top of page

Sarayda Ramazan

Dursun Gürlek'in "Dersaâdet’te Ramazan Akşamları " (Timaş: 2018) adlı kitabından kısaltılarak alınmıştır.
(Ayşe Osmanoğlu'ndan nakil)

Dokuz yaşına girmiştim. Hocam bana namazın erkânını öğretmişti. Ramazan’ın ilk gecesi namaza başlayacaktım. Annem kırmızı kadife üzerine sarı sırma işlemeli bir namazlıkla mercan, altın ve pırlanta imameli bir tespih hazırlamıştı. Artık sevincime son yoktu. Daha büyüdüğüm zaman da oruç tutacaktım.

Sarayda ramazanlar çok güzel olurdu. Bir hafta evvelden hazırlık başlardı. Temizlik yapılır, Kiler-i Hümayundan bütün dâirelere büyük sürahiler içinde türlü türlü şuruplar ve birçok iftariyelikler gelirdi. Ramazan’ın ilk gecesi bütün dâirelerin sofalarına altın yaldızlı kafesler kurulur, seccadeler yayılır, Harem Ağalan ile beraber bir imam, iki güzel sesli müezzin gelirdi. İlâhiler okunarak namaz kılınırdı. Gece kapılar açılır, sahur tablaları girer, top atılıncaya kadar herkes ayakta kalırdı. İmsak topundan sonra yatılırdı. Öğle üzeri de her dâireye bir hoca gelir, vaaz verirdi. Akşam topla beraber zemzem-i şeriflerle oruç bozulur, iftariye takımları hazırlanır, buzlu limonatalar, şuruplar içilirdi. Saraya mahsus, fulya çiçeğinden yapılmış fulya şurubu vardı ki çok güzeldi.

Sarayın Harem Dâiresi ramazanda âdeta câmi haline girer, herkes ibâdetle vakit geçirirdi.

Babam her gün Mabeyne gider, “Huzur-ı Hümâyun” dersini dinler, akşam iftardan sonra kendi oğulları, dışardan gelen şehzadelerle biraderleri, Mabeyn erkânı ve iftara gelmiş olan vükelâdan bazı kimselerle birlikte namaz kılardı. Ramazan’da sarayda nöbet mûsikîsi ve çalgı çalınmazdı. Mabeyne gelenlere başmabeyinci tarafından diş kirâları verilirdi. Her akşam bir tabur asker, Yıldız Meydanı’nda iftar eder, namaz kılar, Ceyb-i Hümâyun Nazırı tarafından diş kirası dağıtılır, üç kere “Pâdişâhım çok yaşa!” diye bağırıp giderlerdi.

Hırka-i Şerif Ziyareti

Ramazan’ın on beşindeki Hırka-i Saâdet ziyareti için iki üç gün önce hazırlığa başlardık. O gün erken kalkılır, en güzel, uzun etekli merasim elbiseleri giyilir, nişanlar, mücevherat takılır, Topkapı Sarayı’na gidilirdi. Büyükannem saltanat arabasına biner, arabacıları pâdişâhın arabacıları gibi sırmalı elbiseler giyerdi. Harem’in gidiş müdürü olan Halim Efendi önde olduğu hâlde Kavaslar ve Harem Ağaları sırmalı elbiselerini giyerler, en önde olan büyükannemin arabasını takip ederlerdi. Böylece Yıldız’dan çıkıp Topkapı Sarayı’na giderdik. Oradaki eski kalfalar ve Dolmabahçe Sarayı’ndan gelen eski ustalar tarafından karşılanır, her birimiz için Harem Dairesi’nde tahsis olunan odalara giderdik. Hariçteki evli sultanlara ve vükelâ haremlerine evvelden davetiye gittiğinden cümlesi gelirlerdi. Biz de hususî bildiklerimizi davet ederdik. Sarayın içi âdeta dolar, bayram hâlini alırdı.

Koltuk Odası denilen odada büyükannem şâhâne tuvaleti ile kanepeye oturur, hepimiz gidip elini öper, hep birlikte Hırka-i Şerîf’in açılmasını beklerdik. Sultan Mecid’in haremleri Serfıraz ve Şâyeste Hanımlar da bulunurlar, büyükannemin yanında otururlardı. Bu merasimde ekseriya “Valide Paşa” da bulunurdu. Hırka-i Şerîf’in Harem’e açıldığını başmüsahip gelip büyükannemiz Valide Sultanın önünde bir temenna ederek haber verirdi. Valide Sultan kalkar, sonra Sultan Abdülmecid’in diğer haremleri yürürler, ondan sonra da halalarımız, Sultan ve kadınefendiler kıdemleri sırasıyla yürüyerek Hırka-i Şerîf’e giderlerdi. Herkesin başında beyaz tülden örtüler bulunurdu. Her tarafta buhurdanlıklar yakıldığından koku duyulur, perdenin arkasından gayet güzel sesli bir müezzinin okuduğu Kur’ân-ı Kerim akseder, hepimizin kalpleri huşu ile dolar, ağır adımlarla eteklerimizi yere bırakarak sıramızla yürür, tahtın üzerinde ayakta duran pâdişâhın önüne kadar gelir, yerden bir temenna ile evvelâ Hırka-i Şerîf’i ziyaret eder, sonra pâdişâha dönerek bir temenna eder, elimize verdiği Destimâl-i Şerîf’i alır, öpüp başımıza koyar, arka arka çekilir, yine kıdem sıramızla gider dururduk.

Merasim bitince başmüsahip ortaya gelip yerden bir temenna eder, yine girdiğimiz gibi, Valide Sultan önde, sıra ile çıkardık.

Arabalarımız Topkapı Sarayı’nın Harem Dâiresi’nin kapısına kıdem sırasıyla yanaşır, biner, aynı şekilde saraya dönerdik. Atlı olan, bu sebeple ağır yürüyen o zamanki arabalar bizi ekseriya iftar topları ile saraya ulaştırırlardı.

Kadir Gecesi

Enderun-ı Hümayun Ağalarının pişirdikleri nefis yemekler saraya gelirdi. Babam evvelleri Topkapı Sarayı’nda iftar edermiş. Son zamanlarda onu da yapmaz olmuştu.

Ramazan’ın 27. gecesi olan Kadir Gecesi alayı da büyük olurdu. Babam, kendi arabasına Gazi Osman Paşa’yı alırdı. Onun ölümünden sonra Serasker Rıza Paşa binerdi.  

Saraydan yine, Valide Sultanın arabası başta olarak harem arabalarıyla namazdan önce çıkıp Hamidiye Câmii’nin avlusunda sıra ile arabalarımızla dururduk. Evli sultanlar, vükelâ haremleri de gelirdi. Sarayın Harem Kapısı’ndan câmiye kadar civar donanırdı. Harem arabalarının önlerinde ikişer kavas gümüş kaplamalı deri fenerler taşırlardı. Pâdişâh câmiye girdikten sonra bütün askere Kiler-i Hümâyundan peynirli büyük pideler, nefis şerbetler verilirdi.

Namaz kılınana kadar Yıldız Meydanında fişekler atılırdı. Çocukluğumda bu fişekleri seyretmeyi çok severdim.

Selâmlıklarda olduğu gibi, namazın sonuna doğru askere izin verilir, onlar da bandolarını çalarak kışlalarına giderlerdi. Geceleyin bu manzara pek hoş olurdu.

Biz de yine aynı şekilde saraya dönerdik.

Ramazan-Sarayda1.jpg
bottom of page