top of page
Ducane.png

İlk Muhattapları Kur'anı Eksiksiz Anlıyorlardı

[“Ä°lk Muhataplar Teorisi” tarihselci yaklaşımın bel kemiÄŸini oluÅŸturması açısından da önemli. D.CündioÄŸlu’nun kitaplarında dile getirilen görüÅŸler, o zamanlar "tarihselcilik" olarak ifade edilmese de konunun yetkin bir ÅŸekilde dile getirildiÄŸi temel ve öncü metinler arasında yer alıyor.]

​

Lisan'ı ve Kelam'ı Anlamak

Dücane CündioÄŸlu'nun Anlamın BuharlaÅŸması ve Kur'an (Kapı: 2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Lisan

Åžu ayetlerde lisan kelimesi, Türkçede adına “dil” dediÄŸimiz “bildiriÅŸme dizgesi” manasında kullanılmaktadır:

  • Biz her rasûlü kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara beyan etsin! (Ä°brahim:4)

  • Bu (Kur’an), açık-anlaşılır Arapça bir dildir. (Nahl:103, Åžuara:195, Ahkaf:12)

  • Dillerinizin ve renklerinizin muhtelif olması da O'nun ayetlerindendir. (Rûm: 22)

 

Dikkat edilecek olursa lisan kelimesi, bir kavme, bir topluluÄŸa, bir metne izafetle geçmektedir. Hem Arapların hem de Kur’an-ı Kerim'in dilinin adıdır Arapça! Bu kelime (lisan), Kur’an’da hiçbir surette Allah’a izafetle kullanılmamıştır. Ä°slam düÅŸüncesi geleneÄŸinde de lisanullah diye bir kavram mevcut deÄŸildir. Kuran Arap diliyle, Arapçayla nazil olmuÅŸtur ve fakat Allah’ın lisanı ÅŸeklinde deÄŸil, Allah'ın Kelamı olarak tesmiye edilir. 

​

Kelam

“Kelam” lafzı Allah'a izafetle Kur’an’da dört yerde geçer:

  • Allah'ın Kelam’ını (Kur’an'ı) iÅŸitinceye kadar... (Tevbe: 6)

  • Onlardan bir grup Allah'ın Kelam’ını (Tevrat'ı) iÅŸitirlerdi de... (Bakara: 75)

  • Allah'ın Kelam’ını deÄŸiÅŸtirmek istiyorlar. (Fetih: 15)

  • Ya Musa! Seni insanlar üzerine risaletimle ve kelamımla seçtim. (Araf: 144)

 

Allah’ın kelamı, Allah’ın sözü, Allah'ın konuÅŸması olması hasebiyle kulların konuÅŸmasına elbette benzemez. 

 

Lisana gelince, o sadece beyanın, muhataplarınca anlaşılmasını mümkün kılan bir vasıtadır. Anlatılmak istenen, müÅŸterek bir dizgede dile getirilmekte ve muhataplar, kendi dillerinde ifade edilmiÅŸ sözü, kendi dillerinde ifade edildiÄŸinden ötürü anlayabilmektedirler. EÄŸer böyle olmasaydı, hiç kuÅŸkusuz anlayamayacaklar, anlayamadıkları için de itiraz edeceklerdi.

 

Onların “Ona bir beÅŸer öÄŸretiyor" dediklerini biliyoruz. Kendisine temayül gösterdikleri kimsenin lisanı a'cemidir (açık ve anlaşır deÄŸildir), oysa bu (Kuran), açık-anlaşılır Arapça bir dil! Sana, senden önceki rasullere denilenden baÅŸka bir ÅŸey denilmiyor. (...) EÄŸer biz onu “anlaşılmaz bir metin" yapsaydık, diyeceklerdi ki:

“Ayetleri tafsil (beyan) edileydi ya! Araba anlamayacağı bir dil (a'cemi) mi?" (Fussilet:43-44)

 

Kur’an’ın Arapça Ä°ndirilmesi

BildiriÅŸimin gerçekleÅŸmesi, anlatılmak istenenin, ancak muhatabın da sahip olduÄŸu dizgede dile getirilmesiyle mümkün olacağından, Kur'an da kaçınılmaz olarak onu tebliÄŸ edecek peygamberin kavminin diliyle, Arapça olarak inzal edilmiÅŸtir; bu diÄŸer kavimlere indirilen vahiylerin dilleri için de geçerlidir.

