Arayan İnsan
İslam'a Giriş
Ramazan demek ‘ibâdet’ demekti
Tolga UslubaÅŸ'ın "Böyleydi Osmanlı'nın Ramazanı" (YaÄŸmur:2006) adlı kitaptan kısaltılarak alınmıştır.
​
​
​
​
​
​
​
​
​
Ramazan ayı sosyal hayatın, hatta çalışma yaÅŸamının da önemli ölçüde deÄŸiÅŸtiÄŸi bir aydı. Öyle ki bu devlet dairelerine bile sirayet etmiÅŸti. Ramazanın ilk günü bütün devlet daireleri tatil edilir, gazeteler çıkmazdı. Ramazanda bütün resmi dairelere memurlar sıra ile devam ederdi. Bunun için ayrıca bir nöbet cetveli düzenlenerek, çalışma odalarına asılırdı. Kış ramazanlarında günler kısa olduÄŸu için, resmi daireler gece açık bulundurulurdu. Hatta 1863 yılı ramazanında Bab-ı Ser Askeri ve Tophane MüÅŸiriyet daireleri gece açık bulundurulup, gündüzleri kapatılmıştı. Bu uygulama ile "Bu ayda, emri altında olanların vazifesini hafifletenleri Allahü teâlâ affedip, Cehennem ateÅŸinden kurtarır." hadis-i ÅŸerifinde bildirilen müjdeye kavuÅŸmak istenilirdi.
​
Bu ayda çalışma saatlerinin düzenlenmesi dolayısıyla halkın boÅŸ vakti de çok olurdu ÅŸüphesiz. Ramazan ayını en iyi biçimde idrak edebilmek için bazı kimseler camilere çekilir, ramazan boyunca ibadetleriyle meÅŸgul olurlardı. Binlerce cami, milyonlarca Müslüman’ın ruhunda serin ve tatlı ahiret rüzgarı estirirdi. Bu ayın hürmetine haramlardan mümkün olduÄŸunca kaçınmak, Kur’an-ı Kerim ve fıkıh kitaplarını okumak ve kaza namazlarını kılmak suretiyle bu mübarek ayı lâyığı ile geçirmeye gayret gösterirlerdi. Bilhassa Sultanahmet, Süleymâniye ve Fatih Camiileri gibi büyük selâtin camileri en çok raÄŸbet edilen mabetlerdi. Eski Ali PaÅŸa'da bulunan Hırka-i Åžerifi ziyaret ve öÄŸle namazını kılarak, ikindiye Fatih'e gelmek ve ramazanın ilk cumasını Ayasofya, İkincisini Eyüp Sultan, üçüncüsünü de Fatih ve son cumasını mutlaka Süleymâniye camilerinde kılmak halkımızın ramazana mahsus adetlerindendi. Ramazan, teravihlerle anlam kazanır, akÅŸama kadar iÅŸten güçten bu mübarek ayın tadına varamayıp dünyevi iÅŸlerle meÅŸgul olan zevât ise ancak yatsı ezanını müteakip camilerin yolunu tutardı. Mahalle araları, minarelerden gelen "Allahu ekber" nidalarıyla birlikte adeta ÅŸenlenir, namaza yetiÅŸmeye çalışan ahalinin heyecan dolu ayak sesleriyle inlerdi.
​
Türbeler ÅŸenlenirdi
Ramazanda en çok ziyaret edilen yer ÅŸüphesiz İstanbul'un kuÅŸatılmasında ÅŸehid düÅŸen, Eshab-ı Kiramın meÅŸhurlarından Eyyûb el-Ensâri hazretlerinin (Eyüp Sultan Hazretleri) türbesi idi. Resûlullah Medîne'ye hicret edince evinde yedi ay misafir eden, bütün gazâlarda bulunan ve yüz elli hadîs-i ÅŸerîf bildirmiÅŸ olan bu zatı ziyaret etmek için İstanbul dışından bile akın akın Müslümanlar gelirdi. İstanbul'da halkın ziyaret ettiÄŸi diÄŸer evliya kabirleri ise: Abdülfettah-ı BaÄŸdadî Akrî, Aziz Mahmud Hüdayî, Murad-ı Münzavî, Mehmed Emin Tokadî, Emir Buharî, Sümbül Efendi, Merkez Efendi ve Zenbilli Ali Efendi türbesi idi. Buraları her zamankinden daha çok dolup boÅŸalır ve Müslümanlar bu mübarek zatların ruhlarından feyz alarak olgunlaşırdı.
​
Sakal-ı şerifle bereketlenmek
En meÅŸhur Ramazan âdetlerinden biri de, Peygamber efendimizin mübarek sakal-ı ÅŸeriflerinden Müslümanlar tarafından alınıp, teberrüken (bereketlenmek için) saklanan ve günümüze kadar gelen "Lıhye-i seâdet" ve "Lıhye-i ÅŸerif" diye de bilinen sakal-ı ÅŸerîf ziyâretleriydi. Sakal-ı ÅŸerîf Salâtü selâmla bulunduÄŸu yerden alınarak, mihrâbın önünde yüksek bir sehpa üzerine konur, imam Efendi ye mahallenin güzel sesli hafızları beraberinde tehlîl ve salâtü selâm okunarak ziyâret edilirdi. Ekseriyetle sakal-ı ÅŸerif bohçasının kenarının öptürülüp baÅŸa konulmasıyla ziyaret tamamlanır ve yine aynı saygı ile eski yerine konulurdu.
​
​
