Arayan İnsan
İslam'a Giriş
Basra’da yaÅŸadı. Önceleri tefecilikle uÄŸraÅŸan bir sermayedardı. Her gün alacak tahsiline çıkardı. Tevbe ederek Hasan Basri’nin talebeleri arasına katıldı. Tarikat silsilelerinde adı Hasan Basri’den sonradır.
Vefatı 733.
​
Devrin ulemasından bir grubun yanına vardı. Onun geldiÄŸini gören alimlerden biri: [ii]
-
Ona bir sual soralım bakalım, dedi. Bir diğeri:
-
Bunlar acaip bir taifedir, pek sual sormaya gelmez, dedi. Habib yanlarına gelince birisi sordu:
-
BeÅŸ vakit namazdan birini kaçırarak kazaya bırakan kiÅŸi, hangi namazı fevt ettiÄŸini hatırlayamazsa ne yapmalıdır? Habib ÅŸöyle cevap verdi:
-
Bu ancak, gafil bir kalbin iÅŸidir. Gafil bir kalbi de edeplendirmek lazımdır. Bu yüzden böyle birinin beÅŸ vakit namazın hepsini kaza etmesi gerekir.

Habib Acemi (ö.733)
Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz'ın Gönül Erleri (Erkam:2017) kitabından kısaltılarak alınmıştır.

İslam Alimleri Ansiklopedisi'nin (Türkiye Gazetesi) Habib-i Acemi maddesinden kısaltılarak alınmıştır.
Hasan-ı Basri’nin talebesi ve Davud-i Tai’nin hocasıdır.
Ne zaman yanında Kur’an-ı kerim okunsa inleyerek aÄŸlardı. “Sen Acemsin. Farisi konuÅŸursun. Arabi bilmediÄŸin halde bu aÄŸlaman hangi sebeptendir!” diye sorduklarında “Evet, lisanım Acemi’dir. Lakin kalbim Arabi’dir” buyururdu. Daha sonra Arabi lisanını öÄŸrendi. Çok fasih (açık) olarak Arabi konuÅŸurdu.
​
Çok ibadet ederdi. Devamlı tefekkür halinde idi. Bazen bu halde iken kendinden geçer ve öyle olurdu ki yanındakiler uyuyor zannederlerdi. KomÅŸularından, İsmail bin Zekeriyya diyor ki, “Ben akÅŸam olduÄŸu zaman Habib’in aÄŸlamasını, sabah uyandığımda yine onun aÄŸlamasını” duyardım. Hal böyle devam edince yoksa mali bir sıkıntıları mı vardır diye düÅŸünüp evlerine sual ettim.
​
Hammad, Habib-i Acemi hakkında, ÅŸahid olduÄŸu bir hadiseyi ÅŸöyle anlatıyor: “Bir kadın gelerek Habib’e dedi ki: (Hiç ekmeÄŸimiz yok). O da (Aileniz kaç kiÅŸidir?) diye sordu. Kadın söyledi. Sonra Habib kalktı abdest aldı. Huzur içinde namaz kıldı. Namaz bitince (Ya Rabbi! İnsanlar benim hakkımda hüsn-i zan ediyorlar, güzel düÅŸünüyorlar. Sen ise benim günahlarımı örtüyorsun. Beni insanların hüsn-i zanlarına layık eyle.) diye dua etti. Sonra namaz kıldığı hasır seccadeyi kaldırdığında orada elli dirhemin olduÄŸunu gördüler. Elli dirhemi kadına verdi ve bana (Ey Hammad! Bu gördüÄŸün ÅŸeyi ben hayatta iken kimseye söyleme) dedi.”
​
Kıyamet günü Allahü teala bana “Ey Habib! Åžeytanın vesvesesinden uzak olarak, bir gün namaz kıldın mı? bir gün oruç tuttun mu? bir rek’at olsun namaz kıldın mı? bir tespih çektin mi?” diye sorarsa “Evet ya Rabbi” demeye gücüm yetmez. “Evet ya Rabbi.” demeye yüzüm olmaz, böyle bir söz diyemem.