“Biz her rasûlü (peygamberi) kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara beyan etsin! (Ä°brahim: 4)

 

Burada, her rasûlün kendi kavminin diliyle gönderilmesinin illeti makamında “onlara beyan etsin” ibaresinin zikredilmesi dikkat çekicidir; zira beyanın imkânı, beyana muhatap olan kavimlerin lisanlarında tezahür eder. Bu takdirde muhatapların, kendi dilleriyle yapılan uyarıları anlamak hususunda bir mazeretleri kalmaz. Çünkü kendilerine sade, açık, anlaşılır bir dille, kendi dilleriyle hitap edilmektedir.

​

Hz. Musa’ya Tevrat Ä°branice indirilmiÅŸti. Hz. Ä°sa ise Ä°ncil’i Aramice (Ä°branice'nin bir diyalektiÄŸi) vasıtasıyla tebliÄŸ etti.

​

Ä°lahi beyana teslim olmakta direnenler, onu anlamadıkları için deÄŸil, bilakis kalpleri katılaÅŸtıkları, üzerinde yeterince düÅŸünmedikleri için reddetmekte, sırf tuÄŸyanlarından ötürü vahye karşı koymaktadırlar.

​

Anlaşılmayan bir söz üzerinde düÅŸünülüp akledilemeyeceÄŸi için, Allah Teala muhataplarından ayetleri üzerinde düÅŸünüp akletmelerini istemekle aynı zamanda kelamının ‘anlaşılır (mübin) olduÄŸunu da beyan etmektedir ki kimsenin Söz’ün gereÄŸini yerine getirip getirmemekte mazereti olmasın! Nitekim Kur’an ayetleri düÅŸünmeyen, tedebbür ve taakkul etmeyen muhataplarının bu vurdumduymazlıklarını açıkça dile getirir:

Kur’an’ı düÅŸünsünler diye kolaylaÅŸtırdık. Fakat düÅŸünen mi var? (Kamer: 17, 22, 32, 40)

 

Burada “Kur’an’ın kolaylaÅŸtırılması” ile kastedilen nedir? “Kur’an’ın kolaylaÅŸtırılması’’ ile ‘düÅŸünmek’ (tezekkür) arasındaki alaka nedir?

​

Bu ve benzeri suallerin cevabının aşağıdaki ayetlerde bulunabileceği kanaatindeyiz:

  • Sırf ÅŸu Kur'an'ı senin lisanın üzere [indirmek suretiyle] kolaylaÅŸtırdık ki düÅŸünebilsinler. (Duhan: 58)

  • Sırf ÅŸu Kur'an'ı senin lisanın üzere [indirmek suretiyle] kolaylaÅŸtırdık ki onunla muttakileri müjdeliyesin, inatçıları da inzar edesin. (Meryem: 97)

 

GörüldüÄŸü üzere bu ayetlerde tezekkür, tebÅŸir ve inzar eylemleri Kur’an'ın Hz. Peygamber’in lisanı üzere kolaylaÅŸtırılması sebebiyle gerçekleÅŸebiliyor; tezekkür etmenin, düÅŸünmenin ve anlamanın gerçekleÅŸebilmesi, Kur’an’ın kolaylaÅŸtırılmasıyla mümkün olabiliyor. 

​

Kur’an’ı anlamanın, bir dilde, dille ifade edilmiÅŸ bir sözü (kelamı) anlamak demek olduÄŸunu söylerken bizim kastettiÄŸimiz de budur; yani Kur’an’ı anlamak, evvelemirde Kur’an’ın lisanını (Arapçayı) anlamayı gerektirir.

​

Ducane.png

Dücane CündioÄŸlu'nun Anlam'ın Tarihi (Kapı:2011) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

İlk Muhatapların Durumu

Kur’an-ı Kerim, belli bir zamanda, belli bir mekânda, en son olarak, kendisiyle aynı zaman ve mekânı paylaÅŸan bir muhatap kitlesine hitaben nazil olduÄŸundan, ilk ve doÄŸrudan muhatapların Kuran karşısındaki durumları, elbette sonraki nesiller gibi deÄŸildi. Vahy-ı Ä°lahi onlara kendi anadillerinde gelmiÅŸti ve onlarla aynı dilden konuÅŸuyordu. Metin ile muhatap arasında zaman farkı bulunmuyordu ve dolayısıyla sözcüklerin anlamlan da deÄŸiÅŸmemiÅŸti. Dil, toplumsal uylaşımın bir sonucu olduÄŸundan, metnin dili ciddi sorunlara yol açmadı. Kimse, Kur’an’ı —dil düzeyinde— anlamadığını söylemedi, söyleyemedi.

