top of page

Ä°hrama Girmenin Hikmetleri

Åžah Veliyullah Dihlevi‘nin Hüccetullahi'l BaliÄŸa (Ä°z:2001) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Ä°hram, namaza nispetle tekbir gibidir

Bil ki: Hac ve umre için ihrama girmek, namaza nispetle tekbir almak gibidir. Ä°hram, ihlâs ve tazimin duyularla algılanabilir bir ÅŸeklidir, haccetme azminin, açık bir fiille zapturapt altına alınmasıdır. Nefsin, her türlü lezzetleri, rahatını, konforunu, alışık olduÄŸu âdetlerini, güzelleÅŸmek için yapılan iÅŸleri terk etmesi suretiyle Allah’a boyun eÄŸdiÄŸini sembolize eder. Allah uÄŸrunda, yorgunluÄŸa katlanma, toza topraÄŸa belenme, pejmürde bir hale düÅŸme manasını gerçekleÅŸtirir. 

​

İhram yasaklarının sırrı

Ä°hram altında bulunan kiÅŸinin sözü edilen ÅŸeyleri terk etmesinin ÅŸeran istenmesi, nefsi zelil kılma, süslenmeyi terk etme, pejmürde bir hal alma manalarının gerçekleÅŸmesi, Allah korkusunu ve O’na saygı göstermeyi içinde duymayı saÄŸlama, nefsi, arzu ve isteklerinin peÅŸinde koÅŸuÅŸturmadan alıkoyma ve onu sorgulama imkânının saÄŸlanması içindir. 

​

Ä°hram elbisesi

Ä°hrama girecek kimsenin ne giyeceÄŸi soruldu. Rasûlullah (s.a.v), bu soruya ÅŸöyle cevap verdi: Gömlek, sarık, don, bornoz, mest giymeyin. 

​

DikiÅŸli elbise ile, ihram için giyilecek kumaÅŸ parçası arasındaki fark ÅŸudur: DikiÅŸli elbise, bir ziynettir, insanlar onu giymekten hoÅŸlanır. Ä°kincisi ise, sadece avret yerini örtmek içindir. Birincinin terkedilmesi Allah için tevazu manasına gelir. Ä°kincinin terki ise, edepsizlik olur. 

​

Mikat yerleri

Mekke’ye, toz toprak içinde, pejmürde bir vaziyette, nefsi kırmış olarak girmek ÅŸer’an istenilen bir ÅŸeydir. Ä°nsanın tâ memleketinden itibaren ihrama girmesini istemek de zorluÄŸa sebep olur. Zira bazılarının memleketi, bir iki hatta üç aylık yol olabilir. Bu durumda, ihrama girmek için Mekke etrafında belirli yerlerin tayin edilmesi gerekmiÅŸtir. Belirlenen bu yerlerin, açık ve herkesçe bilinen yerler olması, yol üzerinde bulunması zorunludur. Bu mülahazalar göz önünde bulundurulmuÅŸ ve yukarıda ismi geçen yerIer mikat olarak belirlenmiÅŸtir.

Ä°hram Ne Demektir?

Prof. Dr. M. Esad CoÅŸan’ın Hac ve Umre (Server Ä°letiÅŸim: 2015) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır..

​

Ä°hramı hacı kardeÅŸlerimizin çoÄŸuna sorsak beyaz renkli, altımıza üstümüze sarındığımız kumaÅŸ sanır. Halbuki ihram, “yasaklı bir bölgeye girmeye kendisini hazırlamak ve kendisini o hürmetin içine koymak” manasına geliyor. O elbise olsa da olmasa da insan o hâle girmiÅŸ oluyor. Sıkıyönetime ama mukaddes bir sıkıyönetime girer gibi olmuÅŸ oluyor. 

​

Ä°ÅŸte o hâle hazırlanmamıza ihrama girmek deniliyor. “O havanın içine girmek” demek. O havanın ÅŸartlarından birisi de dikiÅŸli elbise giymemek olduÄŸu için altımıza üstümüze örtü bürünüyoruz. Yoksa sadece ondan ibaret deÄŸil. Mesela yıkanmamız gerekse bu elbiseleri banyoda askıya assak, üstümüzde hiç örtü yok... Mesele alta üste sarılan kumaÅŸta deÄŸil! 

Ä°hram

Mustafa Ä°slamoÄŸlu’nun Hac Risalesi (DüÅŸün: 2014) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.

