeki insanlarla gerçekleÅŸtirdiÄŸim sohbetler benim zamanla dinden çıkmama ve ateist olmama neden oldu. Tüm bu olaylar, düÅŸüncenin seyri açısından kayda deÄŸer. İnsanların niçin ihtida ettiklerini veya irtidat ettiklerini daha iyi anlıyorum. Sanırım bu konudaki en önemli ÅŸey içinde bulunulan kültürel baÄŸlam. Åžimdi, insanların yaÅŸam tecrübelerinin etkisiyle fikirlerinin nasıl deÄŸiÅŸtiÄŸini veya geliÅŸtiÄŸini veya kendilerinin bu tecrübelere nasıl karşılık verdiklerini anlıyorum. Onlar ya daha da inançlarına baÄŸlanıyorlar ya da inançlarını terk ederek biliÅŸsel çeliÅŸkiden kurtuluyorlar ki benimki böyle oldu.

​

Marry

Ben gençken, Hristiyan bir ailede, bir dine mensup olarak yetiÅŸtim. Babam Metodist annem ise Baptist olarak yetiÅŸtirilmiÅŸti. Ama bizler hiçbir zaman kiliseye gitmedik. Bazen kilisenin bahçesinde oynadığım oldu ama ailecek hiçbir zaman kiliseye gittiÄŸimizi hatırlamıyorum. Tanrı diye bir ÅŸeyin hakkında konuÅŸtuÄŸumuzu ve bazen dua ettiÄŸimizi hatırlıyorum ama hepsi bu kadar. Ben oldukça pratiÄŸe dönük ve mantıklı bir insanım. Bu duaların yalnızca kendimle konuÅŸmak olduÄŸunu fark ettim. Kendimi iyi hissettirmenin dışında bir faydası yoktu. Dinle olan irtibatım hepsi bu kadardı... Annem dindar biri. Bir Tanrı’nın olduÄŸuna inanıyor çünkü bir Baptist olarak yetiÅŸtirilmiÅŸ. Her iki ebeveynim de çok dindar olduÄŸu için kilisede yetiÅŸtirilmiÅŸ. GeçmiÅŸte her ikisiyle de çok sorunlar yaÅŸadım. Bu yüzden artık kiliseye gitmek istemiyorum, çünkü kilise bana anne-babamı hatırlatıyor.

bottom of page