Ebu Nuaym el-İsfehani'nin Allah Dostları (Şule:1996) eserinden alınmıştır.
Hasan-ı Basri’nin Yoluna Girmesi
Dünyadan geçip âhire te yönelmesinin nedeni, Hasan Basri'in meclisinde bulunanlardan olmasıdır. Onun öÄŸütleri ta derûnuna iÅŸlemiÅŸ, yürütmekte olduÄŸu iÅŸlerden sıyrılarak, Allah'a güvenmiÅŸtir.
​
Hasan her gün meclisini kurar, sohbet ederdi. Habîb Ebu Muhammet ise tüccarlann uÄŸrak yerlerine gider, Hasan’ın sohbet meclisinde olup bitenlerden haberdar olamazdı. Bir gün merak etti ve Hasan'ın neler anlattığını sordu. Ona “Ey Ebu Muhammedi Hasan cenneti anlatır, ateÅŸi izah eder, âhirete özlem duyar, dünyada azla yetinmenin gereÄŸini anlatır.” denildi.
​
Bu açıklama onu kalbinden vurmuÅŸtu. Farsça; “Beni ona götürün, merak ettim” dedi. Oraya vardıklarında Hasan’ın gönüldaÅŸlan Habîb el-Fârisî'yi Hasen'e tanıttılar:
“Ey Ebu Said! Bu adam Ebu Muhammed Habîb'dır. Sana geldi. Ona vaaz et ve yol göster.” dediler.
​
Habîb durdu ve farsça bir ÅŸeyler söyledi. Hasan “Ne diyor bu adam?” diye sorunca tercüme ettik : “Senin neler anlattığını soruyor.” Bunun üzerine Hasan, Habîb'e yaklaÅŸtı, ona cennetten bahsetti cehennemle korkuttu. İyiliÄŸe teÅŸvik etti. Âhirete özlem hissini uyandırdı ve ruhi olgunluk konusunda ona yol göstereceÄŸi teminatını verdi.
Habîb oradan çıktığında bir hoÅŸ olmuÅŸ ve malını mülkünü infak etmeye kalkmıştı. HerÅŸeyi azaldı ve herkese Allah rızası için güzel borç vermeye baÅŸladı.
​
Habîb'in Duası ve İbadeti
Cafer anlatıyor :
Sabit el-Bünânî'nin sohbet meclisinden dönüyorduk. Habîb'e geldik. Yanındakileri sadakaya teÅŸvik ediyordu. İçeri girdiÄŸimde ayaÄŸa kalktı, evinin bir duvarına asılı olan bir çıkıntıya tutunarak ÅŸöyle dedi:
“İşte gıdamı aldım, içim zevkten dört köÅŸe
Evrende benim gibi bir hizmetçi ve kul yoktur.
Sadece benden önce bu zevki tadanlar hariç.
Allah'ım seni tenzih ederim. Yarattın ve şekil verdin.
DoÄŸru yola eriÅŸtirdin, zengin ettin.
SaÄŸlık verdin, günahları affettin.
Sana sonsuz hamdolsun. Sen en büyük cömertsin, sen vermeyi seversin.
Sen İbrahim'in dostusun. Senin isteyenin eksik olmaz.
Nimetlerin eksilmvez.
Kimse seni hakkıyla övemez.
Yüzümü sana çevirip secde ediyorum.”
Secde etti. Biz de beraber secdeye vardık. Sonra yanına gelen fakirlere sadaka dağıttı.
​
Seriyy b. Yahya anlatıyor :
Ebu Muhammed geceleyin Basra'da Terviye Günü'nde hac için yola çıkar, Arefe akÅŸamı Arafat'ta görülürdü.
​
Muhammed b. Sâbit, Habîb'den naklediyor :
“Seni düÅŸünüp gözleri aydınlanmayan kördür. Senin verdiÄŸin sevinçle sevinemeyen gerçek huzuru bulamaz. Senin yüceliÄŸine yemin ederim ki seni seviyorum. Ey Rab... Biliyorsun.”
​
Cafer anlatıyor :
Habîb pek çok insandan daha ince kalpli ve aÄŸlamaya yatkındı. Bir gece öyle çok aÄŸladı ki, Amr, farsça ÅŸöyle sordu : Ey Ebu Muhammed! Niçin aÄŸlıyorsun, Habîb cevap verdi : “Bırak beni. Daha önce girmediÄŸim bir yolda yürümek istiyorum.”