​

Bu bölgenin sınırları Ä°bn Abbas’tan gelen bir habere göre, Hz. Ä°brahim’e Cebrail tarafından gösterilmiÅŸ, daha sonra bu sınırlar Hz. Peygamber tarafından tekrar tanımlanmıştır. 

​

Harem, ihramlı bir hac yolcusunun bedeni kadar muhterem ve dokunulmazlığa sahiptir. Harem her türlü kötülüÄŸe ve hak ihlaline karşı yasak bölgedir. Baba katiliniz de olsa, orada yaÅŸayan ya da konuk olan bir insanın kılına dokunamazsınız. Orası Ä°lâhî güvenlik bölgesidir. Harem’in güvenliÄŸinin garantörü Allah’tır. Oraya sığınan her insan Allah’ın misafiridir. Misafire hakaret, hâne sahibine hakaret sayılır. 

​

Harem’in, sadece insanları deÄŸil, diÄŸer canlıları da ihramlıdan emin olmalıdır. 

​

Harem’in sadece canlıları deÄŸil cansızları da muhteremdir. Harem’in yeÅŸil otlarını, doÄŸal bitki örtüsünden yeÅŸil bir dalı koparmak cinayet olarak adlandırılmıştır.  

​

Her ÅŸeyi ama her ÅŸeyi atmalısın. Anadan doÄŸma soyunduktan sonra, tıpkı kabrinden kalkıp mahÅŸere yürüyen biri gibi kefenini sırtına geçirmelisin. Elbisen sadece bu iki parça dikiÅŸsiz, boyasız, süssüz, sade ve beyaz bezden müteÅŸekkil olmalı. 

​

Ä°hrama giren kimse dünyasını sırtından atıp huzura iddiasız, rütbesiz, gösteriÅŸsiz varır. Tek statüsü vardır: Kulluk.

​

Aşıkların aÅŸklarını ebedileÅŸtirdikleri nazım ve nesirlerin baÅŸ mazmunlarından biri de “başı açık, ayak yalın” mazmunudur. Sen de böyle gelmelisin huzura. Sadece onu arkası açık sandalet gibi sade ama yalın ayak sembolünü yok etmeyen bir ÅŸey giymene ruhsat vardır. 

​

Ä°hrama girdin ve dünya arkanda kaldı. 

​

Sakın kozmetik kullanma. Gün, cesedi kollama günü deÄŸildir. Yeter, cesedine çok itina gösterdin ÅŸimdiye kadar. Åžimdi içine dön ve ruhunu süsle, onu güzelleÅŸtir. Burası, zarfa deÄŸil mazrufa, kabuÄŸa deÄŸil cevhere, maskeye deÄŸil yüze bakılan yerdir. 

​

MahÅŸerde fiyakana bakılmaz. Orası “el ne der” kaygısının yerini tamamıyla “Allah ne der” kaygısının aldığı makamdır. 

Küçük Hac

Ali Åžeriati’nin Hac (Åžura: 1991) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır..

​

Mîkât'ta Ä°hrama GiriÅŸ

Mîkât, gösterinin baÅŸladığı an, gösterinin sahne arkası. Ve sen ki Allah'a yöneldin ve ÅŸimdi Mîkât'a geldin! Öyleyse elbiselerini deÄŸiÅŸtirmelisin. Elbise: Seni, senin insanlığının içini üzerine alarak giyinen ÅŸey. Elbise, insanı giyer gerçekten. Bir de insan elbiseyi giyer derler: Ne büyük bir yalan! Elbiseyle insan insanlığım gizler; kurt, tilki, fare veya koyun elbisesi içinde kendini gösterir. Elbise bir hiledir, bir "küfr" dür.

​

Elbise, göstergedir, iÅŸarettir, hicabdır, simgedir, derecedir, rütbedir, unvandır, imtiyazdır. Elbisenin rengi, modeli ve cinsiyle bütün her ÅŸeyi; "ben" demektir.

​

"Ben" demek, "sen" demek deÄŸil, "siz" demek deÄŸil ve "biz" demek de deÄŸildir. Yani büyüklük taslama ve dolayısıyla "ayrımcılık", yani "sınır" ve dolayısıyla "tefrika" demektir. Bu "ben", soydur, kavimdir, tabakadır, sınıftır, gruptur, ailedir. rütbe ve makamdır, mevki düÅŸkünlüÄŸüdür, deÄŸerdir.  