​

Bu durumda, geriye bir tek sorun kalıyordu, o da kendilerine ne denmek istediÄŸini anlamaya çalışmak, ne dendiÄŸi üzerinde tefakkuh, tefekkür, tedebbür, tezekkür ve taakkul etmek! Dolayısıyla Kur’an’ın ilk muhatapları açısından ‘anlama sorunu’, esasen bir düÅŸünme ve akletme sorunuydu. Nitekim Kur’an’da yer alan birçok ayet, kafirlerin Kur’an’ın ne dediÄŸini deÄŸil ne demek istediÄŸini anlamamakla suçluyor, onları “düÅŸünme, akletme ve öÄŸüt alma yeteneklerini kaybetmiÅŸ kimseler” olmakla tavsif ediyordu. 

Hala Kur’an’ı tedebbür etmezler mi? Åžayet o, Allah’tan baÅŸkası tarafından olsaydı, muhakkak onda birçok tutarsızlıklar (ihtilaf) bulurlardı. (Nisa: 82)

 

Kur’an-ı Kerim’in, muhataplarına onların anlayabilecekleri bir dille hitap ettiÄŸi, ilk ve doÄŸrudan muhatapların ise Kur’an’ı dil düzeyinde anladıkları; dolayısıyla onların anladıkları bir söze iman ettikleri veya yine anladıkları bir sözü inkâr ettikleri sarahat kazanmış olmaktadır. 

​

Kur’an, ilk ve doÄŸrudan muhataplarına, kendisinin “anlaşılabilir bir metin” olduÄŸunu söylemiÅŸ; filhakika, nazil olduÄŸu dönemde de dil düzeyinde herhangi bir sorun yaÅŸanmamıştır. Ancak bugün Kur’an’a muhatap olan, Kur’an’ı anlamaya çalışan insanlar birtakım müÅŸkillerle karşılaÅŸmakta, metni anlamak konusunda bazı sıkıntılar çekmektedirler. Kur’an, sıkça kendisinin “açık ve anlaşılabilir bir metin” olduÄŸunu ilan ettiÄŸine göre, bugünkü muhatapların karşılaÅŸtıkları sorunların temelinde ne vardır? Niçin bugün hala Kur’an’ın anlaşılması sorunu ele alınmaya devam etmekte, birçok kimse aksini savunduÄŸu halde, neden anlama sorunları, hala “konuÅŸulmaya deÄŸer sorunlar” olarak görülmektedir? Kur’an açık ve anlaşılır bir metinse, niçin günümüzde, bir ayetinin, bir kelimesinin anlamı etrafında onca görüÅŸ öne sürülebilmektedir?

​

Kur’an’ı bize nazil oluyormuÅŸ gibi okuyabilir miyiz? Kur’an herkes tarafından ve her zaman kolayca anlaşılabilir bir metin midir? Kur’an’ı bize nazil oluyormuÅŸ gibi okuyamadığımız bir vakıadır; zira hem metnin dili Arapçadır hem de metinle aramızda uzun bir süre bulunmaktadır. Kur’an’ın herkes tarafından ve her zaman kolayca anlaşılamadığı da muhakkaktır. O halde bu durum, Kur’an’ın anlaşılabilir bir Kitap olması hakikatiyle nasıl telif edilebilecek, insanlara yol gösterici, rahmet ve ÅŸifa olduÄŸu bildirilen bir metinle bugünkü muhatapları arasındaki anlama sorunlarının mevcudiyeti nasıl izah edilecektir?

​

Bu müÅŸkilâtın temelinde tarih dışı kalmaktan kaynaklanan köksüzlüÄŸün yattığı ve tarihe, tarihimize gitmedikçe bu sorunların altından kalkılamayacağı aÅŸikardır. Anlamın var olduÄŸu ve bir süre sonra da buharlaÅŸmaÄŸa baÅŸladığı zemin tarihtir; zira anlamın tarihini bilmeden, anlamın kendisini bilemeyiz.

bottom of page