​

Ä°nsanlık, ırklara; ırklar, milletlere; milletler, sınıflara; sınıflar kabile, grup ve ailelere bölünmüÅŸ. Bunların her biri de kendi içinde ayrıca unvanlara, ÅŸereflere, onurlara, derecelere, lakaplara ve küçük küçük bir "ferd", bir "ben"e varıncaya kadar parçalara ayrılmıştır. Bunların hepsi de elbisede kendini açığa vurmaktadır: Öyleyse,

​

Mikat'ta dökül. Kefen giy.

​

Renklerden tamamen arın.

​

Beyaz giy, herkesin rengiyle renklen, herkes ol, kabuğunu atan yılan gibi, kendinin "beni olmak"tan kurtul, halk ol, insanlar ol. Bir zerre ol, zerrelere karış; katre ol, deryada kaybol;

​

"Ölmeden önce öl" Hayat elbisenden kurtul, Ölüm elbiseni giy.

​

BaÅŸlangıçta olduÄŸun gibi, yek vücût: Adem! Sonunda olacağın gibi, yek vücût: Ölüm!

​

Ä°ki parçalı bir tek elbise giy: Bir parçası omuza, diÄŸeri bele, tek renk, beyaz, dikiÅŸsiz, modelsiz renksiz, hiçbir sembol taşımayan, "sen" olduÄŸunu ve "baÅŸkası" olmadığını gösteren hiçbir iÅŸareti bulunmayan bir elbiseyi giy.

“Bütün dönüÅŸ Allah'a dır.” (Nur, 42)  

​

"O'nun vechinden baÅŸka bir ÅŸey yok olucudur" (Kasas 88)

​

Yani O'na yönü olan ÅŸeyden baÅŸka her ÅŸey yok olucudur. Allah, vücud-ı mutlak, kemal-i mutlak!

​

Bütün benlerin için bir mezar kaz, kendini, kendi cenaze merasiminde kendi ölümüne ÅŸahit tut. Kendi mezarının ziyaretçisi ol, kendi hayatının takdirini kendi ellerinle kendin oluÅŸtur, Mîkât'ta öl.

 

Mîkât'la Miad arasındaki alanda yeniden diril. Burası Kıyamet alanıdır. Kefen giyenlerin ufkuna kadar ufuk, "beyazlar"ın gürleyen seli, insanlar!

​

Hepsi tek renk, tek model, hiç kimse, hiç kimseyi tanımıyor, dolayısıyla hiç kimse kendini yeniden bulmuyor. "Ben" Mîkât'ta kalmıştır. Åžimdi harekete geçip coÅŸan ruhlardır. O ruhlar ki ırksız, nasipsiz, sınıfsız, ÅŸan ve namsız olarak mücessem hale gelmiÅŸlerdir. Bu ruhlar topluluÄŸu içice geçmiÅŸ, birlik olmuÅŸ bir mahÅŸer, ilahî tevhidden insanî bir abide, kurtuluÅŸ, hareket, korku, ÅŸevk, heyecan, vecd, hayret ve cezbe!

​

Herkes, bu çekici manyetik alanda bir zerre. Hiçbir ÅŸey yok, sadece insan meydanda. Bütün yönler bir hiç, sadece O'nun yönü var. Bütün milletler ve gruplar, insanlık; çölde bir "kabile" olmuÅŸ, varlıkta ve hayatta tek "kıble"leri var.

​

Elbiseni at. Seni gösteren bütün göstergeleri, bütün iÅŸaretleri bir kenara bırak ve halk mahÅŸerinde kaybol. Hayatın sana baÄŸlı kıldığı veya seni hatırlatan, senin düzenim anlatan her ÅŸeyi, halkın kıyamet kalabalığında unut, hepsini kendine haram kıl.

​

"Ben"ler Mîkât'ta ölüyor ve hepsi "biz" oluyor. Herkes kabuk deÄŸiÅŸtiriyor ve insana dönüÅŸüyor.

Sen de ferdiyet ve ÅŸahsiyetini, gurur ve benini defneder ve "halk" olursun, "ümmet" olursun.

Ve ÅŸimdi sen ve diÄŸer sayısız senlerle benler, ne diyeyim ben? DiÄŸer hiçler, dünyanın dört bir yanından gelmiÅŸ, kendilerine sırtlarını dönüp ilahlarına yönelmiÅŸler.  

​

Herkes tek nefer olmuÅŸ. Ä°nsan olmuÅŸ sadece, baÅŸka hiçbir ÅŸey deÄŸil. Hepsi tek sıfat! Hacı!

​

Mîkât'ta Namaz

Mîkât'tasın, niyet ediyor, Hacc'a baÅŸlıyorsun. Yani baÅŸladığın ÅŸeyi hissediyorsun; ne yaptığını, niçin yaptığını anlıyorsun. Elbiseni de üzerinden çıkarıyorsun, ihram giyiyorsun. Ve sonra namaza duruyorsun. Ä°hram namazı, yeni elbisenin içinde kendini Allah'a sunmandır.

​

Mîkât'ta ak Ä°hram kefeni içinde, Miad'ın eÅŸiÄŸinde namazın baÅŸka bir anlamı vardır! Sanki yeni kelimeler duyuyor gibiyiz. Bu, bir farzın tekrarı deÄŸildir. "O"nunla konuÅŸmaktayız. O'nun varlığının ağırlığını kendi üzerimizde hissetmekteyiz.

​

Haramlar

Ä°hram içindesin.

​

Yasaklarla dolu bir harîmdesin...

​

Ä°hram ne demek peki?

​

Haram kılmak! Menetmek.

​

İhram senden neleri men eder? Hangi şeyleri sana haram kılar?

  • Aynaya bakma ki gözün kendine iliÅŸmesin, kendini unutasın, kendi "var bulunuÅŸ"unu zihninden atasın.

  • Koku sürme, güzel koku koklama ki gönlün hayatın hatırlamasın, "arzu ve hevesler" içinde yeÅŸermesin, heves kokusu başını döndürmesin ve zevkleri çaÄŸrıştırmasın. Çünkü burada atmosfer baÅŸka bir kokuyla doludur, Allah'ın kokusunu burnuna çek, bırak da aÅŸk kokusu seni mest etsin.

  • Hiçbir canlıya, hiçbir hayvana eziyet etme, hatta hakir bir böceÄŸi dahi öldürme, incitme, zorla da itip kakma. Bu Kayser düzeninde birkaç günü Mesih gibi yaÅŸa.

  • Harem toprağından bitki koparma, kırma, tabiatla iliÅŸkide barışçıl olmaya çalış. Tecavüz ve tahrip huyunu içinden söküp at.

  • Avlanma. Katılığı üzerinden at.

  • Yakınlık yasaktır. Arzunun peÅŸine düÅŸme ki aÅŸk bütün varlığın üzerinde çadır kursun.

  • Kötü söz, cidal, yalan ve böbürlenmek gibi olumsuz davranışlardan uzak dur.

  • DikiÅŸli veya dikiÅŸliymiÅŸ gibi elbise giyme. Ä°hramının üzerinde iplik olmasın ki kibir, bencillik ve gösteriÅŸe giden yollar kapansın.

  • Silah taşıma. EÄŸer taşımak gibi bir zorunluluk varsa gösterme.

  • Başını güneÅŸten koruma, gölgeye sokma. Åžemsiye altında, çardak altında ve otomobilde başı örtmek yasaktır!

  • Ayaklarının üzerini çorap veya ayakkabıyla örtme.

  • Ziynet takma, süs baÄŸlama.

  • Saçını kesme, tırnak kesme.

 

Kabe’ye DoÄŸru 

Hac baÅŸlamıştır. Ä°hram elbisesi içinde, yasaklarla dolu harîmde Ka'be'ye hareket... Lebbeyk nidalarıyla Allah'a yöneliÅŸ.

​

Lebbeyk, yani Allah seni davet etmiÅŸ, sana gel diye seslenmiÅŸ. Sen de ÅŸimdi gelerek O'na cevap veriyor, O'nun davetine icabet ediyorsun: Lebbeyk!

​

Lebbeyk Allahümme lebbeyk, inne'l hamde ve'n-ni'mete leke ve'l-mülk, La ÅŸerike leke lebbeyk!

Evet Ya Rabbi evet, "övgü" ve "nimet" sana özgüdür, "saltanat" da tabiî! Senin hiçbir ortağın yok elbette. Bunu canı gönülden kabul ediyorum…

​

Ka'be yaklaÅŸtıkça yaklaşıyor, heyecan fışkırdıkça fışkırıyor… Adeta yavaÅŸ yavaÅŸ Allah'ın doldurduÄŸu bir atmosfere giriyorsun… Sadece O "var". Onun dışındaki her ÅŸey dalga, köpük ve yalan.

Artık yok olduÄŸunu, bir ÅŸevk parçası olduÄŸunu, evet artık bundan baÅŸka bir ÅŸey olmadığını hissediyorsun.

​

Mekke'nin banliyosuna varıyorsun. Åžehir yakındır. Burada bir alâmete, "Harem bölgesi" nin sınırını gösteren bir iÅŸarete vasıl oluyorsun. Mekke, Harem bölgesidir. Bu bölgede savaÅŸ ve haddi tecavüz haramdır. DüÅŸmandan kaçıp "Harem"e sığınan herkes, takipten azadedir. Bu bölgede avlanmak, hayvan öldürmek, hatta yerden ot koparmak haramdır.

​

Peygamber Kabe’yi putperestlikten kurtarmak için Mekke'yi fethettikten sonra, kendi eliyle bölgenin sınırlarını yeniden çizdi ve Harem'in korunması, bölgede savaÅŸ ve öldürmenin yasak olması noktasında eski geleneÄŸi teyid etti.

​

Bu sınırı geçince Harem'e girdin demektir. Ansızın doruklara ulaÅŸan coÅŸturucu lebbeyk feryâdları kesiliverir: sessizlik!

​

Demek ki: "ulaştın"! Vardın varacağın yere!

​

Seni çağıran burasıdır! O'nun evine vardın, sus!

​

Huzurda, Harem'de, Allah'ın Haremi'nde sessizlik! Gidiyorsun, Kabe'nin şevki seni coşturur.

Åžehrin dolambaçlı ve kıvrık daÄŸlıklarından geçiyor, adım adım Kabe'ye yaklaşıyor, iniyorsun. Namsız, ÅŸansız ve iÅŸaretsiz tek renk topluluk, tıpkı bir nehir yatağından akan sel gibi, caddede vadinin derinliklerine doÄŸru, Mescid-i Haram'a akıyor. Sen ise bu sel içinde bir damlasın!

​

Ä°ÅŸte burası Mescidü'l Haram'dır. Ortası ise Kabe!

​

Adım adım inersin ve ihtiÅŸam, azamet adım adım daha da yaklaşır. Burada ne kadar aÅŸağıya iner ne kadar yüksekten inersen, Allah'a daha da yakınlaşırsın!

​

Ka'be yakındır.

​

Sükût, endiÅŸe, tefekkür ve aÅŸk

​

Her adımda daha bir meftunsun; her nefeste daha bir korkmaktasın. O'nun varlığının ağırlığı anbean daha ağır hale gelir. Gözlerini açıp kapamaya cüret edemezsin, göÄŸsünde nefes yukarı çıkmaz. BineÄŸinde, otomobilinin koltuÄŸunda çakılıp kalırsın. Tam bir sükût, hayret ve ÅŸevk halindesin, birazcık öne, ileriye mütemayilsin; bütün vücudun göz olmuÅŸ ve sen bakışlarını sadece önüne, karşına, Kıbleye yöneltmiÅŸsin. O'nu görmeye tahammül etmek ne kadar zor! Bütün bu azameti görmek ne çetin bir iÅŸ!  

​

Vadinin dolambaçlı ve kıvrımlı yollarından yukarıdan aÅŸağıya inersin. Her kıvrım veya dolambaç geçiÅŸinde "iÅŸte Ka'be" diye yüreÄŸin çarpar.

​

Ka'be, varlığımızın, aÅŸkımızın, imanımızın gece ve gündüz namazlarımızın, ömrümüzün kıblesi... Her sabah, öÄŸle, ikindi, akÅŸam ve yatsı vakitlerinde ona yönelerek namaz kılarız. O'na doÄŸru yönelerek ölür, ona doÄŸru defnediliriz, ölümümüz ve yaÅŸamımız ona doÄŸrudur. Evimiz ve mezarımız O'na doÄŸrudur. Ve ÅŸimdi ona birkaç adımlık yakın mesafedeyiz, bir an artık O'nun karşısındayız! Kabe gözlerimin önünde, bakışlarımın altındadır artık!

bottom of page